Yaşadıklarımdan

CENGİZ BAYSU 26/03/2024 - 08:15:26

 
    Cuma günü işime gitmek üzere evden çıktım. Metro istasyonuna girerken tren kartımı çıkarmak istedim. Her zaman koyduğum cebimde bulamayınca bir duraklama geçirdim ve başladım ceplerimde arkeolojik kazıya… Ne yazık ki üzerimde yoktu. Düşürmüş olabilir miyim, diye bir muhakeme yaptım ve akşam elbiselerimi çıkarıp astığım yerleri, ceplerimi nasıl boşaltıp ertesi gün giyeceğim kıyafetlerden hangilerini seçtiğimi düşündüm. Eşime de bulması için bu yolu izlemesini rica ettim.
 
    Treni kaçırmak istemiyordum.  Yeni kart alma imkânı da yoktu bu istasyonda. Birkaç kişiye benim için bir kontürlük geçiş imkânı sağlamalarını rica ettim. Ne yazık ki olmadı. Yaşlı bir bey geldi, ona rica edince,
 
    ---Ben emekliyim. Kendimi zor geçindiriyorum. Asılmayın bana!  demesin mi?
 
    Yeni gelenleri beklemeye başladım. Genç ve türbanlı bir hanım geldi. Ona rica ettim. Büyük bir nezaket ve saygıyla kontür basarak geçmemi sağladı. Kendisine geçiş ücretinin üzerinde para verdim. Önce almak istemedi. Ben israr edince aldı ve hakkımı helâl etmemi istedi. Trende de yan yana oturduk. Maltepe’ye kadar konuşarak geldik. Bir oğlu varmış, özellikle matematik dersi çok iyiymiş. Eşi de şoförlük yapıyormuş.W
 
    Çocuklarını çok iyi şekilde yetiştirmek istediklerini ve onun için her şeye katlandıklarını söyledi. Kibar ve konuşkan bu hanımla Maltepe’ye kadar süren yolculuğumuzun nasıl geçtiğini anlamadım. Kendisine buradan teşekkür ediyorum. Nice erkekten yiğit çıktın be hanımefendi, bravo sana!
 
***                                     ***                                         ***
 
    Haftanın ilk günü hep canım sıkkındır. Bu karamsar tavrım pazar günü öğleden sonrasıyla başlar. Karaköy’den Tünel’e binmiştim. Biraz sonra kampana vurmaya ve tramvayın hareketini belirtmeye başladı. Kapılar kapanırken bir genç kendisini içeri atmaya çalıştı ve kapıda sıkıştı kaldı. Biraz silkelenmeyle içeriye girmeye muvaffak oldu. Kendisine,     
 
    ---Tehlikeli sularda yüzüyorsunuz, dedim.  Güler yüzlü ve esprili bu kardeşim de,
    ---İşe olan sevdam (!) beni bu hale getiriyor, dedi.
 
***                                     ***                                         ***
 
    Televizyon dizileri reyting uğruna ahlâki değerleri yok saymaya devam ediyormuş. Akşam oturmalarının, sohbetlerin ve kitap okuma alışkanlıklarının yerini alan dizilerle gayrimeşru ilişki biçimleri meşrulaştırılmaya çalışılıyormuş.
 
    Buna gelene kadar daha neler var? Sabah eczaneye giriyorum. İçeride altı çalışan var. Günaydın deyip isteklerimi bildiriyorum. Bir küçük paket yapıyorlar, iyi günler dileyip ayrılıyorum. Cevap yok. Sabah apartman kapısından çıkarken karşılaştığım kişilere “günaydın” diyorum, adam dönüp arkasına bakıyor, benden başkasına mı selam verdi diye… Alışmamış çünkü selam vermeye ve kendisine selam verilmesine… Biz nasıl bir toplumuz?
 
***                                     ***                                         ***
 
    Diziler, aile bireylerinin toplandığı saatlere hiç dikkat edilmeden yayınlanabiliyor. Sert bakışlı, kara sakallı, kara gözlüklü bıçkın tiplerin karşısında ağlayan hanımlar, mahzun çocuklar, kavga sahneleri ve işin en kötü yanı silah kullanılması…
 
    Türk toplumundaki hasta ruhlu insanlar, bunları örnek alarak kadın dövme, yaralama ve öldürme sahnelerini uygulama alanına sokuyorlar. Siz, kadın cinayetlerinin son bulacağına ihtimal veriyor musunuz hiç?
 
    Bu konuda çok yazı yazdım. Başlıkları “Unutulanlara bir ilâve daha” türünden. Son bir hafta 10 günden beri ekranlardan sürekli kadın cinayetleri veriliyor. Birileri suç işliyor, birileri izliyor. Bir kesim de “Tuh, Allah kahretsin seni” diyerek lanet okuyor. İyi halden istifade eden katiller, çeşitli öldürme şekilleri planlayan caniler, aramızda şuursuzca gezen failler gayet rahatlar.
 
***                                     ***                                         ***
 
Çakarlı araç konusu da kangren olmuş bir hadise… Çakar kullanılmasının yasaklanacağı haberleri üzerine bir yazı yazmış ve kesinlikle riayet edilmeyeceğini belirtmiştim. Bizler, saltanat düşkünü, gösteriş budalası insanlarız. Kara filmle kaplı, çakarlı araçta sağ arkada oturacağız, el tutamağından tutup kara gözlüklerimizle sağa sola bakacağız. Aracın arkasında dağınık oturacağız, yanımızda birisi varsa dedikodu yapacağız. İneceğimiz zaman da kapıyı birisi açacak ve törenle bacağımızı dışarıya atacağız.
 
Ne yazık ki, devleti yönetenler de bu durumları görüyor ve önlem almaktansa yeni zeminler hazırlamayı tercih ediyorlar. Halen devam eden bu çirkinliğe gerçekten (hak edenler tabii ki hariç) bir son verilmelidir. Sivil plakalı bir araç, eğer takipte görevlendirilmiş bir emniyet aracı değilse, nasıl öncelikli geçişe sahip olur?   
 
Dolayısıyla havanda su dövüyoruz. Boşuna mı demişler “B.ktan terazinin tezekten olur kefesi” diye