SÖZ, GÜCÜNÜ NEREDEN ALIR?

Barış Aygener 22/09/2017 - 13:18:14

Yıllar önce çalıştığım bir okulda öğretmenlerin ve ailesinin özverili çabalarına olumlu yanıt vermeyen bir öğrenci vardı. Gerek aile gerekse öğretmenler PDR servisinden destek talep etmişlerdi. Bunun üzerine çocukla sohbetlerimiz başladı; aklımca yönlendirmeye, önerilerde bulunmaya çalışıyordum. Fakat biliyordum ki yönlendirme ve önerilerim çocuğun öğretmenlerinin ve ailesinin defalarca ve ısrarla dile getirdiklerinden farklı değildi. Çocukla yaptığım düzenli görüşmelerde süreci beraberce değerlendiriyorduk; geçen zaman içinde neleri iyi yaptık, neleri daha iyi yapabiliriz, yaşama geçirebildiklerimiz geçiremediklerimiz, güçlü ve geliştirilmesi gereken yanlarımız neler, türünden değerlendirme sorularına çocuk, gerçekçi yanıtlar veriyor ve hızlı bir biçimde yol alıyordu. Bir gün velisi yanıma geldi, “Lütfen söyler misiniz, neden biz değil de siz söyleyince davranışlarını değiştiriyor bu çocuk?” diye sordu. Yüz ifadesi hem merak hem gizli bir serzenişi yansıtıyordu. Yanıt veremedim, sadece “Kendisine sorun.” dedim ve “Bana da bildirirseniz sevinirim.” diye de ekledim. Ertesi gün veli yanıma geldi. Çocuk beni kast ederek şöyle demiş: “O insan beni ayakta karşılıyor, ayakta uğurluyor, beni gözümün içine bakarak dikkatlice dinliyor, eleştirip yargılamadan anlamaya çalışıyor. Bir de odasına gelmiş bir misafirmişimcesine ‘Çay, su içer misin?’ diye soruyor.”

 

Bu anımı yeri geldiğinde, anne babalar ve öğretmenlerle paylaşırım. Zengin yoksul, diplomalı diplomasız, kent ailesi köy ailesi fark etmez, hangi ailede ve konumda yaşıyorsanız yaşayın, devlet okulu özel okul, hangi okula gidiyorsanız gidin, meslek lisesi fen lisesi değişmez, okul türünüz ne olursa olsun, gerek geçen yüzyılın gerekse 21.yüzyılın öğrencisi olun, hatta hangi etkileşim ağının içinde olursanız olun, değişmeyen sosyal psikolojik gerçek; her insanın değer görme ihtiyacının, hakkının olduğudur. Karşınızdakine bu değerlilik duygusunu yaşatırsak içinden çıkılmaz birçok sorunun sihirli bir değnek değmişçesine çözüme kavuşacağını görebiliriz. Bu gerçek, anne baba çocuk, öğretmen öğrenci ilişkilerinde geçerli olduğu gibi yönetici memur, işveren işçi, kadın erkek ilişkilerine kadar tüm etkileşim alan ve düzeylerinde geçerli. Aslında etkileşim süreçlerinde sorun yaşayan tüm insanlar, bu gerçeği haykırıyorlar; boşanma aşamasında avukatlık bürosundaki eşlerden, tüm maddi olanaklarına rağmen işyerini değiştirmek isteyen çalışanlara kadar.

 

Tüm değişmelere rağmen insanda değişmeyen bir taraf/öz/doğa var mı diye merak ediyoruz ve soruyoruz ya; işte bu değişmeyen ihtiyaçlardan biri: Değerlilik duygusu. Değerlilik duygusunu hissetme ve hissettirme kaygısı kaçınılmaz olarak beraberinde iletişim becerileri konusunda duyarlılıklar geliştirmemize neden olacaktır. Karşımızdakinin değerli olduğunu kabul ettiğimizde duruşumuzdan, jest ve mimiklerimize kadar beden dilimizi ayarlarız, ses tonumuzu kontrol ederiz, tarzımızı gözden geçirir; eleştirip sorgulamaktan ziyade sağlıklı iletişim için gereklilikleri gözetiriz. Bunları dile getirirken sözün karşımızdakine geçmesini salt teknik koşullara bağladığım anlamını vermek istemiyorum, böyle bir mesajı vermekten özellikle kaçınırım. Bu koşullar, iletişim denen sanatın gereklilikleri sadece. Siz ne kadar beden dilinize, ses tonunuza, tarzınıza dikkat ederseniz edin sözünüz karşınızdakine geçmeyebilir.

 

Söz, işaret, sihir, şifa...

Söz, filozofun logos’u. İnsanın sahip olduğu sıfatların göstergesi.

Söz, bu topraklarda namus, Batı’daysa senet.

 

Hani Selçuklu Sultanı Keykavus’un Kabusname’de söylediği gibi, gökten inmiş nesne olmasından dolayı ulu bilinmesi gereken şu söz.

 

İşte, bu söz gücünü nereden alır? Gücünü nereden alır ki bu söz, Yunus’un dediği gibi “kese savaşı”, “ağılı aşı bal ile yağ ede”...

 

Sözün gücünü ve değerini yitirdiği bir çağda, insan yitirdiğini arıyor. İnsanın zihin ve yüreğini bir kerpeten gibi yakalayan, onlara değerli olduklarını yaşatan sözlere ihtiyacımız var. Sözün nefesine, dokunuşuna, hayat vericiliğine, ışığına muhtacız.

 

Söz gücünü nereden alır, diye sormuştuk, tek cevap var sanırım, diğer tüm olası cevapları içeren: Aşktan.

Aşkla girişilen işlere, beraberliklere, dostluklara, icra edilen mesleklere, aşkla kurulan sözlere ihtiyacımız var.

Sözümüzü aşkla aşılanmaya var mıyız?