Dünyanın Sorduğu Soru: Afgan Ordusu Günler İçinde Nasıl Çöktü?

Erhan Ayaz 03/09/2021 - 09:19:24

11 Eylül saldırılarından sonra ilk Amerikan birliklerinin Bagram'a gelmesinden yaklaşık yirmi yıl sonra üssün Afgan ordusuna Temmuz ayının başında devredilmesinin üzerinden sadece 1.5 ay  sonra Taliban başkent Kabil’e girdi ve ülkede kontrolü tamamen ele geçirdi. 
 
Bagram Hava Üssü, Afganistan'da NATO ve ABD öncülüğünde yürütülen askeri operasyonların yürütülmesindeki en önemli merkez üs konumundaydı. Herhangi bir şatafat ve tören olmadan, sessiz sedasız ABD’nin Bagram'dan çekilmesi, Afgan ordusuna karşı ülke çapında amansız bir savaş yürüten, hükümet güçlerini geri püskürten ve her geçen gün artan sayıda bölgeyi ele geçiren Taliban için sembolik bir zafer ile çok önemli bir  propaganda aracıydı.  Nitekim  geçtiğimiz Nisan ayında BBC'ye konuşan Taliban liderlerinden Hacı Hikmet, "Savaşı biz kazandık ve Amerika kaybetti" şeklinde bir açıklama yapmıştı. Taliban’ın ülkenin başkentini ve tüm yönetimsel aygıtlarını kontrol etmeye başlamasından sonra Kabil Havaalanı’ndan gelen tahliye görüntüleri Vietnam Savaşı’nın Amerikalılar tarafından kaybedilmesinin sembol anlarından biri olan, 1975’de panikle ülkeyi terketmeye başladıkları Saygon’un Düşüşü’nde yaşananlara çok benzer görüntüler olarak tarihe geçti. 
 
11 Eylül Saldırıları, Teröre Karşı Savaş Doktrini ve  Afganistan’daki Sonuçları
 
El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine düzenlendiği terör saldırılarının ardından “Sürekli Özgürlük Operasyonu”  (Operation Enduring Freedom) adını verdiği operasyon ile 2001-2015 yıllarında, sonrasında ise aynı operasyonun devamı niteliğinde "Özgürlük Operasyonunun Gözcülüğü” (Operation Freedom's Sentinel) operasyonuyla bölgedeki faaliyetlerini gerçekleştirdi. Aslında bir başka anlatımla ABD, NATO ve 40'tan fazla ülkenin desteğiyle Teröre Karşı Savaş doktrini kapsamında Afganistan'ı 2001 yılında işgal etti. Kuşkusuz Teröre Karşı Savaş gerekçeleri de dahil olmak üzere takip eden olaylar sert eleştirilere maruz kaldı ve kalmaya da devam edecek.
 
11 Eylül 2001’den bu güne kadar Afganistan savaşı sırasında resmi rakamlara göre 100.000'den fazla sivil ve  yaklaşık 60.000  güvenlik gücü öldürüldü. Resmi rakamlara göre de ABD’nin Afganistan’da kaybettiği personel sayısı 2500  civarında. Bir çok nedenle Afganistan'a dış müdahaleyi meşrulaştırma girişimleri bağlamı içerisinde ABD'nin başarıları ile hatalarını analiz etmek Afganistan’ın ve bölgenin gelecekteki güvenlik stratejisi içerisinde çok defa yapıldı. Bu analizler içerisindeki en sıklıkla karşılaşılan ortak nokta ABD’nin bölgedeki meşruiyet eksikliği olarak değerlendirmek mümkün.
 
ABD, Afgan sivillerin kalplerini ve zihinlerini kazanabileceklerini, çeşitli Afgan grupları arasında bir güven ilişkisi kurabileceklerini düşünmüş olabilirdi.  Ancak çok açık bir gerçeklik ise Teröre Karşı Savaş doktrini Taliban için adeta Haçlı ordularına karşı birlik içinde savaşmak adına bir yapıştırıcı görevi gördü. Ayrıca CIA tarafından hem Afganistan'da hem de Pakistan'da yürütülen drone programlarının, güç kullanımının orantılı olması gerektiği ilkesine aykırı kullanılması ve yol açtığı sivil kayıpların Afganlar üzerinde yol açtığı travma önemle hatırlatılması gereken husus.  Eğer terör masum insanları öldürdüğü için kınanıyorsa, yine masum insanları da öldüren terörle mücadele taktikleri nasıl meşrulaştırılabilir ki? Ayrıca birçok uluslararası dökümana konu olan, ABD’nin dış istihbarat örgütü CIA'nin dünyanın farklı yerlerinde El Kaide zanlılarına uyguladığı işkence yöntemlerinin geçtiği bir çok sorgulama ve gözetim merkezi Afganistan’da yer alıyordu. Konunun tarih bölümü uzatmak çok mümkün ki özellikle Soğuk Savaş dinamikleri içerisinde analiz ederken üzerinde durulması gereken birçok paradigma mevcut. Ancak bu göreceli olarak kısa analizin konusu ise yakın döneme dair bir projeksiyon yapabilmek. 
 
Aradan geçen 20 yılda Afganistan'da yaşananlar askeri müdahalenin ve uzun yıllar ülkede bulunmanın uygun bir çatışma çözme yöntemi olmadığı gösterdi. Ayrıca “Teröre Karşı Savaş” doktrini sırasında kullanılan şüpheli taktiklerin bir sonucu olarak, Batı'nın ahlaki itibarı üzerinde de açıkça zararlı bir etkiye sahipti. Tüm bunlarla beraber en önemli analiz ise başta NATO olmak üzere 20 yıllık “devlet inşası” çabaları birkaç ay içinde alt üst oldu. 2001 yılında yukarıda özetlemeye çalıştığım gerçekçi olmayan hedeflerle Afganistan’a giren, 20 yıl sonra da kaotik bir şekilde çıkan ABD ve müttefiklerinin sorması gereken soru çok. 
 
ABD istihbaratı ABD kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Afgan ordusunun Taliban'a düşmesinin aylar süreceği üzerine analizinde bulunmuştu. Ancak Taliban’ın Kabil’de kontrolü sağlaması sadece 11 gün sürdü. 
 
Taliban kuşkusuz ideolojik bir şevkle savaştı ve ülkeyi yabancı işgalcilerden kurtarmak için Afgan kimliğinde kutsal sayılan değerleri başarıyla kullandı. Afgan Ulusal Ordusu’nda ise askerlere önderlik edecek nitelikli komutanlar bulmak en önemli eksikliklerden biriydi. Üstüne üstelik var olan komutanların yolsuzluklara dahil olması, askerlerin maaşlarını benzetme yerindeyse ceplerine indirdirmeleriyle birlikte yetersiz okuma yazma oranı gibi nedenler bu başarısızlıığın  başlıca unsurları olarak öne çıkıyor tespitini yapabilmek mümkün. Afgan Ordusu’nda ve özellikle polis teşkilatında okuma yazma oranı % 10 civarında olan bir güvenlik yapılanmasını eğitmenin güçlüğü ise malumunuz. 
 
Batı dünyası kurum inşası, ulus inşası, ordu inşası, devlet inşası gibi kavramlar ve çabalar ile 2.5 trilyon dolarlık faturanın sonunda tarihin en önemli fiyaskosuyla Afganistan’dan çıktı. Bu başarısızlığın sonrasında ise Taliban tüm bu suni kurumların yerini kolaylıkla aldı. Ancak genel resmin dışında son 3 ayda sahada ne oldu ve Afgan Ordusu bu kadar hızlı şekilde ve çaresizce çöktü?
 
Afgan Ordusunun İçinde Bulınduğu Gerçeklik Nasıldı? 
 
Afgan Ordusu batılı muadilleri nasıl savaşıyor ise o şekilde eğitildi ve donatıldı. Bu strateji içerisinde hava desteği, lojistik destek, istihbarat analizi ve sahip olduğu ağır silahlar sahadaki en büyük artı unsurlarıydı. Toplamda 352.000 kişi olduğu bilinen ordunun kapasite analizi kağıt üzerinde bu şekilde özetlenebilir. Ancak bazı Uluslar arası kuruluşların yaptığı çalışmalarda asıl kapasitenin 240.000 civarında olduğu dile getirilmişti. Bu yapı geçtiğimiz aylara kadar Taliban ile bir şekilde mücadele edebiliyordu. Ordunun geleceğiyle ilgili endişeler konunun uzmanları tarafından dile getirilmiş olsa da kimse Afgan ordusunun bu şekilde çökeceğini beklemiyordu. Temmuz ayı  itibarıyla ABD’nin ve özel güvenlik şirketlerinin Afgan ordusunun yeteneklerini destekleyen unsurlar olarak sahadan çekilmeye başlaması çöküşün hızlanmasına neden oldu. Lojistik destek ile hava gücünün kullanılamaz hale gelmesi Afgan Ordusu’nu adeta felç etti. Kuşkusuz bu hezimet sadece ABD ile NATO’ya ait bir hezimet değil daha genel anlamıyla Batı dünyasının bir hezimeti. Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü'nün (ISAF) zirve yaptığı dönemde 51 ülke katkıda bulunuyordu ve 140.000’e yakın asker görev yapmaktaydı. 
 
Özet olarak ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararı almasıyla birlikte ilk olarak Gani Hükümeti ile Taliban arasında bir uzlaşmanın olabileceği, ikinci olarak Taliban’ın ülkenin tümünde kontrolü ele alması ve son olarak da Suriye benzeri uzun soluklu bir iç savaş olasılıkları konunun uzmanları tarafından dile getiriliyordu. 
 
Bu olasılıklar arasında diğer farklı nedenlerle birlikte Afgan Ordusu’nun yukarıda analizini gerçekleştirdiğimiz nedenlerinde dolayın Taliban’ın Kabil’de kontrolü sağlaması ve ülke genelinde hakimiyet kurması beklenenden daha kolay şekilde gerçekleşti.