Belediyecilik ve Küresel Kentler Yaratma Zorunluluğu

Erhan Ayaz 25/09/2019 - 08:32:37

31 Mart ve 23 Haziran seçimleri yerel siyaset açısından çok önemli sonuçları doğurmakla birlikte genel siyasi atmosferdeki değişimin, dönüşümün başlangıcı olabilecek potansiyeli de içinde barındırmaktadır. Seçim sonrası yapılan analizler, siyasilerin değerlendirmeleri de bu yorumu destekler niteliktedir. Artık belediyecilik ve özellikle sembol kentlerdeki büyükşehir belediyeciliği sadece yerel siyaset konusu değildir. Örneğin İBB Meclisi’nin internet üzerinden yapılan oturumları tüm ülkede milyonlarca izleyici tarafından takip edilmektedir. 
 
Bu değişim talebinin siyasi, iktisadi, sosyal birçok nedeni olsa da asıl belirleyici unsurun seçmenin muhafazakâr, içe dönük, popülist siyasi dilden yorulmuş olmasıdır. Birçok kentimize hâkim olmuş olan bu siyasi ideolojinin etkisinde kentlerimiz birçok örneği Orta Doğu ve Orta Asya’da mevcut olan dikey mimarinin hâkim olduğu, inşaat harikalarının yer aldığı ancak dışa kapalı, sanatın, kadının, gençlerin dar alanlara sıkıştığı, trafik, kirlilik gibi birçok farklı sorunun yaşandığı yerlere dönüşmüşlerdir. Seçmenin değişim talebiyle sonuçlanan 31 Mart seçimleri sonrasında kentlerimiz batıdaki muadilleriyle oluşan sosyal, kültürel, iktisadi farkı kapatmalıdır.  Bu nedenle yereldeki siyaset dili ve yönetim stratejisi de kendini dönüştürerek kentleri içine kapatan, modern dünyadan ayıran bu eski biçimden uzaklaşmalıdır. 
 
Günümüz bilgi ve teknoloji çağında kentlerimizin sorunlarını “yerel” kalarak çözmenin ve kentlerimizi geliştirmenin imkânı yoktur. Dünyanın en yaşanabilir kentleri listesine baktığınızda göreceğiniz yegâne konulardan biri bu kentlerin kapılarını siyasi, iktisadi ve sosyal olarak modern dünyaya açmalıdır. Günümüzde küresel kentlerin ekonomik ve siyasi önemi neredeyse adlarıyla özdeşleşmiştir. Örneğin Viyana müziğin başkenti, Floransa sanatın başkenti, San Francisco teknolojinin başkenti, Milano modanın başkenti, Londra dünya finans merkezi, Los Angeles sinemanın merkezi vb. şehirler farklı tanımlamalara tabi olurlar ki liste çok uzun bir listedir aslında. Kuşkusuz bunun nedeni bahsi geçen örneklerdeki şehirlerin “yerel” ile “küreseli” uyumlaştırmış yapılarıdır. Tarihinin kendisine miras bıraktığı şekilde İstanbul küresel bir kenttir ancak İstanbul’un sorunları bu yazının konusu dışındadır. 
 
Tarihten bu yana Türkiye’nin modernleşmesinde çok önemli yeri olan İzmir’in yukarında anlatmaya çalıştığım yerel siyasetin küresel dünyaya açılmasında çok değerli bir rolü olmalıdır ve belki de sosyolojisi bu amaca en uygun şehrimizdir. Örneğin 88 yıldır başarıyla düzenlenen İzmir Enternasyonel Fuarı sadece İzmir’in değil tüm Ege Bölgesi’nin dünya ile iktisadi, sosyal ve kültürel anlamda buluşmasını yıllardır sağlamıştır. Ancak İzmir çok ciddi potansiyeline rağmen “küresel şehir” olma yeteneğini tam anlamıyla kullanamamıştır. Küresel kentlerin yenidünya düzeninde çok önemli roller elde edeceği bir gerçektir. Yeni siyasi atmosferde, yerel siyasetin değerinin artmış olmasıyla birlikte yöneticilerin ısrarla üzerinde durması gereken hususların başında kentleri daha modern, daha küresel-uluslararası hale getirecek adımları atmalı olmalıdır.  
31 Mart seçimlerinin öncesinde ve sonrasında gözlemlediğim kadarıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer yukarıda çok özet şekilde anlatmaya çalıştığım mesele üzerine ciddi derecede önem vermektedir.  Kendisi hemen her röportajında İzmir’in küresel tanıtımına verdiğini önemi dile getirmektedir. Başkan Soyer’in göreve geldiğinde Akdenizli kentlere gönderdiği ekonomik ve kültürel ilişkileri arttırmayı amaçladığı mektubu, Washington, Brüksel, Şangay, Moskova gibi şehirlere İzmir’i temsilen ofisler açmayı planlaması, bu yılki İzmir Fuarı’na Çin ve Hindistan başta olmak üzere 40 ülkenin katılmış olması yukarıda tasvir etmeye çalıştığım “küresel kent” vizyonuna İzmir için çok değerli katkılar sağlayacaktır. İzmir’in öncü olabileceği küresel kentler yaratma misyonu diğer kentlerimiz için de aynı şekilde değerlidir. Özellikle güzel Muğla’mız ve ilçeleri, başta Bodrum olmak üzere çok ciddi potansiyele sahiptir. Bu potansiyeli kullanabilmek ve küresel çapta marka kentler yaratmak çok uzak bir gerçeklik değil. Bu noktada kuşkusuz Egemizin en büyük kenti olan ve yeni yönetimiyle küresel-uluslararası ilişkilere çok değer veren İzmir öncülüğünde tüm Ege’yi kapsayan politikalar üretilebilmek fayda sağlayabilir. Özetle gittikçe küre-yerelleşen dünyada kentlerimiz de bu dinamiğe uygun şekilde “küresel” ile “yereli” uyumlaştırmış şekilde yönetilmelidir.