Türkiye-ABD İlişkileri Derin Bir Testten Geçiyor

Erhan Ayaz 16/10/2017 - 15:39:40

Türkiye ile ABD arasında son yaşanan vizelerin karşılıklı olarak askıya alınması ikili ilişkilerin uzunca süredir iyi gitmediği bir atmosferde son gelişme olarak konunun tartışılmasına vesile oldu. Son yıllarda yaşanan gelişmeler ve ülkelerin farklı pozisyonları sorunun kronik bir hal almasına neden olmuştu. İlişkilerin son dönemde krize girmesinin nedenleri arasında 15 Temmuz Darbe girişimi, Fethullah Gülen’in iadesi ve Reze Sarraf davası gelmekte. Halkbank’ın üst düzey yöneticisinin ABD’de tutuklanması, eski Bakan Zafer Çağlayan hakkında çıkan tutukluluk kararı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumalarından ikisinin tutuklu olması ile çıkan silah satış yasağı ve tabi ki Ruslarla yapılan S-400 hava savunma sistemi anlaşması. Görüldüğü gibi ikili ilişkilere konu olan çok fazla mesele var ve hepsi de çok ciddi meseleler. Vize krizi de aslında birçok mesele sonunda ortaya çıkmış bir durum.

Kuşkusuz Türkiye ABD İlişkileri iki ülkenin dış politika tarihleri içerisinde çok derin öneme sahip bir yer tutmaktadır. İlişkilerin mazisinin çok gerilere dayandığını dikkate aldığımızda ilişkilerin tarihi boyunca her şeyin güllük gülistanlık olmasını beklemek hayatın normal seyrine aykırı bir durumdur. Türkiye ile ABD arasında da tarih boyunca birçok kriz yaşanmıştır. 1964 Johnson Mektubu, 1974 Haş Haş ekimi krizi, İncirlik’in kapatılması, 2003 yılındaki 1 Mart Tezkeresi krizi ve ardından Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde çuval olayı ikili ilişkilerde önemli krizler olarak akla gelen ilk örnekler olarak göze çarpıyor.

Obama’lı yıllara geldiğimizde ise büyük bir hayal kırıklığı görmekteyiz. Obama Başkan seçildikten sonra Ankara ile pozitif bir ilişki kurmaya çalışmıştır. George W. Bush’un Irak ve Afganistan’da yaşattığı tahribatı düzeltmek isteyen Obama, İslam dünyasına açılan kapı olarak AKP hükümeti ve Türkiye’yi görmüştü.

Ancak “One minute” ile başlayan Türkiye-İsrail ilişkilerindeki kopuş, İran’ın nükleer takas anlaşmasına karşı Türkiye’nin Batı’dan farklı pozisyonu ve BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği sırasında kullandığı “hayır” oyu, Arap Baharı ile sonrasındaki Mısır ve Suriye’de yaşanan krizdeki farklı pozisyonlar Obama döneminde ilişkilerin istenilen yakınlaşma sağlanamamasının nedenlerinden bazılarıdır.

Türkiye-ABD ilişkilerde Obama’nın ikinci dönemine ise deyim yerindeyse Suriye krizi damga vurmuştur.

Özellikle PYD’nin Suriye’de silahlandırılması çok büyük bir problem olarak halen devam etmektedir. ABD’nin Suriye krizi ile DAEŞ sorununu çözmek için askerini sahaya sürmemesi ve sahadaki unsur olarak PYD’yi tercih etmesi, Türkiye’nin ise ÖSO ve İslami örgütlerle sahada olmayı tercih etmesi ayrışmanın en büyük nedeniydi. Kuşkusuz DAEŞ’in ortaya çıkmış olması ABD’nin Suriye muhalefetine olan bakışını da değiştirmiştir.

ABD’nin Rakka operasyonu için yerel Kürt unsurlara verdiği silahlar ısı güdümlü füzeler, ağır makinalı tüfekler, otomatik silahlar, ağır otomatik silahlar, zırhlı araçlar, hatta ve hatta tanklardan oluşmaktadır. Bugüne kadar bilinen yaklaşık olarak 2 bin tır silah PYD’ye iletilmiştir.

ABD’nin Türkiye’nin terör örgütü olarak ve PKK’nın devamı olarak gördüğü PYD’yi bu denli silahlandırması Türkiye açısından kabul edilebilir bir durum değildir.

ABD’nin PYD’ye sadece silah vermesi tek parametre değil kuşkusuz; Türkiye açısından asıl hayal kırıklığı ABD’nin başta PYD olmak üzere yerel Kürt unsurlarını kendi bayrağıyla himaye etmesidir. Üstüne üstelik bu silah satımının onayı Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde ön hazırlık için Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın Washington’da bulundukları sırada onaylaması da diplomatik teamüller açısından da çok sorgulanır bir durumdur.

Bu adımların Trump döneminde atılıyor olması aslında ABD dış politikasında Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında farkın olmadığını, politikalarında devamlılığın olduğunu bizlere yeniden hatırlatıyor. Obama’yı SDG, PYD, YPG konusunda çok eleştirdik ancak Trump’ta görüldüğü gibi hiç arzu etmediğimiz adımları atmakta çekinmiyor. Vize krizine Türkiye’nin verdiği yanıt olması gereken bir yanıt olmuştur. Ancak açıkça söylemek gerekir ki Türkiye ABD ile yaşadığı herhangi bir krizden –kriz içerisindeki haklılık payı ne olursa olsun- olumlu olarak etkilenmez. Belirtmek gerekir ki Türk halkı ABD’den hiç haz etmese de ABD ile de büyük çaplı bir kriz yaşanmasını istemez. Son olarak ABD’nin İncirlik’e alternatif üslerin çalışması üzerinde olduğu da bir sır değil. Bu durumu da son vize krizini değerlendirirken akılda tutmakta yarar var.