OKUL BAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ OKULCA OYNANAN TİYATRO OYUNU MU?

Barış Aygener 15/11/2017 - 12:57:24

OKUL BAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ OKULCA OYNANAN TİYATRO OYUNU MU?

 

Bizler toplumda eksikliğini hissettiğimiz bir davranışın yerleşmesi ya da gözlemlediğimiz bir sorunun giderilmesi için okullarda hemen o konunun dersinin konulmasını akla getiriyoruz. Örneğin trafik kazalarını önlemek istediğimizde Trafik dersi, insan hak ve özgürlüklerinin yerleşmesini arzuladığımızda Demokrasi ve İnsan Hakları dersi, eleştirel, sorgulayıcı, kuşkucu, akılsal ve mantıksal düşünmenin yaygınlaşmasını istediğimizde Felsefe dersi, ahlâkî bozulma ve çözülmenin işaretlerini aldığımızda Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi, sağlıklı kişisel gelişim ve toplumsal huzur için değerlerin inşa ediciliğinin önemini kavradığımızda Değerler Eğitimi dersi geliyor akıllarımıza. İtirazım bu konuların eğitim kurumlarında işlenmesine değil, aksine ben de söz konusu konu ve sorunlara ilişkin, ilk elden, gerek farkındalığın kazandırılmasında gerekse bilginin aktarılmasında eğitim mekânlarının öneminin farkındayım. İtirazım, bu konuların kültürün, yaşam biçiminin bir parçası, somut bir göstergesi olduğunun unutularak salt öğrenme konusuymuş gibi algılanmasında, başka bir ifadeyle, konunun ya da sorunun diğer değişkenlerinin göz ardı edilerek, ders içeriklerinin aktarılmasıyla beraber yaşama geçirmenin hemen ve kolaylıkla sağlanacağı yanılgısının egemen olmasına.

 

Öğrenim yılının ilk ayında tüm okullarda okul meclisi ve ardından okul meclis başkanlığı seçim süreci yaşanır. Başkan adayları kendilerine ayrılan süre içinde öğrenci arkadaşlarına seçilmeleri durumunda yapacaklarını anlatırlar, koridorlar, panolar propaganda malzemeleriyle dolar, seçim günü oy sandıklarına mühürlü oy pusulaları atılır, oy verme işlemi tamamlandığında sandık kurullarında görevli öğrenciler aracılığıyla oylar sayılır, kazanan ilan edilir. Başkan teşekkür konuşması yapar, yıl içinde belki birkaç sosyal etkinliğe imza atılır. Ardından yeni seçim dönemi gelmiştir bile.

 

Kimselerin aklına söz konusu seçim sürecinin eğitim mekânında yapıldığı, seçmenlerin, adayların ve seçim kurullarının öğrencilerden oluştuğu, dolayısıyla öğrenci başkanlığının gündeminin ve birincil görevinin de öğrencilik alanına ilişkin konu ve sorunlar olduğu gelmez. Varsa yoksa; toplumsal sorumluluk adına düzenlenen kermesler, yılbaşını ya da baharı karşılamaya yönelik sosyal etkinlik organizatörlüğü…

 

Halbuki öğrencilerin öğrenim süreçlerine ilişkin ilk elden, doğrudan, okul mekânının içinden dile getireceği talepler ne kadar değerli. Bir öğrenci meclis başkan adayının, bireysel farklılıkların gözetilmesi adına; “Farklılıklarımızın; ilgi ve meraklarımızın gözetilmediği ödev istemiyoruz!”, bir diğerinin insan onurunu gözeterek; “Çanta ve dolaplarımızın karıştırılarak arama yapılmasını kendimize yakıştıramıyoruz”, bir başkasının adalet değerini seslendirerek; “Orta Öğretim Başarı Puanı Adına Şişirilmiş Notlara Son!” dediğini hayâl edelim. “Fizik laboratuvarının hafta sonu da öğrenciye açılması”, “Daha fazla teneffüs zamanı” ya da “gözetimsiz sınav” talebinin, toplumsal sorumluluk adına, annelerinin yaptığı börekleri arkadaşlarına hak ettiğinden çok fazlasına satan öğrencinin elde ettiği sözde gelirle sokak köpeklerine indirimli mama almaktan çok daha fazla öğrencilik adına sorumluluk içerdiğini ve arkasında da ciddi felsefe ve hatta politika barındırdığını kabul etmeliyiz, artık.

 

Öğrenci vaadleri, propaganda süreci, öğrenci talepleri ülkemizin demokratik atmosferinden, siyasal kültürümüzden, eğitim sistemimizden bağımsız değil kuşkusuz. Balon, t-shirt, çikolata ve şeker dağıtanlar, rakiplerinin seçim afiş ve el ilanlarını yırtanlar, üzerine çirkin ve kaba şeyler yazanlar, şimdilerde tamamen yok olmasa da epey azaldı sanırım. Fakat hâlâ yarışa katılanların “ne söylediğine bakmaksızın, sosyo-psikolojik etkenlerle oy kullananların çoğunlukta yer aldığını görüyor ve biliyorum.

 

Yetişkinlerle gençlerin tutumları arasında anlamlı bir farklılık yok; nasıl ki biz yetişkinler oy verme davranışımızı partilerin tüzük ve programlarıyla, ülkenin sorunlarına getirdikleri somut çözümlere bakarak biçimlendirmiyorsak gençler de arkadaşlarının ne söylediğine dikkat etmiyorlar. Halbuki 2004 yılından itibaren okullarda hoşgörü ve çoğulculuk bilincinin geliştirilmesi, seçme, seçilme ve oy kullanma kültürünün ve demokrasi bilincinin kazandırılması amaçlarıyla uygulanan okul meclisi ve başkanlığı ne güzel bir öğrenme fırsatıydı, gerek öğrenciler gerekse velilerden öğretmenine kadar eğitimin tüm paydaşları için.

 

Bu deneyim bize sosyolojik bir gerçekliği hatırlattı: Toplumun alt sistemlerden oluşan koca bir sistem oluşunu, alt sistemlerdeki ya da bütündeki bir etkinin diğer alt sistemleri ve sistemin bütününü etkileme potansiyeli taşıdığını. Bir kurumun yerleştirmeye çalıştığı bir davranış biçimi diğer toplumsal kurum ve birliklerce desteklenmedikçe topluma mal olup yerleşmesi mümkün olmuyor.

 

Çocuk, korku kültürünün egemen olduğu aile içinden gelip okulda özgür, eşitlikçi bir seçim sürecine tanıklık etse ne olur? Yine aynı çocuk okuldan çıktıktan evine gidene kadar geçen süre içinde toplu taşım araçlarını kullanırken, trafikte karşıdan karşıya geçerken, alışveriş yaparken farklı bir dünyayla karşılaştığında ne denilir? Ya da biçimsel olarak her aşamanın demokratik işleyişe uygun olarak gerçekleştirildiği okul seçim süreci sonlandıktan sonra sınıfa geçildiğinde öğretmen, öğrencilerden çiçek olmalarını, uslu durmalarını istedikten, eleştirel, kuşkucu ve sorgulayıcı tutum sergilediklerindeyse bunun bedelini ödettikten sonra…

 

İlköğretimde sınıf yönetimi üzerine Tüfekçi ve Okutan’ın yaptığı bir araştırma raporundan öğretmenlerin yüzde 80’inin sınıflarda bağırıp çağırarak sınıf yönetmeye çalıştığını, yüzde 43’ünün cezayı sıkça kullandığını ve tamamına yakın bir kesiminin “Ben bilirim, benim söylediklerim doğrudur.” anlayışı içerisinde öğretmenlik yaptığını okuduğumda hiç şaşırmadım. Öğretmenlerin tek adam mantığıyla öğretmenlik yapmaya çalıştıkları sınıflarda öğrencilerin özgür bir biçimde kendilerini ifade etmeleri, hak ve özgürlüklerini kullanmaya çalışmaları ne kadar söz konusu olabilir?

 

Çocuğu insan olarak kabul edip görüş, düşünce ve tercihlerine saygı duymadıktan sonra senenin bir günü yapılan okul meclis ve başkanlığı seçimi, oyuncularının öğrenci ve öğretmenlerden oluştuğu okulca oynanan sevimli bir tiyatro oyunundan ibaret olacaktır.