Sükunet Lütfen!

CENGİZ BAYSU 14/02/2024 - 08:28:14

 

Kapışmaya beş kala

Sosyal laboratuvar olarak gördüğüm kamu vasıtaları, halkın sıkıntılarını, beddualarını, beklentilerini, âhlarını dinlediğim yerlerdendir. Bunlara bir de cami kameriyelerini, ihtiyar emeklilerin biraraya geldikleri semt parklarını ve hastane bahçelerini de eklemem gerekiyor. Ya tam Anadolu ağzıyla destursuz konuşan yarenleri ya da mürekkep yalamış havasıyla kendini kasarak konuşan devlet adamlarını (!) dinliyorum.

Semt parkında toplanmış olan bilgelere (!) selam vererek yanlarındaki boş banka oturdum. Aksakallı anlatıyor:

 

    ---Memleketin ahvali bozuktur. Allah yöneticilerimize güç kuvvet versin. Uhuletle (sakince) ve sühunetle (sertlikle- herhalde “suhuletle: kolaylıkla” diyecekti) meseleleri çözmeleri lazım. Ben askerdeyken delikli 2,5 kuruş vardı. Ben bu parayla cigara alırdım. İnsanlar muhabbetliydi.

 

Orta yaşın üstünde şişe dibi gibi gözlüklü adam konuşmaya çivileme atladı,

 

    ---Biz muhabbetsiz miyiz?  Saçı ağarmış bu adam için daha yaşlı olan birisi onun sözünü kesti ve,

    ---Yok canııım, abimiz onu demek istemedi. Erazil (rezil, rüsva) insan yoktu.   Ak saçlı adam kendini altta kalmış gibi hissederek çıkıştı:

    ---Senin yaşadığın devirde hergele (hırpani kılıklı, terbiyesiz, görgüsüz) çoktu. Kitaplarda hep geçer.

    ---Sen o hergelelerden birisin galiba? Hangi kitabı okudun da bilgi sahibi oldun?

    ---Beş derste Açıklamalı İçtihatlı Mızraklı İlmihal (!).

    ---Şimdi konuyu laubaliliğe getirme ama…

 

***                            ***                      ***

Nerede kaldı sakinlik?

İşte bu noktada ayağa kalkmalar ve sesi yükseltmeler başladı. Konuşma özürlü toplumun fertleri başka türlü anlaşmaya karar vermek üzereyken diğer oturanlar da kalkıp araya girdiler. Heyecanlı ihtiyarları yatıştırdılar.

Yunanistan gezimiz sırasında Korent Kanalı kuzeyinde Delphoi tapınağını gezdik. Tapınağın girişinde “Kendini bil” yazısı vardı. M.Ö. yıllarda bile insanlar eğitime önem vermiş, amfiteatrlar tesis etmiş, erdemli olmayı düşünmüşler. Bilgeler, filozoflar halkın sivri taraflarını törpüleyerek (!) onları eğitmeye özen göstermişler.

Yukarıda yazdığım olay sokak insanları arasında ama yaşını başını almış kişilerin sebep olduğu bir tespittir. Oysa konuşma özürlülüğü sadece bu insanlar arasında mıdır? Bu çiğlik, hastanelerde, okullarda, kamu vasıtalarında ve hatta son olarak camilerde bile görülmektedir İnsanlar küfürleşmenin çok ötesine geçerek birbirlerini yaralamaya hatta öldürmeye cüret etmektedirler.

Bu kadar gerginliğin temelinde eğitim sisteminin bozukluğu, bireylerin her şeyi kolay elde etme isteği, siyasetin ülkeyi aşırı derecede germesi, iktisadi mekanizmanın kül yığını gibi insanların üstüne çökmesi gibi nedenler yatmaktadır.

 

***                            ***                      ***

Enderunlu Vasıf

Sosyal yaşama entegre olamayan bu insanları dinleyince bizim akıllı adamlarımızın bu tür olaylara nasıl baktığını merak ettim.  Asıl adı Osman Vâsıf olan Enderunî Vâsıf, Enderun’da yetiştiği için Enderunlu ya da Enderunî mahlasıyla/lakabıyla tanınmıştır. 

Vasıf, III. Selim döneminin son yıllarından başlayarak saray çevresinde önemli görevlerde bulunmuş, en son haceganlık (tecrübeli yönetici memur) rütbesiyle saraydan ayrılmıştır. Şair İstanbul’da 1824 yılında ölmüştür.

 

Neyleyim kattı soğuk su yine pişmiş aşa

Niye karıştı benim sohbetime ol zibidi

Yanmazsan ey dil ol meh’e benden ziyadece

                  Bende muhabbet âteşi senden ziyâdece    (Vasıf)

 

Bu şiirsel anlatım o kalın kafalara hitap eder mi bilmem ama, bazı huylarının kalıtsal olarak çocuklarına geçeceği muhakkaktır.