Şirketlerde eğitim ve denetim

CENGİZ BAYSU 03/01/2024 - 08:13:05

Çalışanların haklarının nasıl karşılık bulduğuna geçmeden önce ülkemizde eğitim yetersizliğinden söz etmemiz uygun olacaktır. Özellikle son yıllarda ortaya çıkan eğitim eksikliği, eğitim politikalarındaki tutarsızlıklar ve adam kayırmalar had safhaya varmıştır. Bu durumu görüp içi parçalanan ve üstün gayretler sarf ederek nesil yetiştirmeye çalışan hocalarımızı takdirle anmak hepimize düşen bir görevdir. İntihal ve kayırma ile bir buluşa imza atamamış olanlar da var tabii… İzahını yapacağım eğitim bu kafalarla ilgilidir.
 
Türkiye’de eğitim = Bir şey bilmeyen insanların (eğitici) hiçbir şey bilmeyenlere bir şeyler anlatmasıdır. Şimdi eğitim vermek diye bir tabir vardır. Çoğunlukla şirketlerde kişilere eğitim aldırılır. 
 
Şirket kategorileri
    
1’inci grup şirketler ve sahipleri: Sahipleri gayet dürüst ve hakkaniyet sahibidirler. Çalışan personeli kendi aile ferdi gibi görürler. Her seviyede tecrübeye, uyarıya ve şirket içi eğitime önem verirler. Birinci grup şirket sahiplerinin aldırdığı eğitime, yaptırdığı iç denetime ve tabi oldukları dış denetime hiç kimse söz edemez. Her şey usul dairesindedir. Bu şekilde çalışan şirketlerin sayısı azdır, sahiplerinin dipten yani aileden gelen bir kültürü vardır ve nesilleri tükenmek üzeredir. Kaba söze, küfüre, dedikoduya kesinlikle yer yoktur.
    
2’nci grup şirketler: Şirket sahipleri, patron havasıyla son model arabalara binen, dazlak kafalı ve kara gözlüklü korumalarla dolaşan, para hırsıyla yanıp tutuşan tiplerdir. Bu kişiler, şirketle bağ kuramayan, bağırıp çağırmayı hobi haline getirmiş, sepetinde pamuğu olmayan insanlardır. Bu kişiler, “Bakın edin, bana problem getirmeyin, hadise istemem” mantığıyla hareket ederler. Her işin parayla çözüleceğini zanneder, kendi çalışanlarının ücretlerini zamanında ödemedikleri gibi onların insanca yaşamaları için çaba da sarf etmezler. 
   
 Bu şirketlerde iç denetim diye bir şey yoktur. Sıralı amirler, daha ziyade üretimi arttırmak için daha nelerin yapılması gerektiği üzerinde kafa yorarlar. Şirket içi yetkili unsurların verdiği raporlar patron korkusu yüzünden yol gösterici, bir tehlikeyi işaret edici değildir. Bu nedenle de patronlarına söyleyemediklerini bir gün savcıya söylemek zorunda kalırlar. Şirketlerdeki iş güvenliği, vergiler, sağlık koşulları gibi önemli konuların dış denetimleri ise resmi makamlar tarafından yapılır.
 
Devletin yiğit memur ve denetmenleri 
    
Bir de gözünde gözlükleri, ütü tutmaz pantolonu, tabanı delinmiş ayakkabısı ve günün adamı olmaktansa yarının adamı olmayı tercih eden yürekli memur, müfettiş ve denetçilerden söz etmek isterim. Bu yiğit insanlar, kamunun menfaatlerini her şeyden üstün gören anlayışa sahiptirler. Onları yürekten alkışlıyor ve aşağıda anlatacaklarımdan tenzih ediyorum:
 
Teftiş nedir?
    
Denetim veya eski tabirle teftiş; genellikle arpalık olarak görülen yere yapılan ziyarettir. Denetçi, denetmen, denetleme kurulunun bilmem kaçıncı üyesi müfettiş adı altında görev yapanlar, dayıları tarafından pek de liyakat, ehliyet ve performansına bakılmaksızın işin başına getirilen kişilerdir. 
    
Çoğunlukla da gövdesinin taşımak zahmetine katlandığı boş kafalara sahiptirler. Beyaz saçları var diye itibar edilen emekliliği gelmiş böylesi bazı kişilere –hanım da olabilir- yer bulma amacıyla kadrolar ihdas edilir.
    
Bu türden müfettişler veya denetmenler, arpalığa gidecekleri zaman önce ‘harc-ı rah’ını hesaplattırır, kaimesini ‘metelik’ine kadar ya gitmeden önce avans şeklinde ya da dönüşte tamam olacak şekilde alır. Arpalığa giderken neresinden ne kadar ısıracağını iyi bilir. Yenecek yemeklerin yer ve zamanlarını ayrıntısına kadar karşı tarafa dikte ettirir. 
    
Denetleme sırasında iaşe ve ibate şartlarının ağırlığı, borsa ve gâvur kaimesinin günlük kıymetleri, o bölgede arsa satışı, gece kulübü ve bar/meyhane olup olmadığı, bölgeye mahsus müskirat, meyve ve sebzelerden arabanın bagajına birer kasa atılması, ilk raporda biraz eksikliklere değinilmesi ve sonraki gelişte gelişme kaydedilmiş olacağının belirtilmesi gibi konular, resmi görüşme konuları arasında yerini alır. Karşılama hoş olmuş izzet ikram da yerinde yapılmışsa ona göre rapor yazılır. Buraya kadar her şey yolundadır. 
 
Bir şey olmazsa, bir şey olmaz. 
 Bir şey olursa, çok şey olur. 
 
Herşey yolunda
    
Yani her şey yolunda ise kimsenin aklına aksaklıklar gelmez. Bir aksaklık olduğunda da herkes hesap sormaya kalkışır. Günaydın demek lâzım… Bugüne kadar neredeydin? İnsan ölmüş, mekânı su basmış, gemi batmış, uçak düşmüş, yangın çıkmış… 
    
Sonuca götüren sebepler incelendiğinde bir çivinin eksikliği bir nal’ı, bir nalın eksikliği atı, bir atın eksikliği bir askeri, bir askerin eksikliği bir silahı devre dışı bırakmıştır. Bunu daha ileriye götürmek ve günün şartlarına uyarlamak elbette mümkündür. Böyle de olsa hesap sorma müessesesi bu ülkede yerleşmemiştir. 
    
İşini eksik yapan, zamanında gelmeyen veya yapmayan insanları göreve davet etmek veya işine son vermek yerine kayırmayı tercih ederiz. Daha önce de yazmıştım, ama yine değinmek isterim: Sepet gibi bu zihniyeti sırtımızda taşıyoruz. Arkalarında onları koruyan birileri mutlaka çıkıyor. Böyle olunca da Batılı olmaktan söz etmemiz mümkün olmuyor.