Repressia

CENGİZ BAYSU 10/01/2024 - 08:18:02

20’nci yüzyıl, savaşlar ve ekonomik dengesizlikler nedeniyle dünyada yoğun ve kapsamlı göçlerin yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun Afrika’dan ve Balkanlar’dan kopuşu, I. Dünya Savaşı sonrasında eski imparatorlukların dağılışı ve yeni bağımsız devletlerin kuruluşu bu yüzyılın en önemli gelişmeleri arasındadır.
 
Ekim 1917 devrimiyle monarşik sistemdeki Çarlık Rusyası yıkılmış yerine sosyalist sistemi benimsemiş olan Sovyetler Birliği kurulmuştur. SSCB de ABD gibi süper güç olunca Almanya yeni arayışlara girmiş, siyasi ve teknolojik gücü elinde bulunduran İngiltere ise yeni düzende gücünü göstermeye başlamıştır. 
 
Almanya ekonomik kriz sonrasında siyasi ve askeri açıdan Nasyonal Sosyalist Parti’nin lideri Hitler’in önderliğinde önemli gelişmeler göstermiştir. II. Dünya Savaşı da yine bu devlet tarafından başlatılmıştır. 
 
Göç ve Sürgün Olgusu        
 
Sosyolojide halkın iradesi dışındaki taşınma eyleminin adı: “zorunlu göç” “zorlama göç” “mecburi göç” ve “sürgün” olarak adlandırılmıştır. Zorunlu göç: işkence, şiddet ve baskı eşliğinde istenmeyen kişilerin cezai biçimde yurtlarından uzaklaştırılıp başka mekânlara yerleştirilmesidir. 
 
Bu tür mekânsal yerleştirmelerin bir diğer adı “isteğe bağlı olmayan göç”tür. İsteğe bağlı olmayan göç, nüfusun yerleşim alanından zorla atılması demek olup diğer adı sürgündür. Sürgün; toplumda bir kimsenin veya bir grubun toplum içinde yalnız bırakılması, yerinden uzaklaştırılması ve toplum dışına çıkarılması demektir. 
 
Stalinizm (Stalin Politikaları)     
   
Ekim 1917’de Rusya’da gerçekleştirilen devrimle Çarlık rejiminin yerine kurulan sosyalist devlet modelinde siyasi otoriteyi yenilemek için Lenin’in oluşturduğu (politbüro) siyasi büronun beş üyesinden biri olan J. Stalin, Lenin’den sonra uzun bir dönem Sovyetler Birliği’ne damgasını vuran despot bir liderdir. 
 
Stalin, 30 yılı aşkın bir süre devletin ve yurttaşlarının kaderini belirlemiş, gücünü Sovyet tarihinin hiçbir döneminde görülmedik ölçüde genişletmiş, baskı mekanizmaları kurmuştur.         
 
Sovyetlerin tarihini inceleyen Brzezinski, “Gelecekte bir gün Sovyet arşivleri tümüyle açılsa da Stalin katliamlarının gerçek boyutlarını öğrenmenin mümkün olmayacağını” ileri sürmüştür. Muhalif Moskova dergisinde 1987 yılının Ağustos sayısında yayımlanan bir yazıda, II. Dünya Savaşı’nın sonrasında KGB tarafından öldürülenlere ait her ay beş bin civarında dosyanın imha edildiği belirtilmiştir.
 
Siyasi muhalifler, ideolojik hasımlar, şüpheli parti elemanları, suçlu bulunan ordu mensupları, itibardan düşmüş sınıfların mensupları, düşman kabul edilen etnik grup elemanları, tüm din adamları, hatta adı geçen kişilerin aile bireyleri 1920’lerden itibaren “yandaş-hain-casus-eşkıya” ilan edilmişlerdir. 
 
Bu kişiler, Orta Asya bozkırlarında ve Sibirya’nın derin ormanlıklarında toplama kamplarında mahkûm edilmişlerdir. Farklı cezai müeyyideler içeren bu kararlar Sovyet toplumunda unutulmayan önemli izler bırakmıştır.
         
GULAG (Glavnıy Upravleniye Lagerey) - Çalıştırma Kampları Genel Yönetimi        
 
Stalin ilk darbesini, Ekim 1917 Devrimi’nden önce ücretli işçi çalıştıran, gıda pazarında karaborsacılık-tefecilik yapan zengin köylülere vurmuştur. Rusça “Yumruk” anlamına gelen “Kulak” Stalin Politikasında “Zengin Köylüler”, “Köy ağası”, “Köy Burjuvazisi” anlamında kullanılmıştır. 
 
Komisyon Kulakları üç sınıfa bölerek cezai uygulamayı gerçekleştirmiştir. Bunlardan
 
Birincisi: Karşı–Devrime iştirak edenlerdir. Bunlar, tutuklanıp sürgünde toplama kamplarına mahkûm olanlar ile kurşuna dizilerek ölüm cezasına çarptırılanlardır. Mal varlıklarına el konulanlardır. 
 
İkincisi: Karşı-devrime iştirak etmeyenler fakat onlara yatkın meyilli olanlardır. Bunlar aileleriyle birlikte uzak bölgelere sürgün edilmeye mahkûm olmuşlardır. 
Üçüncüsü: İktidara karşı hiçbir faaliyette bulunmayanlardır. Bunlar ise topraklarına ve mal varlıklarına el konulmakla sürgüne tabi tutularak uç bölgelerdeki verimsiz topraklara iskân edilenlerdir.
 
Karşılıksız iş gücü ve zorunlu emek
 
Stalin’e ait bu sürgün kararları sonucunda oluşan “sürgün kampları”, hapishanelerin yönetim ihtiyacını doğurmuştur. Böylece Stalin hapishanelerin yönetimini şekillendirmeye gitmiştir. Glavnıy Upravleniye Lagerey-GULAG/Çalıştırma Kampları Genel Yönetimini oluşturmuştur. Sovyet Cezalandırma ve Çalıştırma Kampları olarak da bilinen bu özel hapishaneler; insanların hatıralarında devlet terörünün sistemli bir şekilde yapıldığı yerler olarak kalmıştır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, GULAG kamplarının kurulması, karşılıksız işgücü ve zorunlu emeği sanayi bölgelerinde yoğunlaştırma amacını taşımıştır
 
Sovyetler Birliği’nin 1923–1960 yılları arası sanayi bölgelerinde beş yüzün üzerinde çalışma kampı kurulduğu görülmüş, son haliyle 25 Nisan 1930 tarihinde GULAG-Çalıştırma Kampları Genel Yönetimi kurulmuştur.      
 
Repressiya - (Şiddet-Caza)
 
1930’larda yine Stalin’e ait GULAG’ın benzer versiyonu olan “Repressiya-Ceza” Kararları halkların geleceğini belirlemiştir. Sözlükte ve ceza literatüründe Repressiya; ceza-baskı-şiddet-hapis-sürgün-ölüm, anlamlarını taşımaktadır. Stalin almış olduğu karar ve uygulamalarla Repressiya kavramının sözlük ve literatür anlamlarının dışına çıkılmış, keyfi işkencelerle öldürmeye dönüşmüştür.
 
Yazar Aleksandr Soljenitsin’in “Gulag Takım Adaları” romanı, bir dönemi bütün çıplaklığıyla yansıtması bakımından çok önemlidir.
 
II. Dünya Savaşı sırasındaki toplama kamplarından sonra 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan’ın Tuna Nehri üzerindeki Belene Adası’nda kurduğu toplama kampı ile İsrail’in Gazze üzerindeki cezalandırma yöntemleri GULAG benzeri uygulamalardır. Bulgarlarınki asimilasyon kampanyası, “soya dönüş” adı altında Türk ve Müslümanlara karşı yapılmış, İsrail’in Gazze üzerindeki baskı ve yıldırma politikaları ise ağır cezalandırma ve bombalama yoluyla toplu öldürmelerle kendini göstermiş ve halen de göstermektedir.
 
Bu yeni GULAG’ları ve Repressiyaları kimler yazacak ve dünya insanını kimler bilgilendirecektir?