Mürekkep yalamak

CENGİZ BAYSU 25/01/2024 - 08:16:10

Tahsil hayatının bir basamağından da olsa geçmiş ve en azından belli konularda bilgi sahibi olmak demektir, mürekkep yalamak… Özellikle orta kuşak ve yukarısı insanlar bir büyüklük ve hava atma gösterisi olarak kabul ederler bu tümceyi sarf etmeyi…
 
Deyimin ortaya çıkışı
 
Müslümanlar ilk eserlerini 1727 yılında matbaada basmışlar. Gerçi bu tarihten çok öncesiyle 1488’de Yahudiler, 1567’de Ermeniler, 1627’den itibaren Rumlar kendi matbaalarını kurmuşlar. II: Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim zamanlarında kitap basığımız da söylenmektedir. Hal böyle bile olsa basılan kitap sayısı azdır.
Dolayısıyla taslakları (müsveddeleri) beyaz kâğıda çekenlerle (mübeyyiz)  değişik zamanların el yazması eserlerini ve hatlarını çoğaltanlar (müstensih) birtakım sıkıntılarla uğraşmak zorunda kalmışlar. El yazması kitaplar, şap ve yumurta beyazı karışımına batırılarak işleme görmüş sayfalara yazılarak hazırlanırmış. Bu işleme âhar (cilâ) deniliyormuş.
 
Karışımın hazırlanması
Parşömene değişik özellikler kazandırılmak amacıyla karışıma nişasta, nişadır, kitre, zamk-ı Arabî, üstübeç, balık tutkalı, un, hatmi çiçeği, taze gül yaprağı, pirinç gibi maddeler de katılır ve sıcak suda eritilip belli bir kıvam sağlanırmış. 
Kıvamlı eriyiğin sünger veya pamukla kâğıdın üstüne sürülmesi ve kurutulması işlemi en fazla üç kez tekrarlanırmış. Üç kezden fazla sürülmesi halinde kâğıdın yüzeyinde çatlamalar olurmuş. Ayrıca âhar sürüldükten sonra bir hafta içinde kâğıtların mührelenmesi (kalemin kâğıt üzerinde rahatça kayabilmesi işlemi) de gerekirmiş. 
 
Kitap kurtlarına karşı
 
Sadece yumurta akı ve nişasta ile hazırlanmış muhallebi kıvamındaki bir karışım kâğıt üzerine sürülürse kitap kurtlarını davet edeceğinden kitabın ömrü kısa oluyormuş. Bu tahribata karşı kitaba koruyucu özellik kazandırmak için boyama işlemlerinde ve dericilikte kullanılan şap, kâğıt hamurunun tutturulmasında da kullanılmaya başlanmış. 
 
Bu işlem sonrasında âharlanmış ve mührelenmiş kâğıtların zamanla meydana gelebilecek tahribata, rutubete, küf ve kitap kurtlarına karşı daha dayanıklı ve uzun ömürlü olduğu görülmüş.
 
Islatmayla hatalı yazıları düzeltme
Eski kitaplarda âharlı ve mühreli en güzel kâğıtların İstanbul’da yapıldığından ve Beyazıt semtinde eski Askerî Tıbbiye karşısındaki sahaflarda satıldığından söz edilmektedir. Ayrıca hattatların yazacakları kâğıtları kendilerinin âharladıkları bilinmektedir. 
 
Mürekkep silgisinin henüz icat edilememiş olması nedeniyle âharlanmış kâğıdın mürekkebi emmesi ve yanlışların ıslatılarak silinmesi mümkün olabiliyormuş. Eski zamanların hattatları ve kopya usulü kitap çoğaltan zenaatkârlar (müstensihler), yanlış yazdıkları yazıları veya çizgileri serçe parmaklarını ağızlarının ucunda ıslatarak hatalı harf, kelime veya çizginin üzerine sürerler, yazı alanı genişse o bölgeyi yalamak suretiyle ıslatırlarmış. Serçe parmağa bulaşan mürekkep ister istemez dile de geçermiş. Mürekkebin başka şekilde dile bulaşması ise şöyle oluyormuş:
 
Hattatlar ve müstensihler, divitlerin ucundaki mürekkep lekelerini gidermek, sayfaya küçük dip notları (şerh) veya rakamlar koymak için genellikle divitin ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu yöntemle de dillerinin mürekkep olması kaçınılmaz olurmuş.
 
Eski el yazması eserlerin korunması 
Âhar suyu görünce eridiğinden ve yazıların suda çözülmesine sebep olduğundan el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmemelidir. Kitap yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yaramıştır. 
 
Saygınlık belirtisi
Eski kuşaklar, yalanan mürekkep miktarınca kişinin sahip olduğu ilmin artacağını kabul etmişler ve ona değer vermişlerdir. Okuma yazma oranının düşük olduğu çağlarda mürekkep yalamış olmak, kişiye saygı duyulmasını gerektirmiş. 
 
Sonuçta ne mübeyyiz, ne müstensif ne de özel karışımlı sayfalar üretilir olmuş. El yazması kitaplar, her devrini tamamlayan varlık gibi gibi asaletiyle kenara çekilmiş, kütüphanelerin en değerli eserleri olmuşlar.  
 
Oysa o hassas ve zahmetli iş, deyim olarak ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelebilmiş ve halen de geçerliliğini sürdürmekte israr etmektedir. Edebiyat dünyamızın büyük ustalarından Reşat Nuri Güntekin (İstanbul 1889-Londra 1956) bir konuşmasında, “Herhâlde aile terbiyemin, görgümün ve az buçuk mürekkep yalamış olmamın da bu Tanrı vergisini beslemekte tesiri olacaktır.”   demekle mürekkep yalamak deyimine katkı sağlamıştır.