Karatsız nakarat

CENGİZ BAYSU 21/02/2024 - 08:21:38

Her seçim öncesinde aynı söylemler… Vaatler, vaatler, vaatler… Tv’de başkan adaylarının nutuklarını dinliyorum. Vaatlerini alt alta yazarak kısaca notlar almaya çalıştım. Hepsini topladığım zaman işin mali portesinin milyarlarca liraya vardığını söyleyebilirim.
 
Konuşmacıları dinlemeye giden bir sürü insan var. Sadece dinliyorlar, ama soru soramıyorlar. Seçime girecek adaylar, devletin en tepesindeki adamın bile gösteremediği ciddiyet içerisindedirler. Sağa bakacaksa kilise direği gibi kalın olan ensesini yarım saatte çeviriyor, ağzından çıkacak söz MGK’dan çıkmış kadar halkın anlayamayacağı dilden oluyor. Alt tarafı bir köye su bağlanacak veya yol yapılacaktır.
 
Bütünleşmek adına kahvede, kapalı bir mekânda veya açık alanda bir toplantı yapılıyor. Burada da vizyonsuz boş vaatler savrulup kuru gürültüler yaratılıyor. Kanun maddesi, hükümet kararı, valilik emri derken yağ çekmeye niyetlenen birkaç kişinin yılışık gülüşmeleri yansıyıveriyor mekâna… Eh, ayrılık zamanı da gelmiştir artık, halkı Hakk’a emanet edip ve gidiyorlar.
 
Halkımız, önceki yıllarda verilen vaatlerden yapılamayanları dile getirmeyi hiç mi hatırlamaz? Halkımız edeplidir, uyanıktır. Bunları dile getirecek kadar da elbette zekidir. Ancak buna tevessül edecek kişi ya tahkir edilmek ya da küçümsenmek suretiyle susturulmaktan korkar. Dinleyenlerin içinde alkışlayıp tempo tutan bir grup ise aslında kimi alkışladığını, neye tempo tuttuğunu bile bilmez.
 
Bazen soğuk, bazen yağışlı havada dakikalarca ayakta bekleyen bu insanlar esnemeye başlar, ama nutuk devam eder. “Oyunuzu bize verin, önceki başkanı evine yollayalım, biz eti şu fiyata çekeceğiz…”  Ben de Balkan türküsüyle cevap vermek istiyorum:  “At Martini Debreli Hasan, dağlar inlesin!”
 
Önceki hükümetleri tenkit etmek kolay, ama işbaşına gelince tenkit ettiğini tatbik etmeye ne demeli? Şimdi bir de simit hesabı çıktı. “Ailedeki fert sayısı şu kadarsa ayda bu kadar maaş almalı. Günde bir simitle insan doyar mı?” Doymaz tabii…
 
Ahlaki yapısı törpülenmiş bir toplum olduk. Bu toplumun içinde kaşarları hanımefendi,  hıyarları beyefendi olarak kabul edip değer veririz. Çalçene, mürekkep yalamış ama görgüsüz, “iz’an denilince uzan” denildiğini zanneden, dağarcığı boş ama çokbilmişler toplumsal kuralları çiğnemekte ve yasaları hiçe saymaktadırlar. 
 
Kafa yormadan çözüm aramak
 
Bu ülke, Osmanlı döneminden beri yaptıkları birtakım çatlaklıklarla “Matkap, II. Neron, Semiz, Düztaban, Öküz vb.” gibi lâkaplarla anılmaktan hoşlanan tipler yetiştirmedi mi? Etrafındakilere devamlı bağıran, aldığınız paranın hakkını verin diye çıkışan, “meşveret”i bir yana koyarak sadece emir veren büyük adamları (!) hepimiz görmedik mi?
 
Kimse onlara “Ne bağırıyorsun be adam? Türkiye seninle mi var oldu? Senden önce de vardı ve bundan sonra da var olacak” diyemedi. Bunun adı yönetim değil “güdüm” idi. Güdüldük. Küresel değerleri benimseyemediğimiz sürece güdülmeye de devam edeceğiz.
 
En yüce din bile bizi hizaya getiremedi. Nice insan yalan söyleyip bir de üzerine yemin edebiliyor. Söze ve randevuya sadakat, yasalara itaat kalmadı. Büyüğe hürmet, küçüğe merhametten söz edemiyoruz. Mayamızı kim bozdu, kodlarımızla kimler oynadı bizim?