KAPILAR

CENGİZ BAYSU 16/12/2023 - 08:23:19

Kapılar, yapıların içine girmeye veya yapı içindeki odalar arasında yer değiştirebilmeye olanak sağlayan, temelde tüm dünya kültürlerinde aynı biçimde kullanılan mimari ögelerdir. Hane kapıları evin sınırının başladığı veya bittiği noktadır (Resim: 1). Hane kapısı olabileceği gibi kale ve şehirlere de giriş kapıları olduğu göz önüne alınırsa önemli öğeler olduğu da ortaya çıkar. Kabaca yaptığım bir araştırmada kapıyla ilgili yaklaşık 45 civarında deyim ve 19 atasözü tespit ettim. Bunların içinde;
 
“Rüşvet kapıdan girince insaf (iman) bacadan (pencereden) çıkar
Deniz dalgasız, kapı halkasız olmaz 
Acemi katır kapı önünde yük indirir”  beğendiğim atasözleridir.
 
Deyimler arasında günlük konuşmalarımızda çok kullandığımız “Aynı kapıya çıkmak” deyimiyle artık yapacak bir şey kalmadığını anlatan “At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak” deyimi de ilginçtir.
 
Surların kapıları
Düşman saldırılarına karşı sur içindeki halkı korumak ve barış zamanlarında şehre giriş-çıkışı kontrol altına almak amacıyla yapılan sur kapıları günümüze kadar gelebilmiştir. Bazıları yorgun savaşçılar, bazıları eski dönemlerin ihtiyar tanıkları bazıları da geçmişin simgesel anıtlarıdır. 
 
1.Salmydessos (Midye-Kıyıköy) surları ana kapısı: Kırklareli iline bağlı, Karadeniz
kıyısındaki bucak merkezi Midye-Kıyıköy’ün atası İlkçağ kenti Salmydessos’un M.Ö 400 dolayında varlığını yöreye uğradıktan sonra kenti anlatan Xenephon’dan öğreniyoruz.
Çağdaş kasaba Ortaçağ Salmydessos’unun surla çevrili alanı içinde bulunuyor. Söz konusu alan doğu yanı Karadeniz’e, kuzey ve güney yanları birer dere vadisine dimdik inen ve yalnız batı yanı geçit veren sırt uzantısı biçiminde bir çıkıntının üst düzlüğüdür.
Bu küçük kentin surları ilk kez İustinianus döneminde 6’ncı yüzyılda yapılmışken sonradan özellikle 9’uncu ve 10’uncu yüzyıllarda geniş ölçüde onarım ve yenileme görmüştür. Duvar kalınlığı 2,20 m’yi, duvar yüksekliği ise (sur kalıntısının en yüksek bölümüne bakacak olursak) 6 m’yi buluyordu. 
 
2.İznik surları Lefke kapısı: Şehrin doğusunda, Kılıçarslan Caddesi’nin sonundadır.
Sakarya Nehri(Sangarios) kıyısında kurulan Lefke kenti, bu günkü Osmaneli'ne ulaşan yola açılması nedeniyle bu isimle bilinmektedir. İmparator Adrianus (117-138) zamanında yapılmıştır. İki yanındaki kuleleriyle bir zafer takı biçimindedir. İznik'in 13 km. doğusundaki Karadin yerleşim yeri nedeniyle bu kapıya bir süre “Karadin Kapı” adı verilmiştir. 
Osmanlı döneminde Haç yolu üzerinde yer alan Şam kentine atfen bazı gezginlerce bir süre “Şam Kapı” adıyla da anılmıştır. Taç Kapı’nın şehir cephesine bakan yüzünde üstteki diş motifi altında yer alan iki satırlık Yunanca yazıt, kapının mezarlığa bakan cephesinde de tekrarlanmıştır. Yazıtta, “Gaius Cassius Chrestus’un çabasıyla yapımı tamamlanan (bu eseri), Prokonsül M. Plancius Varus, imparatorların yüce evine ve eyaletin başşehri Nikaia’ya adadı” yazılıdır. 
   Yazıtlar, Roma imparatorlarından Vespasian (69-79) ve Titus’un (79-81) müşterek yönetimleri sırasında konmuştur. Septimius Severus, yazıtlardaki metal harfleri söktürmüştür.   Lefke Kapı’nın şehre bakan batı cephesin deki ana giriş kemerinin güney ayağının oturduğu tablanın altındaki kesme taş blok üzerinde dokuz satırlık Yunanca bir kitabede:
“Uğurlu olsun, eyaletin başşehri Nikaia! Gaius teşekkür eder” yazılıdır.
 
   3. Çatladıkapı: Semt de bu adla anılır. İstanbul’un Avrupa yakasındaki ilçesi Fatih’in Küçük Ayasofya Mahallesi’nde bulunmaktadır.  Bir kıyı semti olarak Çatladıkapı, Ahırkapı ve Kadırga semtleri arasında yer alır. Semtin adının 1532 İstanbul depreminde semtten bulunan surlarda büyük bir çatlak oluşmasıyla yerleştiği sanılmaktadır. Çatladıkapı adı nereden gelir? 
Fatih’in Bizans döneminde Marmara Denizi’ne açılan en önemli kapılarındandır. Bu dönemdeki adı Leon ( Aslan) Kapısıdır. Adını, hemen yanında inşa ettirilen Buko (boğa) Leon (aslan) sarayından almıştır. Bu kapı II. Teodosius (408-450) yönetiminde Yarımada’nın surlarıyla birlikte inşa edilmiştir. 
Bukaleon Sarayı’nın iskelesi ve limanı olarak bu kapının kullanılması onu Konstantinopolis’in Marmara Denizi’ne açılan üç önemli kapısından biri yapmıştır. Bir buçuk ay süren 1532 depreminde kemeri çatlamıştı. Yıkılmadan yüzyıllarca bu haliyle ayakta duran bu kapıya halk “Çatladıkapı” ismini vermiştir.
Sultan Abdülaziz demiryolunu yaptırırken Çatladıkapıyı yaktırmış, kapının sağında ve solunda bulunan iki aslan heykeli arkeoloji müzesine kaldırtmıştır. Semavi Eyice’ye göre bu heykeller mermerden yapılmıştır. Evliya Çelebi’ye göre Bizans döneminde Çatladıkapı’nın önünde dört köşeli büyükçe bir sütun varmış. Bunun tepesindeki gözetleme kulesinden uzaktan gelen gemiler gözetlenirmiş. Şayet gelen gemiler düşman gemileri ise yanaşmaları beklenir, iyice yaklaşınca da üzerlerine ateş püskürtülerek yakılırlarmış.
Eskiden denize açılan Çatladıkapı’nın doğu yönünde Bukaleon (Büyük) Saray ve iskelesi varmış. Bukaleon (Büyük) Saray, şehir içinde şehir gibi bir saray olarak kabul edilmiştir. Latince bir başka adı Palatium Magnum (Büyük Saray)’dır. Burası çeşitli binalardan meydana gelmiş bir kompleks olup yaklaşık 500 oda 40 civarında kilisesi mevcutmuş. 
Kiliselerinden birinin mahzeninde yortu şöleninde Bukaleon’da yaşayanlara ikram etmek için 10 bin testi şarap ve bal bulunurmuş. Büyük saraydaki heykellerin içine boşaltılan bu içecekler, heykellerin ağız ve kulaklarından akıtılarak saray sakinlerine ikram edilirmiş. (Kaynak: Fatih Belediyesi)
 
4.Bodrum Myndos Kapısı 
Myndos Kapısı’nın MÖ 360’larda yapıldığı sanılmaktadır. Halikarnassos'un batısında surlar ovadan geçtiği için kapı, kulelerle güçlendirilerek adeta bir kalkan olarak Karya Satrabı Mausolos tarafından yaptırılmıştır. 
Kulelerin ölçüleri yaklaşık olarak 7x8,5 metredir. Mindos kapısının iki kulesinden biri günümüze hemen hemen orijinal yüksekliği ile ulaşmıştır. Myndos’un yöresel adı Diktiri’dir.
M.Ö IV. yüzyılda kapıların etrafında hendekler kazılmıştır. Hendeğin uzunluğu 56 m, derinliği 2,5 m, genişliği ise 7,5 m’dir. Güney Kule’yi batıdan çevreleyen hendek kuşatmalara karşı kule ve surları; mancınık, koçboynuzu gibi savaş aletlerine karşı savunmak amacıyla kazılmıştır.
Makedonyalı İskender M.Ö. 334’te Sardes, Efes ve Miletos’u aldıktan sonra Halikarnasos’a ulaşır ve Halikarnas kapılarına dayanır. 
İskender, Halikarnasos’a peşpeşe ve acımasız hücumlarla Miletos’tan gelen kuşatma kuleleri, koçbaşları ve mancınıklarla saldırılar düzenler. Makedon istilâcılar ise, savaş kuleleriyle kapılara ve surlara tırmanırlar, ama şehri ele geçiremeyince kanlı bir şekilde saldırı üstüne saldırı düzenlerler. Karyalılar, Makedonyalı askerlere yağlı paçavralar ve yanan oklar, mancınıklarla fırlattıkları taş güllelerle karşılık verirler Ayrıca Kent, Rodoslu ve Pers komutanlar ve onların donanmaları tarafından savunulmaktadır. 
Pers askerleri geri çekilerek yeni bir saldırı için tertiplenirler. Surların dışına çıkarak karşı saldırıya geçen Persler, hendek üzerindeki köprülerin çökmesi ve kapıların kapatılmasıyla Makedon istilâcılar tarafından kılıçtan geçirilirler. Makedonyalılar kente girmeyi başarırlar. Rodosluların Komutanı Memnon, generallerini toplar ve kenti terk etme kararı alır. Persler, limanın iki tarafındaki kalelerde birlik bırakır ve geri çekilirler. Düşen kent büyük bir fırtınaya ve yangına ve yağmaya maruz kalır. Persler limandaki gemilere biner ve kenti ter k ederler.
“Uzun yaşayıp şöhretsiz ölmektense, kısa yaşayıp şöhretli ölmeyi tercih ederim” diyen İskender, sözüne sadık kalmış ve 33 yaşında hayata gözlerini yummuştur.