ÇEVRE KORUMA

CENGİZ BAYSU 08/11/2023 - 08:07:49

    İçinde bulunduğumuz coğrafya kesimi, dünyanın en sancılı bölgelerinden biridir. Buna bir de geçmişte yaşananların günümüze yansımaları, AB kapısında beklediğimiz şu günlerde yapmamız gerekenlere ve bir de Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerin giderek soğumaya başlaması eklenince, nelerin olup bittiğini anlamakta zorlanıyoruz. Oysa şimdi sıralayacağım olumsuzluklar önceden vardı ve devam edeceğe benziyor.
 
Dağ, göl ve nehirlerimiz
    Kaz Dağları’nın kokulu sedir ağaçlarına ve çamlarına gözümüz gibi bakmalıyız. Bu bölge Türkiye’nin adeta oksijen deposudur. Bu dağlardaki yer altı servetlerinin zenginliği de hepimizce biliniyor.  Altın çıkarma ve rezerv tespiti adı altında Kaz Dağlarını köstebek yuvasına çeviren şirkete köylüler tepki göstererek engelleme yapmışlardı.
     
    Manyas Gölü’nün bir kuş cenneti olduğu unutulmamalıdır. Burası aynı zamanda mevsimlik kuşların göç yolu üzerindedir. Türkiye’nin tabii tuz deposu olan Tuz Gölü’nün elbette kirletilmemesi ve çevresinde yapılaşmaya müsaade edilmemesi gerekir. Van Gölü’nün kıyı ilçesi Erciş, Deliçay’ın Van Gölü ağzında “inci kefali”nin muhteşem göçüne tanıklık eder. Edremit’teki tesislerin arıtma tesisleri var mıdır ve sık sık kontrol edilir mi acaba?    Tunceli’nin içinden geçen Munzur Çayı, dünya çapında tanınan pespembe etli (veya kırmızı benekli) alabalığın yaşam sahasıdır.
 
    Daha saymak gerekirse; Küçük Menderes Nehri’nin kuru dere yatağına dönüştüğünü, denizlerimizde balık türlerinin azaldığını, dağlarımızda gereksiz ve vahşi avlanma yapıldığını, domuz, kurt, tilki, sansar, ayı gibi hayvanların giderek nesillerinin tükenmeye başladığını, turizmcilik adı altında sahillerimizin betonlaştığını da söylemek isterim. 
 
    Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi kıyı beldelerimizde kıyı çizgisi bozulmakta, denizin görünümü değişmekte, arazideki bitki örtüsü yerine betonlaşmaya bırakmaktadır. Bütün bu saydığım yerleri helikopterden defalarca görmüşümdür. Hatta bu yörelerdeki beyaz beton ve binalar nedeniyle askerlikten kalma alışkanlık olsa gerek alaycı bir yaklaşımla Mekanik ve Nişancılık Eğitim Alanı diyordum ve yine de diyorum. Şimdilerde ise Bodrum susuzluktan kıvranıyor. Türkiye’nin belki de en büyük turistik ilçelerinden birinin haline bakın!
 
Kanser hastalığı
    Bilim adamları son 10 yıldan beri yaşanan kanser patlamasının nedenleri arasında hormonlu gıdaların, kimyasal karışımlı ve boyalı madde içeren yiyeceklerin, egzost ve baca gazlarının, stresli hayatın ve kirlenen yeraltı su kaynaklarının üst sıralarda yer aldığını söylüyorlar.
    Emperyalist işgaller sırasında kullanılan seyreltilmiş uranyumlu bombaların; ucuz, kontrolsüz ve güvenliği az nükleer reaktörlerin ve yeraltı sarsıntılarının doğal periyotlarını değiştiren nükleer denemelerin kimler tarafından yapıldığını hepimiz biliyoruz. Körfez Harekâtında ve II. Harekâtta Koalisyon Kuvvetlerinin kullandığı ağır uçak bombalarının yıllar sonra etkilerinin ortaya çıkacağını da biliyoruz. 
     Kyoto Anlaşması’nı desteklediğini söyleyen ancak imza koymayan devletler, bir araya gelerek bazı yazışmalar yapıyorlar; ama kirliliğin her türlüsünü yaratmaya devam ediyorlar. Lüks arabalarda, dev uçaklarda, yüksek tonajlı gemilerde gezerek atmosfere günde binlerce ton karbondioksit pompalıyorlar. 
    Yurtdışında ticari gemilerimizin bir ülkenin karasularında sintine boşaltması mümkün müdür? Çok ağır bedeller ödetiyorlar. Ama onlar başka ülkelerin karasularında geceleyin rahatlıkla sintine boşaltabiliyorlar.
 
Gelişmekte olan ülkeler
    Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere küresel ısınmanın önlenmesi için destek sağlayıcı projeler (ağaç dikimi, plastik şişe toplama) adı altında çalışma yöntemleri sunuyorlar.  Her ulus kendi ormanlarının kıymetini bilir. Atık maddelerin ekonomiye yeniden kazandırılmasını da “geri dönüşüm projesi” adı altında uygular. 
 
    Bunları küresel güçler söylediğinde “kaleci çalıştırmak” şeklinde ortaya çıkan böylesine olayların sonuçları incelenince dayatma olduğu anlaşılmıyor mu? Uygar âlemin tavrına bakın!
Zaman zaman denizlerimizde kıyıya vuran kapalı kutu ve bidonlar görülür, büyük çöp merkezlerinde radyoaktif madde içerdiği bildirilen maddeler tespit edilirdi.  Bu tespitler, gazetelerde büyük puntolarla duyurulmasına rağmen birkaç gün gündemde kalıp yerini başka haberlere terk ederdi. 
 
Projeler çevreye zarar vermeden de yürütülebilir
    Gelişmiş ülkeler, 20-30 yıl sonrasının stratejik planlarını yapıyorlar. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi), 1990 yılında planlanmış, bugün sonuçlarının alınması safhasına gelinmiştir. İhale ve inşaat haricinde küresel ısınmayla ilgili ileriye dönük projelere belediyelerimiz önem vermekle birlikte bazıları kâğıt üzerinde kalabiliyor. Bu yıl yaşadığımız hava kirliliğinin gelecek yıl yarıya düşürüleceği, mavi bayrak verilen sahillerde su analizlerinin daha sık yapılacağı, kirliliği önleyici tedbirlerin daha da sıklaştırılacağına inanıyorum.
 
    Çöp imha merkezleri, fabrikalar ve kömürle çalıştırılan tesislerde baca gazlarının kontrol altına alınması, arıtma tesislerinin çoğaltılması konusunda ciddi çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Son zamanlarda termik santral yapımı uğruna bazı bölgelerde ağaç kesiminin devam ettiği bir gerçektir. Boğaz’ın altından tünel geçirildiği gibi ağaçlar kesilmeden toprağın altından çalışmalar yürütülemez mi acaba? Teknik bir konu olduğu için ben üzerinde durmak istemem.  
    
 "Def-i şer, celb-i nef'a racihtir." (Zararları uzaklaştırmak, faydalı şeyleri sağlamaktan önce gelir ve daha önemlidir.)   Bu insan bile olsa!