“Beyni küçük siyaset"

Erdil Ünsal 13/11/2020 - 08:32:35

Bugüne kadar beyninin içinde küçücük bir akıl ve izana sığınarak hazırlanan basit ve ilkel seçim sistemleri ve programlarla halkın oyunu almış siyasilerin sıkıntısını ülkemiz çekmeye devam ediyor.  Ülkenin içdinamiklerinin gücünü dikkate almadan hazıra konmak için sadece dış yardımlardan faydalanarak ülke idaresine kalkan politikacıları rüyanızda görseniz bile inanmazdınız. Globalleşmenin hakim olduğu ekonomisi güçlü ülkelerin kredisine bağlı olarak siyaset yapmaya kalkan bir ülkede, 84 adet tabela partisi kurmakla ekonomiyi düzlüğe çıkarmaya çalışanlar neyi değiştireceklerini umarak siyaset yapmaya kalktıklarını anlamak mümkün değil.

Özellikle, küçük ve tabela partisi kurarak iktidara gelmek isteyen liderin isteminden çok, “Hadi abi arkandayız al üç katlı binamı genel merkez olarak kulan. 81 ilde asılacak parti tabelalarının isimlerini yazdırmakta benden.” diyerek tabela partisine finansman sağlayan ahmak kişilerin paralarının da bu anlamsız particilik yolunda çarçur olduğunu gördük ve yaşadık. Benim memurum işini bilir. Ya tutarsa oltalıcılığından vazgeçememek te bir cahillik göstergesi.

Kendi kaynaklarını rasyonel kullanmayı akıl edemeyen, ülkenin verimli topraklarını, işletmelerini satarak sadece dış kredilere bağlı bir ekonomi inşaa etmelerini beklemek ne akla hizmetti.

Ülke hisse senedi alan yabancılar senin fabrikanın doğal kaynaklarının kullanımıyla üretime katkısı olacak alanlara yatırım yapmayıp, her an nakte çevrilecek hisse senetlerine tahvillere para yatırmalarının arkasını göremediler. Ülke tarımını, hayvancılığını geliştiremedikleri gibi sosyal ve ekonomik hayatın idamesini kendi üretimine bağlı olmadan, bağımsız bir ülke olarak düzlüğe çıkmanın mümkün olamayacağını  idrak edemediler. Kimi ülkenin yetişmiş ekonomistleri dururken, ABD güdümünde Kemal Derviş’ten, kimi de kendi yapısından bulunan yetişmiş bilgili uzman siyasetçiler varken, kendi idolojisine sahip olmayan muhafazakar bir kanaat önderi Ekmelettin ile çare aramaya kalkma göz boyamaya kalkmakla eş anlamlı bir girişimdi.

Dolar ve euronun yükselmesini önlemek altın stoklarını, ülke topraklarını satarak , işlerliği olmayan yüzeysel torba heybe yasalar yayınlamaya kalkma ile sosyal ve ekonomik hayata katkı olunamayacağının istikrar sağlanamayacağının farkına varamadılar ve oligarşinin oluşmasına yol açıldı.

 

Major parti kuranlar iktidara ulaşmadan ziyade kendi içlerinde iktidar olma yarışına kendilerini endeksledi. Bazı sivil toplum örgütleri, TÜSİAD, TOBB, Türkiş Sendikalar gibi ses getirmesi gereken sivil toplum örgütleri ve bağımsız kurumlar da bu duruma koltuklarından olmamak ve iktidarın hedefine girmemek için sessiz kaldılar.

Geç bir girişim olarak kurulan, Bankaları Düzenleme, TMSF, kuruluşu da zamanla siyasi baskılara dayanamayarak siyasi iktidara boyun eğmeleri ile halkın arkasında duran kurum kalmadı. Halk ta önünde destek alacağı bir kurum bulamaması yanında, bir Yapı Kooparetifine üye olduğu halde yönetim seçimlerinde oy kullanmaya gitmeyerek kooperatif yöneticilerine, “Alın çalın ne yaparsanız yapın” umarsızlığını elden bırakmadıkları bir umarsızlık izlendi. Üstelik, yükümlülüğünü yerine getirmeyen ancak, yakından  uzaktan tenkit etmeyi yeterli bulan bir halk kitlesi oluştu. Halk, toplumsal dayanışma yerine subjektiv olaylara dayanan bir yapı göstermekten ileri gidemedi.

 

Ülke siyasi hayatının bir çok devresinde major partiler, dış kredi ve yardımlarla, sen ben kavgası ve amitoz mitoz bölünmelerle ülke idaresinin yürütelemeyeceği  yanılgısından yalnışından kendilerini kurtaramadılar.

 

Parlementer sisteme dayanmayan oligarşik yönetimlerin yaşamayacağını tarihten ders alarak gerçeği kabullenmek istemediler.

 

Beyinlerini gerçek olmayan bir alemirüyalarında canlandırdılar ama, uyandıklarında durumun öyle olmadığını görecekler.

 

Köy Enistitülerini kapatmak, ülkeyi ABD Marshall yardımlarına endekslemek, 5 yıllık Kalkınma Planlarını yok sayarak ülkenin bu duruma gelmesinde geçmiş iktidarların vebali büyüktür.

Çok iyi idare etmeyi bildiğini iddia edenin çabuk yanıldığını, istifa eden ancak bir devlet adamına yakışmayan şekilde makam devir teslimi yapmadan ayrılan damat bakan Beraat Albayrak’ın istifa dilekçesindeki şu cümlesi durumu açıkça ortaya koymaktadır.

 

“Allah sonumuzu hayır etsin”