Ben de, 68 yıl önce , 07 yaşımda iken bugün (yarın), evimize 500 metre uzaklıktaki Bodrum merkez Cumhuriyet İlkokulunda okula başlamıştım.
Benim de çocuk yüreğim, bir serçenin yürek çırpıntısı gibi çarpmıştı o gün.
Daha sonra ilerleyen yıllarda İzmir'in kurtuluşunun ve Cumhuriyetimizi kuran parti (CHP) nin de, 9 eylül 1923'de kurulduğunu öğrendim.
Ulusumuza ve CHP'lilere kutlu olsun.
Bodrumlu bir Cumhuriyet çocuğu olarak, 68 yıl önce, canım annemin, okula gitmeden bir gün önce, beni nasıl sürterek yıkayıp hazırladığı gözümün önüne geldi, ve kalemimden şunlar döküldü, lütfen sıkılmazsanız okuyun.
Değilse, görsellere bakın gecin yeter.
KİR
Şimdi bu başlık ta ne böyle, nereden çıktı diyeceksiniz, anlatayım.
Evet bu KİR denilen şey, sıcak suda, yeterince sabun ve benzeri kullanıp, sık sık, bunları birarada kullanamayanların, yani, yıkanamayanların, sonra da, KİR'den kötü kötü kokanların başına gelen, herkesin bildiği bir şeydir KİR.
O yıllarda yalınayak dolaşan, dağ bayır dolaşan benim dönemimin çocuklarının hepsi, hepimiz KİR'li çocuklardık biz.
Boyunlarımızdaki, ayaklarımızın topuklarındaki KİR, gözle görülür, karakahverengi "ben buradayım" diye bağırırdı.
Yaşamda KİR'li olan, bazen çamaşırdır, tava, tenceredir, çatal, bıçaktır, bazen el yüzdür, el ayaktır, bazen tüm vücuttur KİR'li olan...
Bazen insan ahlâkı da, insanların vicdanları da KİR'lenir, kokar, ama burada bugün konumuz, o KİR değil.
Örneğin oyun çağındaki çocukların, yer içerlerken, koşup oynarlarken, el yüzleri, saç başları, ayakları, bedenleri, giysileri, tüm çamaşırları, çok çabuk KİR'lenir.
Bedenen çalışan emekçilerin, çiftçilerin, ha keza öyle, her yerleri, her şeyleri çabucak KİRlenir.
KİR çeşit çeşittir...
Bedenlerimizin KİR'i, kişinin kendi ve eşyalarının KİR"i ve vicdanların KİR'i, çevre KİR'liliği vardır.
KİR, artık 40-50 yıldır, günümüz koşullarında, bedenlerimizde ve eşyalarımızda ise, sıcak suya, deterjana, şampuan ve sabuna ulaşabilen herkes için, ĶİR sorun olmaktan çıkmıştır.
Vicdan ve ahlâktaki KİR hariç.
Bu kadar giriş çok uzun oldu biliyorum ama, kızmayın, şimdi konuya geliyorum.
BİZ ESKİDEN ÇOK 'KIR'LİYDİK
1960 lı yıllarda bizim evlerimizde, musluk suyu yoktu, evin bir kıyısına iliştirilmiş uyduruk banyolar (su yolu), tuvaletler avlunun bir ucunda, gideri üzeri tahtalarla kapatılmış, kıyılarında kurtlar kaynayan bir çukura akardı, evlerimizde elektriğimiz de yoktu bizim.
ANALARIN HAKKI ÖDENMEZ
Ve biz bu evlerimizde, haftada,15 günde bir, bir pazar günü, kuyulardan sular çekilir, o sular çoğu kez avlunun bir köşesindeki, odun ateşlerinde, sac ayaklarının üzerindeki, simsiyah isle kaplı bakır kazanlarda kaynatılır, sabah en önce tüm evin çamaşırları, taş yalaklarda yoğulur, taş üstlerinde dövülür, büyük bakır leğenlerdeki küllü sularda yıkanıp, sonra temiz sularla durulanırdı.
Daha sonra, akşam yemeğinden hemen önce, gün varken, ve o arada değiştirilmiş, temiz çarşafların üzerine, hane halkı yataklara tertemiz girsin diye, diğer kazanda kaynamakta olan temiz su ile, ailece ve sıra ile, annemizin herkesin başını, koca kalıp zeytinyağı sabunu ile vura vura yıkayıp, deri yüzen, lifli el bezleriyle sırtımızın, KİR'ini sürtmesiyle, önce babadan başlayıp, sonra çocuklar, en son anneler kendi KİR'lerini yıkardı.
Şimdi düşünüyorum da, canım anneciğim, evimizi KİR'den temizlemek için, o pazar sabahlarının o kör karanlıklarında kalkıp, önce evin tüm KİR'li çamaşırlarını, yaygılarını yıkayıp, çalılara, ağaç dallarına, duvar üstlerine sererdi.
Sonra yatalak olan babaannem de dahil, üç kardeş olduğumuz bir evde, arada yemek sofrası kurup kaldırarak, kuzularımıza ot, tavuklarımıza da yem vererek yapıyordu tüm bu işleri...
Bir de, bizim üçümüzün de, üç kardeş sırayla kundakta ve emzikli olduğumuz yılları düşünün bakalım, o kadın, benim canım annem neler çekmiş.
KİR'lenenin mikrop kapacağı %100, hastalanacağı %1500 olan yıllar, o KİR'li yıllarımız bizim.
ŞANS ESERİ HAYATTA KALDIK BİZ
Dizanteri, normal ishal, dudaklarda ve yüzlerdeki çıbanlar, uzun zaman kapanmayan, durmadan sinek konan, göz, baş, el ayak yaraları, gıda zehirlenmeleri, mide hastalıkları, hatta verem, KİR'le, yaşamaktan, yıkanamamaktan, KİR'li kurtlu bir şeyleri yıkayamamaktan, kuyu ve sarnıç sularındaki KİR'lilikten yakalandığımız sıradan hastalıklardı.
- "KEMİĞİNE KADAR TAŞLA SÜRT GEL O KİRLERİ"
- Peki anne, peki buba...
Annemin hastalandığı, iş güçten yetişemediği, gereğinden fazla KİR içinde kaldığımız günlerde, okula KİR'li gitmeyelim, "el gün ne der" diye, görünen KİRlerimizden kurtulalım diye, bizi evimize yakın akan Kanlıdereye yollarlar, dere kenarında zımpara gibi, gözenekli el taşları bulur, oradaki buz gibi akan dere suyu ile, önce ayak bileklerimizi, topuklarımızı, el, parmak ve bileklerimizi sürter, sonra da derenin en temiz bir yerine gidip, kulak arkalarımızın, boyunlarımızın KİR'ini çıkarana dek, kanatana dek, kıpkırmızı alt deriye kadar sürter, KİR'lerimizi çıkarır,durular, tertemiz olurduk.
Eve gidip, "olmuş mu" diye de kontrol ettirirdik.
Biz eskiden çok KİR'liydik.
YÜREKLERİMİZ TERTEMİZDİ BİZİM
Yalan atmaz, çalmaz çırpmaz, kimseye kötü gözle bakmazdık, ahlakımız, vicdanımız tertemizdi bizim.
KİR İÇİMİZDE DEĞİL, DIŞIMIZDAYDI BİZİM
KİR yalnızca derimizde ve giysilerimizdeydi bizim.
O KİR ki, derimize yapışan ter ve toz topraktı.
Yüreklerimiz tertemizdi bizim.
Ya şimdi?