ÜNİVERSİTELER, ÜLKENİN DÜŞÜNSEL ZENGİNLİĞİDİR…

Prof. Dr. Kemal Kocabaş 09/02/2017 - 14:11:02

7 Şubat 2017 akşamı saat 24.00 sonrası gazetelerin internet sayfalarında Kanun Hükmündeki Kararname (KHK) ile üniversitelerden 330 akademisyenin de ihraç edilme haberleri ortaya çıktı.  Bunlardan 170’i, FETÖ ile ilişkisi hiç olmayan, barış bildirisine imza atan, “eşitlik, özgürlük, demokrasi, barış ve adalet” duyarlılıkları öne çıkan,   çoğu da Ankara Üniversitesi öğretim üyesi olan meslektaşlarımız… 12 Eylül faşizmi 1982’de asistanlık dönemimde,  bizleri de üniversite dışına bıraktığı günleri anımsadım haberleri okurken. Zor yıllardı yaşadıklarımız… Bir yandan yaşamda tutunabilmek, bir yandan da yaşayabileceğin ötekileştirmelere karşı dik durmakla ilgili iki yıl ve sonra yargı ile üniversiteye dönmüştük. O nedenle 35 yıl sonra üniversitelerde aynı fotoğrafları görmek ülkenin aydınlık geleceği, demokratik kültürümüz anlamında tam bir hayal kırıklığıydı…

            Tüm bu süreçleri izlerken üniversitelerin “özerkliğinin” ne denli önemli olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıktı. Üniversiteler asla kamuya bağlı bir tapu dairesi, devlet demir yolları değildir… Üniversiteler her tür erkten bağımsız kalabilen toplumun vicdanı olan kurumlardır, ülkenin sosyal kapitalidir, düşünen, üreten insan zenginliğidir. Üniversiteler, ülkeyi yönetenlerden farklı düşünenlerin olduğu, çok sesliliğin kurumlarıdır. Üniversiteler, akıl ve bilimin harmanlandığı doğanın sırlarının ve toplumsal süreçlerin özgürce irdelendiği bilim kurumlarıdır, aklını kullanmaya cüret edenlerin var olduğu,  özgür düşün ve tartışma merkezleridir. Türkiye’de şimdi tasfiyelerle bu evrensel üniversite anlayışı yok ediliyor. Ülkenin çok önemli insan zenginlikleri harcanıyor…

            15 Temmuz darbe girişimi eğer başarılı olsaydı ilk işi üniversitelerdeki ilerici öğretim üyeleri tasfiyesi olacağı çok açıktı… Peki bugün yaşananlar ne? FETÖ’nün yapamadığını KHK’lar aracılığıyla siyasal iktidarın yapmasının hiçbir açıklaması ve vicdansal karşılığı da yok.  Son kararname ile üniversiteden uzaklaştırılan meslektaşlarımın çoğunu yakından veya medyadan tanıyorum.  Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Nejla Kurul, Prof.Dr. Gökçen Alpkaya, Doç. Dr. Seçkin Özsoy, Prof. Dr. Ahmet Haşim, Yard. Doç. Dr. İnci Solak Akman yakından tanıdığım arkadaşlarım. Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu tüm ülkenin onur duyduğu bir hukukçu. Atılma sonrası Kaboğlu Hoca İhraç edilmeyi beklemiyordum. Çünkü suçlu biri değilim. Ben ömrü darbelere karşı, cemaatlere karşı mücadeleyle geçen biriyim, bütün yazdıklarım, konuştuklarım hepsi hukuk ve hukuk devleti için oldu. Benim hesap veremeyeceğim hiçbir merci yoktur. Kesinlikle bu yanlıştır, büyük bir ayıptır. ..Ben tamamen kendi görevini titizlikle yapan bir hukuk ve bilim insanıyım. Dolayısıyla bu yanlışı yapanlardan bu yanlıştan dönmelerini bekliyorum." İfadeleriyle yaşananları ayıplıyordu. Ahmet Hakan 9 Şubat 2017 tarihli Hürriyet’teki köşesinde “Her dönemde demokrat... Her dönemde özgürlükçü... Her dönemde vicdanlı... Her dönemde şiddet karşıtı... Her dönemde barışçı...  Olmuş, olabilmiş ender isimlerdendir” ifadeleriyle Kabaoğlu Hoca’yı  tanımlıyor. Doç.Dr.Seçkin Özsoy, Prof.Dr.Nejla Kurul, YKKED yayın organı “Yeniden İmece” dergisinin  yazarlarından. Her iki arkadaşımız da düzenlediğimiz sempozyumlarda, panellerde yan yana olduğumuz “eğitimin sorunlarını ve ne yapmalıyı” konuştuğumuz arkadaşlarımız. SBF emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Korkut Boratav yaşanılanları  “1948’de babamı, 1980’de beni, bugün de asistanımı üniversiteden attılar. Her dönem biraz daha gaddarlaşıyorlar. Şu anda yapılan 12 Eylül’den de diğerlerinden de daha kötüdür" diyerek tepkisini ifade ediyordu.

            Sevgili İnci Solak Akman YKKED-Lüleburgaz şube başkanı arkadaşımız Günsel Solak’ın kızı. Sevgili Günsel bir anne olarak sosyal medyada yazdığı  “Kızım İnci Solak AKMAN son KHK ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Anabilim Dalı Yrd. Doç. kadrosundan ihraç edildi. Bilimsel, demokratik eğitimden taraf Eğitim-Sen üyesi olmak ve bu suça ortak olmayacağız BARIŞ bildirisine imza atma suçlusuydu. Bilimden korkanlar, demokrasiden korkanlar, hukukun üstünlüğünü tanımayanlar tarafından üniversiteden ilişiği kesildi... Yıllarını verdikleri bu süreçte topluma, ülkelerine, dünyaya sundukları katkı ve emek için değer biçmek olası değildir… Sevgili kızıma bu dik duruşu için, hukuku, demokrasiyi, bilimi, doğayı, insan olmanın tüm değerlerini sevgiyle savunduğu için teşekkür ediyorum. Aynı yolda, aynı emek ve uğraşları için mücadele edenlere selam olsun. Sizinleyiz. Karanlıkları birlikte aşacağız. Şimdi birlik olma, dayanışma ve birbirimize sarılma zamanıdır. Bugün bizleri arayarak yanımızda olduklarını bildiren, dayanışma selamlarıyla destek verenlere teşekkür ediyoruz.” ifadeleriyle kızını ve atılan öğretim üyelerini selamlıyordu.

            Tasfiye edilenler arasında ülkenin saygın orkestra şeflerinden bir müzik insanı da var; İbrahim Yazıcı. Onu Dokuz Eylül Üniversitesi Senfoni Orkestrasından, piyanist ve besteci Fazıl Say’ın konserlerinden tanıyoruz. Fazıl Say, bugün yaptığı açıklamada Yazıcı için “Beraber yurt içi ve yurt dışında 200-300 konser verdik. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli müzisyenlerinden, şeflerinden biri İbrahim Yazıcı, 35 yıllık dostum,  Ta Ankara'da konservatuar yıllarımızda, 80'ler; yan odalarda çalışırdık bütün gün. Çok barışçı, mülayim, kimseye zarar vermemiş bir insandır… İbrahim Yazıcı, işinden atıldı. Kamudan ihraç edildi.  Dün gece bu haber yüzünden neredeyse hiç uyuyamadım.  İbrahim en çok benimle anılıyor, 8 eserimin ilk seslendirilişini yaptı, NAZIM oratoryosu ile özdeşleşti. Bu mu acaba sebep? Bilmiyorum. Merak ediyorum. Buradan tüm müzik camiasına sesleniyorum, birbirimize yardımcı olalım. Dayanışma içinde olalım. Dün Fazıl, bugün İbo yarın sen...  İlk kez birbirimize tutunalım. Kurumlar. Orkestralar. Korolar. Devlet sanatçıları... Tüm sanatçılara çağrımdır.” diyerek tasfiyelere yönelik tavrını ortaya koyuyordu.

            Öğretim üyelerini üniversiteden tasfiye edenler bir öğretim üyesinin kaç yılda hangi emekle yetiştiğini biliyorlar mı? Tasfiyenin arkasındaki temel anlayış öngörülmekte olan “parti devleti” ile birlikte siyasal iktidarın arka bahçesi olacak tek sesli üniversite, yani “parti üniversitesi”  arayışı mı? Tek sesli üniversitede bilimsel bilginin hayata geçemeyeceği  çok açık değil mi?…Yaşanılan “Akademik ve entelektüel soykırım”ın bir an önce sonlandırılmasını, üniversitelerden KHK ile  uzaklaştırılan tüm meslektaşlarımıza yaşatılan ve vicdanlarımızı rahatsız eden  bu hukuksuzluğun bir an önce giderilmesini diliyorum.