“Babalarımızın çocukları yoktu bizim, onların Cumhuriyeti vardı” Can YÜCEL
Covid döneminde kaybettiğimiz dostumuz Sevgili Varlık Özmenek, Yeniden İmece’ye gönderdiği bir yazıda Can Yücel’in bu sözünü bizlere taşımıştı. Bu söz Cumhuriyetin birinci kuşak aydınlarından Hasan-Ali Yücel ve arkadaşlarının aydınlık bir Türkiye ve Cumhuriyet yaratma arayışlarındaki tutkusunu dile getiriliyordu. 28 Mayıs kavşağına umutla yaklaştığımız bir dönemde Cumhuriyeti ve kurucularını yeniden anlamanın tarihsel bir öneme sahip olduğunun altını önemle çizerek yazıya başlamak isterim.
BİR POLİTİKACI KİMLİĞİ
Bugün 22 Mayıs Pazartesi… Özdere’de yağmurlu, kasvetli bir hava var. Televizyon ekranlarında ise bir başka kasvetli görüntüler çıktı karşımıza… Sinan Ogan, Cumhur İttifakına içi boş, “hamasetçi, güvenlikçi, beka, Turan” vb. öngörüleriyle katılma kararını açıklıyordu. Ogan’ın yazılı metinden okuduklarını içselleştirmediği, zorlandığı her halinden belliydi. Ogan’ın açıklamalarında “demokrasi, hukuk devleti, parti devleti eleştirisi, halkın yaşadığı ekonomik kriz” vb. başlıklar yoktu. Daha önce medyaya yaptığı açıklamalardan farklı bir Sinan Ogan portresi vardı ekranda. Ayrıca Cumhur İttifakına katılma gerekçelerini Atatürkçülük ile ilişkilendirmesi ruhsal dünyasındaki kargaşanın dışa vurumu olarak gözüküyordu. Tipik bir sağ politikacının kamuoyuna sunduğu ilkeli olmayan görüntüleri vardı TV ekranlarında.
SEÇİME GİDERKEN TÜRKİYE ÖZETİ
Türkiye son yirmi yıldır AKP tarafından yönetiliyor. 2018 yılında ise TBMM yetkileri yok edilerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildi. Bu sistemin diğer bir adı “Parti Devleti” olarak tanımlandı. Artık “partili vali, partili kaymakam, partili rektör, partili din adamları, partili kamu görevlileri” vardı. Bu dönemde yargının bağımsızlığını tümüyle kaybettiğine, laik eğitimin yok edildiği, eğitimin dinselleştirilerek piyasaya, tarikat ve cemaatlara bırakıldığına, liyakatsız kamu yönetiminin ülkede egemen olduğuna, ülkeyi yönetenlerin akıl ve bilimin öngörülerini nasıl göz ardı ettiklerine yaşayarak tanıklık ettik. Demokratik yaşamın tümüyle dışlandığı ve tek adam iktidarının egemen kılındığı bu dönemde adaletsizlikler, eşitsizlikler ve sevgisizliğin topluma egemen kılınmaya çalışıldığının, toplumun karpuz ikiye bölündüğünü, yaşanan ekonomik krizin tüm toplumu nasıl etkilediğini gördük, yaşadık. Hamaset ve din soslu korku iktidarının yarattığı iklimde nefes alamayan ülkenin genç insanlarımızın ülkeyi terk ederek Avrupa ülkelerinde yaşamayı tercih ettiklerini acıyla izledik. Şubat ayında 50 bin insanımızı kaybettiğimiz Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremde; müdahalenin 3 gün gecikmesi, liyakatsız AFAD ve Kızılay yöneticilerinin çadır-ilaç satan anlayışları bu siyasi iktidarın insana, doğaya, hayata bakışını bir kez daha göz önüne serdi. Bu anlayışla ülke geleceğini arayamazdı, bu durum değişmeliydi.
14 MAYIS SEÇİMİ SÜRECİ
14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinin ilk turu yapıldı. Bu seçimde farklı politik görüşlere sahip altı siyasal parti yaklaşık bir yıllık hazırlıktan sonra “hukuk devleti ve demokrasi” başlıklarında uzlaşarak “Millet İttifakı” olarak seçimlere girdiler. Temel tezleri demokratik parlamenter sisteme dönüştü. Cumhurbaşkanı adayları da bu ittifakın kurulmasına öncülük eden Kemal Kılıçdaroğlu idi. İlk kez ülkede hukuk devleti ve demokrasi başlıklarıyla sağ ve sol partiler yan yana geliyorlardı, bu önemli bir aşamaydı. AKP, MHP, YRP, BBP ve HÜDAPAR da “Cumhur İttifakı” adıyla ve Erdoğan’ı başkan adayı göstererek seçimlere gittiler. Temel yaklaşımları “beka, güvenlik, terör” başlıklı propagandalarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin devamını temel almışlardı. Özellikle YRP ve HÜDA-PAR gibi siyasal İslamcı partilerin kadınlara yönelik olumsuz yaklaşımları seçimlerde en çok konuşulan başlıklardı. Bu süreçte iktidar partilerinin araçsallaştırdıkları yalan-dolan ve korkuya dayalı kara propaganda seçim süreçlerine egemen oldu. Cumhurbaşkanı televizyonda yaptığı açıklamalarla montaj TV görüntülerini kabul etmek zorunda kaldı. Millet İttifakı dili “barış, kucaklaşmak, demokrasi” ağırlıklı iken Cumhur İttifakı söylemlerinde “şiddet, öfke, kin ve zaman zaman küfür” öne çıktı. Toplum, ülkeyi yöneten tek adamın “Bunlar alçak, bunlar sürtük, bunlar edepsiz” ifadelerini TV ekranlarında acıyla izledi, utandı. Bu süreçte ilk kez solun tüm renkleri, sosyalistler Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu üzerinde uzlaştılar. Seçim sonunda her iki ittifak adayı Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde elli barajını aşamadı. Toplumsal sorunların tüm ağırlığına, yaşanan ağır ekonomik koşullara rağmen Erdoğan, Kılıçdaroğlu’ndan beş puan fazla oy aldı.
ŞİMDİ HEDEF 28 MAYIS
14 Mayıs milletvekili seçimlerinde beklentilerin aksine TBMM’nde çoğunluğu Cumhur İttifakı kazandı. Cumhuriyet tarihinin “en sağcı-tutucu” parlamentosu oluştu. Cumhuriyetin temel ilkeleri, laiklik, kadın hakları, özgürlükler, insan hakları, bağımsız yargı ve bilim yuvası üniversitelerin mecliste oluşan bu yapıyla geliştirilmesi, korunması mümkün olmayacaktır. Bu koşullarda Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu çok daha önemli hale geldi. Eğer Cumhur İttifakı ikinci turu alırsa ülkenin tüm demokratik kazanımlarını kaybedeceği, Cumhuriyetin temel ilkelerinin tümüyle örseleneceğine dair endişeler yoğunlaştı. Bu aşamada birinci turda seçime katılmayan 8.5 milyon seçmeni kazanmak, sağduyulu, vicdan sahibi seçmenlerin kararlarını yeniden gözden geçirmelerini sağlamaya yönelik arayışlar başladı. Nasıl Ankara ve İstanbul Belediye Meclislerinde Cumhur İttifakı çoğunlukta, başkanlar ise CHP’deyse ve demokratik denetim süreci işliyorsa bu örneği ikinci turda Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı seçerek ülke geneline taşımanın gerekliliği önemle tartışılır hale geldi. Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi gerçekleşirse, yasama ve yürütme ilişkileri dengelenecek, çok derinleşmiş olan “toplumsal kutuplaşma” yumuşatılacak ve ülke yönetiminin daha da kötüye gidişini durdurmak olanaklı hale gelecek, ülkede demokratik bir iklimin yaratılması sağlanacaktır. Önümüzdeki 5 gün içerisinde tüm demokratik kitle örgütleri, CHP örgütleri, altılı masanın tüm bileşenleri, YSP, TİP ve diğer sosyalist partiler “her türlü çekinceyi, eleştiriyi ” seçim sonrasına erteleyerek Cumhurbaşkanlığı seçimi imecesinde omuz omuza çalışarak sandıklara sahip çıkmalıdır. Bu aynı zamanda Cumhuriyet ve geleceği kazanmak imecesidir. Bu arada altılı masayı oluşturan Gelecek Partisi’nin TBMM’nde hemen grup kurmaya kalkışması ve Deva Partisinin seçimler sonrası iktidar ile ortak anayasa yapmaya yönelik demeçleri yol arkadaşlığı ve etik değerler anlamında sorunlu olduğunun altını önemle çizmek durumundayız.
SONUÇ OLARAK