“TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ” BİR PARTİ DEVLETİ ANLAYIŞININ ÜRÜNÜDÜR

Prof. Dr. Kemal Kocabaş 23/05/2024 - 09:28:14

            Mayıs 2023 seçim sonuçları  ülkemizde büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. 22 yıllık  baskıcı, otoriter, ayrıştırıcı, ötekileştirici  siyasal iktidar seçimleri kıl payı yeniden kazanmıştı. Halkın demokrasi, hukuk devleti, insan hakları  özlemi bir başka bahara ertelenmişti. Muhalefetin kendi iç tartışmalarını yaşadığı bu dönemde eğitimdeki dinselleştirmeye yönelik siyasal iktidar yeni hamlelere başladı. Önce ÇEDES projesini hayata geçirdiler. Bu proje ile okul ve caminin işlevleri birbirine karıştı. Hiçbir formasyonu olmayan İmamlar okullarda öğretmenlik yapmaya başladı, okullarda Kuran Kursları açıldı.  Öğrenciler camilerde ders görmeye başladı. Soyut işlem dönemine gelmeyen çocuklara ölüm, mezar, yas vb. gibi dinsel ritüeller verilmeye, mezarlık-cami temizliği yaptırılmaya başlandı. Okullar laik ve bilimsel eğitimin verildiği yerler olmaktan hızla uzaklaştırılmak isteniyordu. Daha sonra  okulların açıldığı dönemde ders programlarına beş farklı seçmeli ders eklendi. “Görgü Kuralları ve Nezaket, Ahlak ve Yurttaşlık Eğitimi, Geleneksel Sanatlar, Türk Sosyal Yaşamında Aile, Temel Yaşam Becerileri”  derslerin içerikleri incelendiğinde tümünde dinsel ögeler öne çıkıyordu. Siyasal İslamcı iktidar  muhalefetin etkisiz  olduğu bu dönemde eğitimi tümüyle akıl ve bilimden uzaklaştırıyordu. 31 Mart 2024 seçimlerinden ikinci parti olarak çıkan siyasal İslamcı AKP iktidarı Mayıs 2024’te  kamuoyuna açıkladıkları “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” projesiyle de “laik eğitimi” tümüyle sonlandırmayı hedefliyor. Çok açık ki bu ülkedeki hiçbir kimsenin dinle ilgili bir sorunu yoktur. Ama Siyasal İslamcı hareketle   sorunumuz olduğu  çok açıktır. Son 22 yılın uygulamalarının gösterdiği gibi bu hareket asla demokrat değildir, dayatmacıdır, insan hakları ve hukuk devleti anlayışından çok uzaktır.   Bu ülkenin insanlarını 22 yıldır baskı altında tutan yargıyı, emniyeti, eğitimi parti devleti kadrolarına dönüştüren, mafyanın cirit attığı bir ülke yaratan  bu iktidarla “yumuşama veya normalleşme” adımlarında çok dikkatli olmayı hayat dayatıyor.

YUMUŞAM BİR ALDATMACA MI?

            Türkiye’de son iki ayda laik eğitimi tümüyle sıfırlayacak, tümüyle dinselleştirecek müfredat değişikliği tartışmaları yaşanıyor. Bunun dışında  hazırlanan yargı paketiyle iktidar “etki ajanlığı” adı verilen soyut bir kavramla basını tümüyle susturmayı hedefliyor. Tüm bunlar yaşanırken seçimlerden birinci parti çıkan CHP yumuşama veya normalleşme  adı verilen yaklaşımlarla iktidar ile ilişkilerini geliştirmeye çabalıyor. Siyasal iktidar, 22 yıldır ülkede yaşanan despotizmin, hukuksuzluğun  tek sorumlusudur. Siyasal iktidarın politikalarında bir değişiklik, bir özeleştiri henüz yok. Yargıtay Başsavcılığına Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan Yargıtay başkanın atanması, imam hatipli Milli Eğitim Bakanının dönem başında ilk ve orta öğretimde eğitim programlarına koyduğu din soslu beş seçmeli ders, eğitim fakültelerinin, sendikalarının, eğitimin diğer bileşenlerinin görüşlerini almadan tarikat ve cemaatler ve yandaş sendikayla  hazırladığı eğitimi tümüyle dinselleştirmeye yönelik çabaları varken yumuşama açıklamaları çok inandırıcı gelmiyor.  Siyasal iktidar kamu görevlilerinin atamasında seçim öncesi mülakatın kaldırılacağı sözünü vermişti. Gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Milli Eğitim Bakanı yaptıkları açıklamalarla mülakatın kalkmayacağını açıklayarak kamuoyuna seçim öncesi verdikleri sözde durmayacaklarını deklare ettiler.  Görülüyor ki siyasal iktidar politikalarında yumuşama yok… Bu süreçte seçimlerden birinci parti olarak çıkan partinin yapacağı  yanlışlar despotizme, gericiliğe verilmiş ödün olma potansiyeli taşımaktadır.  Dostça bu uyarıları yapmayı bir görev sayıyoruz. Müfredat tartışmaları sürerken Sayın Özgür Özel’in Arapça ile ilgili basına yaptığı açıklamaların demokratik kamuoyunda tepki yarattı. Zülal Kalkandere Cumhuriyette yazdığı “Arapça kutsal bir dil değildir” başlıklı yazısında Özgür Özel’i “Arapça Kuran dili derseniz, o zaman dilde devrim yapmış bir partinin genel başkanı olarak Kuran’ın Türkçe okunmasını ve Türkçe ibadeti de reddetmeniz, Demokrat Parti ve günümüzün siyasal İslamcıları gibi ezanın Türkçe okunmasını da ihanet saymanız gerekir. Şeriat güzellemeleri yapan Yusuf Kaplan gibilerin “Bu ülkedeki en büyük cinayet dil devrimidir” diyerek Türkçeye saldırdığı bir ortamda, CHP genel başkanının dil devrimine sahip çıkması beklenir, AKP diliyle konuşması değil” ifadeleriyle uyarıyordu. Ataol Behramoğlu da 15 Mayıs 2024 tarihinde Cumhuriyetteki  köşesindeki “Kutsal Dil Olmaz”  başlıklı yazısında “Arapçaya ve Arap alfabesine kutsallık atfetmekten vazgeçin. Ülkemizdeki Arap, Arapça, Arap alfabesi seviciliğinin asıl nedeni ise bilinçli ya da bilinçaltında Cumhuriyet Devrimleri karşıtlığıdır” ifadeleriyle benzer haklı  uyarıyı yaptı.

PEDAGOJİK BİR CİNAYET OLAN MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ NELERİ ÖNGÖRÜYOR, NE YAPMALI?

            Günümüzde eğitimin çok önemli sorunları vardır. Nedir bunlar: “Eğitimin niteliğini kaybetmesi, nitelikli öğretmen yetiştirme sorunu, eğitimin piyasalaşması, eğitimin dinselleşmesi, eğitimdeki sınıfsal, bölgesel, cinsiyete dayalı eşitsizlikler, liyakatsız eğitim kadroları ve öğretmen atamalarındaki mülakat ”. Bunun dışında pek çok madde sıralanabilir. Ama temel sorunlar bunlardır. İlk sorumuz “Müfredat Değişikliği bu sorunlara çözüm olabilir mi? Yanıt çok net: Kesinlikle hayır

            Müfredat ve Türkçe anlamıyla eğitim programları ülkenin tüm çocuklarının nasıl bir eğitim alacağını öngörür. Yani müfredat eğitimin anayasasıdır. Mayıs ayında topluma sunulan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” önerisi pek çok açıdan eleştiriye açık bir modeldir. Felsefesi, hazırlanma yöntemi, kullanılan dil sorunludur.  Temelindeki ana felsefe dinsel eğitimdir. On yıldır üzerinde çalışıldığı iddia edilen  bir model denmesine rağmen hazırlayanların kimler olduğu belirtilmiyor. Ülkenin tüm çocuklarına  uygulanacak olan bu modelin hazırlanması ve tartışılması sürecinde ülkenin tüm renkleri olmalıdır. Modelde bu yoktur, tekçi, dayatmacı bir anlayış egemendir.  Tarikat ve cemaatlerin, yandaş sendikanın  imam hatipli, ilahiyatçı yapıların hazırladığı, bu anlamda parti devleti anlayışının dayattığı bir modeldir. Metinde, ‘bilim‘ sadece 43 kez, ahlak 61 kez, erdem  46 kez, değer ise hepsinden fazla yüzlerce kez kullanılırken, Atatürk ve Cumhuriyet hiç kullanılmamış. Cumhuriyetin kurucusunun ismi geçmeyen bir eğitim programı olabilir mi?  Gelişim ve evrim demekten kaçınmak için ‘tekamül’, bilim yerine ‘ilim’ kelimelerinin tercih edilmesi, ‘belagat’,kamil insan’ vurguları, kendi ideolojilerine uygun bir nesil yetiştirme hedefledikleri çok açıktır.  Maarif Modeli değil, AKP’nin parti programıdır. Ve bu anlamda ulusal bir program olmaktan çok uzaktır.

            Üniversitelerde, özellikle mühendislik fakültelerinde 45 yıl fizik dersi veren bir öğretim üyesiyim. Bu müfredat değişikliği ile liselerdeki matematik programlarından integral konusu kaldırılıyor. Büyük bir hatanın yapıldığını önemle işaret etmek isterim.  Üniversite birinci sınıf fizik derslerinde kütle dağılımının sürekli olduğu sistemlerde kütle merkezi, eylemsizlik momenti,  yine yük dağılımı sürekli yapılarda elektrik alan şiddeti, elektriksel potansiyel, Amper Yasası, Biot-Sawart Yasasını  “integral bilmeyen” öğrencilere öğretemezsiniz. Mühendislik eğitiminde program dengesi bozulacaktır.  Zaten üniversitelere öğrenciler yetersiz akademik bilgi ile gelirken gelen öğrenci niteliği daha çok düşecektir. Üniversitelerin bu konudaki sessizliği ilginçtir.

            CHP, eğitimle ilgili kuruluşlarla işbirliği içinde  bu konudaki itirazını yoğunlaştırmalıdır. CHP’nin diğer tüm eğitim bileşenleriyle 18 Mayıs günü Saraçhane’de yaptığı Eğitim Mitingi çok değerlidir. Bu ortak  duyarlılık sürdürülmelidir.    Bu ülkede 23 yıldır her türlü yolsuzluk ve  kayırmacılığı yapan siyasal hareketin ahlak ve değerler eğitimi üzerinde  söyleyecek sözü olmamalıdır. Bu modelde Cumhuriyet, Atatürk, özgürlük, ülke sevgisi, adalet duygusu, barış, ekoloji, gelecek umudu, evrensel değerler yoktur.  Hayattan kopuk olan bu müfredat çocuklarımızın yaşam sevincini yok edecektir. Onların doğuştan getirdikleri yetilerin ortaya çıkmasını, özgürleşmelerini, toplumsallaşmalarını önleyen gerici bir müfredat olarak tarihte yer alacaktır. Bu anlamda geleceğe yönelik bir saldırıdır.

            Seçimlerde ikinci parti olan AKP’nin hazırladığı müfredat değişikliği eğitimle ilgili tüm bileşenlerin mücadelesiyle mutlaka püskürtülecektir.  Öğretmenler ve özellikle veliler bu konuda çok duyarlı olmalıdır. Veliler belirlenen zorunlu seçmeli derslerin seçilmesine müdahale etmeliler, çocukların velilerin onayı olmadan cami ve mezarlığa gitmelerine itiraz etmelidirler. Düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen, şiir ve müzik yapmayan, yorumlamayan robot insanlar yetiştirmeyi hedef alan, Osmanlı hayranlığı üzerine hazırlanan  bu müfredat asla yürürlüğe girmemelidir. Orhan Bursalı 12 Mayıs 2024 tarihli “Boşuna Kürek Çekiyorsun Milli Eğitim Bakanı” başlıklı yazısında Çok güldüm okuyunca, 100 yıllık bir müfredat-eğitim programı hazırlamışlar. Türkiye Cumhuriyeti 100 yılı geride bıraktı ya, girdiğimiz ikinci yüzyılın milli eğitimini belirlemişler bu programla... Eh, elifbe, dön baba oku baba... Evrim neymiş? Çıkar kitaplardan, çocuklar yanlış şeyler öğrenmesin!...Bilimsel devrimler de neymiş, Einstein neyi bulmuş, Aziz Sancar neyi keşfetmiş, dünya ülkeleri milyarlarca dolar bilimsel araştırma ve geliştirmelere neden harcıyormuş? Neyin ahlakı ve değeri? … Amansız bir rekabet ve yarışa çocuklarımızı hazırlamak ve ülkeyi her açıdan ileriye taşımak varken, hayır ayaklarımıza prangalar vurmaya kalkışıyorsunuz. Şöyle derin bir nefes alın. Dünyaya bir bakın. Nereye koşuyor? Ülke sevgisi, gelecek umudu, başarma tutkusu, evrensel değer yaratma düşüncesi. Bunların hiçbiri yok sizde.” İfadeleriyle müfredat taslağına yönelik eleştirilerini  dile getirir.

            Bu siyasal iktidarın getireceği  anayasa değişikliği, müfredat değişikliği ve yargı paketleri   iktidar ömrünü uzatmak ve  parti tabanlarını  konsalide etmeyi amaçlamaktadır.  Onların asla aydınlık ve demokrat bir Türkiye ütopyaları, eşitsizlik, yoksulluk ve pahalıkla boğuşan halkın sorunlarının çözümü de yoktur. Çözüm halkın örgütlü demokratik mücadelesindedir.