Türkiye’de gündem çok hızlı bir şekilde değişiyor. 2020 yılına İstanbul kanal tartışmaları, yeniden gözden geçirilmiş parlamenter sisteme dönüş tartışmaları, eğitimin dinselleştirilmesi, tarikat ve cemaatların milli eğitim bakanlığıyla yoğunlaşan organik ilişkilerini konuşarak girdik. Son dönemde 41 yurttaşımızı kaybettiğimiz Elazığ ve çevresinde yaşanan deprem ve tüm dünyaya etkileyen Corana virüsü ülke gündeminin önüne geçti. Son günlerde de ülkeyi acıya boğan Suriye bataklığında sekiz genç insanımızı kaybedişimiz oldu.
Basına ve görsel medyaya yansıyan tartışmaları izlerken ülkenin rasyonel akıldan ne denli uzaklaştığını, hayatın her alanında akıl ve bilimin öngörülerini nasıl pas geçtiğini üzüntüyle hep beraber izledik. Ülkenin önümüzdeki dönemde en temel sorun, akıl ve bilimin referans alınmaması, kamuda liyakatın yerine yandaşlığın temel alınması ve kamuda demokratik katılımcılık ilkesinin dışlanmasıdır. FETÖ süreci, liyakat dışlandığında ülkenin başına neler gelebileceğine dair çok somut acı bir örnektir. Ne yazık ki aynı davranış biçimi son Kızılay vakasında görüldüğü gibi yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Türkiye bir deprem ülkesi. O nedenle bu ülkede imar, yapılaşma tümüyle akıl ve bilimin öngörüleriyle şekillenmelidir. Elazığ ve çevresinde yaşanan deprem; bu konuda ne denli gerilerde olduğumuzu göstermesi anlamında öğreticiydi. Kentleşme politikalarımızda rant ve imar affı gibi yaklaşımlar öne çıkıyor. Tüm bu deneyimler üzerinden yerel yönetim anlayışımızı tümüyle değiştirerek “insan, doğa ve çevre” odaklı bir düzeye taşımak zorundayız.
Türkiye’de son on beş yılda yoğun bir şekilde eğitimde piyasalaşma ve dinselleştirme süreçleri iç içe yaşanmaktadır. Dinselleştirme politikaları eğitimin evrensel laik doğasını, piyasalaştırma politikaları da eğitim hakkı kavramını yok etmektedir. Eğitim sisteminde sınıfsal, bölgesel, okul bazında ve cinsiyete dayalı adaletsizlikler ve eşitsizlikler yoğun bir biçimde yer almaktadır. Üniversiteler, özgünlüklerini ve özerkliklerini kaybederek suskun, içine kapanmış, motivasyonlarını kaybetmiş ve toplumsal sorumluluklarını yerine getiremez hale gelmişlerdir. Türk eğitim sistemi tıkanmıştır, işlevini büyük oranda yitirmiştir. Bu konudan basına yansıdığı kadarıyla Cumhurbaşkanı da (!), ülkenin demokratik kitle örgütleri de rahatsızdır. Eğitim sisteminin bu noktaya gelmesinin altında son yirmi yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidarın imzası vardır. O nedenle Cumhurbaşkanın rahatsızlığının eğitimin tümüyle dinsellleştirilemediği için olduğuna dair yorumlar basında çıkmaktadır. Kadri Gürsel 17 Ocak 2020 tarihli “Eğitimi çökerten iktidar ayakta kalabilir mi?” başlıklı T24’deki yazısında “Siyasal İslamcı iktidar, ideolojisini ve dünya görüşünü genç nesillere aktararak kendisini yeniden üretmek ve sosyo-politik açıdan kalıcılaştırmak amacıyla eğitimi dinselleştirmek istiyor.” ifadeleriyle süreci sorguluyor.
Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) 6 Ocak 2020 tarihinde “Türkiye’de Eğitim: İmam Hatipleşme, Beklentiler ve Memnuniyet Araştırması” Raporunu yayınladı. Bu rapor son yıllarda imam hatip okullarındaki rasyonel olmayan artışı göstermesi anlamında çarpıcı sonuçlar vermektedir. Tablo 1 imam hatip ortaokullarındaki ve Tablo 2 ise imam hatip liselerindeki okul ve öğrenci sayılarındaki artışı göstermektedir. Rakamlar çok açık şekilde siyasal iktidarın dini araçsallaştırmasını ve toplum mühendisliğini işaret etmektedir. Ülkenin mutlaka iyi eğitimli din adamlarına gereksinimi vardır. Ama tablolardaki rakamlar din adamı yetiştirmekten çok kamu bürokrasisine imam hatipli eleman yetiştirmeye yönelik olduğu çok açıktır. Bu rasyonel bir kamu yönetimi değildir. Tablolar iyice incelendiğinde son on yıldaki olağanüstü artışları görebiliyoruz.
Öğrenim Yılı |
İmam Hatip Ortaokul Sayısı |
İmam Hatip Ortaokulu Öğrenci Sayısı |
2012-2013 |
1.099 |
94.467 |
2013-2014 |
1.361 |
240.015 |
2014-2015 |
1.597 |
385.830 |
2015-2016 |
1.961 |
524.295 |
2016-2017 |
2.671 |
651.954 |
2017-2018 |
3.286 |
723.108 |
2018-2019 |
3.394 |
761.785 |
Öğrenim Yılı |
İmam Hatip Lise Sayısı |
İmam Hatip lisesi Öğrenci Sayısı |
2002-2003 |
450 |
71.100 |
2007-2008 |
456 |
129.274 |
2011-2012 |
537 |
268.245 |
2013-2014 |
854 |
474.096 |
2014-2015 |
1017 |
546.443 |
2015-2016 |
1149 |
555.870 |
2016-2017 |
1408 |
634.406 |
2017-2018 |
1604 |
514.806 |
2018-2019 |
1623 |
498.002 |
Tablo 1-2: İmam hatip orta okul ve liselerinin ve öğrenci sayısının yıllara göre değişimi
Eğitim Reformu Girişimi (ERG)’nin yaptığı bir analize göre genel orta öğretim kurumlarına öğrenci başına düşen ödenek 6 bin 153 lira iken imam hatip liselerinde öğrenci başına düşen ödenek 12 bin 707 lira. Kamu kaynaklarının ülkenin tüm çocuklarına eşit bir şekilde aktarılmadığı çok açık. İmam hatipler aktarılan bu kaynağa göre başarılı mı? 2018 YKS sonuçlarına bakılırsa imam hatiplilerin herhangi bir üniversiteye kazanma oranı sadece yüzde 14.9.
2019 yılında sınava giren 243 bin 380 imam hatipli arasında 35 bin 256 öğrenci dört yıllık bir yüksek öğretim kurumuna girmiş, 207 bin 124 öğrenci açıkta kalmıştır. Görüldüğü gibi imam hatipler Kadri Gürsel’in ifadesiyle “Türkiye’nin en verimsiz, en niteliksiz ve dolayısıyla en başarısız okulları”…
SODEV Raporunda başka neler var? Raporda TÜİK verileri de yer alıyor. Buna göre gelir diliminin en üstteki yüzde 20’lik dilim eğitim harcamalarının yüzde 63.7’sini, en az kazanan yüzde 20’ lik dilim ise sadece yüzde 2’sini gerçekleştiriyor. Eşitsizlik çok belirgin. Eğitim ve gelecek konusunda bir umutsuzluğun altını çizerken Türkiye’de öğrencilerin dünya standartlarında eğitim alamadıklarını ifade edenlerin oranı yüzde 86.4 gibi büyük bir oran. Eğitimin kalitesini 1 ile 10 arasında puan veren velilerin yüzde 51’i eğitimi 1 ila 4 arasında puan vererek eğitimdeki nitelik kaybını onaylamışlardır.
Eğitim, ülkenin geleceğidir. Dayatılan eğitim sistemiyle ülkenin geleceği kurgulanamaz. Yukarıda sayısal verilerle aktarmaya çalıştığım tablo sürdürülebilir bir kamu politikası da asla olamaz. Ülkenin büyük çoğunluğu okullarımızda nitelikli laik, demokratik, bilimsel eğitim talep ediyor. 2020 yılı ülkemin yüz akı Köy Enstitülerinin kuruluşunun 80. yılı ve eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’un aramızdan ayrılışının 60. Yılı… YKKED olarak ülkenin her köşesinde Köy Enstitülerinin 80. kuruluş kutlamalarını yaparken eğitim sisteminin gereksinim duyduğu reform çalışmalarını ve Tonguç düşüncesini toplumla onurla paylaşacağız.