SALGIN DÖNEMİNDE NECATİ CUMALI VE ŞİİRLERİ

Prof. Dr. Kemal Kocabaş 15/01/2021 - 08:36:23

Dün 14 Ocak 2021… Ülkede ve Özdere’de  bugün hava soğuk,  sobam yanıyor, yalnızım,  kedilerim etrafta dolanıyor, haberleri izlerken  haftalık köşe yazımı yazmaya çabalıyorum. Televizyonda  yeni kurulan bir  parti lideri “ eğitim yok, hukuk yok, fırsat eşitliği yok” tanımlamalarıyla  ülkeyi tanımlıyor. Türkiye’de aşılamanın başladığı bir gün olan 13 Ocak 2021 tarihindeki sağlık bakanlığı açıklamalarını bakıyorum. Salgında kaybettiğimiz  yurttaşlarımızın sayısı 23 bin 325’  ulaşmış… İçim daralıyor ve yazının içeriğini değiştiriyorum.
 
Sanat; özellikle şiir ve resim salgın döneminde nefes almanın, iç dünyanızdaki yalnızlığınızı, hüznünüzü aşmanın en önemli aracı. Covid-19  tedavi sürecimde her sabah güzel bir resim ve fotoğrafla, hayata, umuda, insana dair şairlerimizin dörtlüklerini sosyal medya sayfamda  paylaşarak iç dünyamdaki yaşam mücadelesini  yükseltmeye çabaladım… Ocak ayında çok değerli iki şairimiz Necati Cumalı ve Cemal Süreya’nın ölüm yıldönümleriydi.   Bugünkü yazımızda Necati  Cumalı’nın  yaşamı ve hayatlarımızı çoğaltan dizeleri yer alacak.
 
Yaşar Kemal’in “Yaşlanmaz Şair Çocuk” diye tanımladığı Necati Cumalı 13 Ocak 1921 doğumlu olup, 10 Ocak 2001 tarihinde  aramızdan ayrılır. 1924 yılında  mübadele sonucu Urla’ya yerleşen bir ailenin ilk çocuğudur. Cumalı bu süreci “Ben Florina’dan üç yaşını doldurduktan sonra ayrıldım. 1924’te Urla’ya iskan edildik. Ben, göçmen çocuğuyum bu bakımdan. Bir göç yaşadım küçük yaşımda. Göç, perişanlık demek. Göç. Denk. Eşya. Göçmenlerin toplu halde bindirildiği bir vapur.” ifadeleriyle anlatır.
 
Necati Cumalı deyince aklımıza Urla gelir. İzmir Atatürk Lisesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenimini tamamladıktan sonra ilk şiirini 1939'da Urla Halkevi dergisinde yayımlar.  Necati Cumalı’nın eserlerinde Urla ve çevresine ait gözlemleri, avukatlık yıllarında karşılaştığı toplumsal olaylar ve baktığı davalardan edindiği insan merkezli izlenimler ağır basar.  Özellikle Ege yöresindeki kasaba ve kırsal kesimin yoksul  insanlarının sorunlarını temel alır. 
 Aramızdan ayrılışının 20. yılında saygıyla selamladığımız  Necati Cumalı  şiir, roman, hikâye, deneme, tiyatro, günce gibi pek çok türde yazdıklarıyla hayatımızda yer almış  çok yönlü  bir yazardır. “Dil benim çalgımdır” ifadeleriyle kendisini tanımlayan Cumalı, eserlerinde duru, güzel, süsü olmayan  sade  bir Türkçe kullanmış; gözlemlerini ustalıkla eserlerine yansıtmıştır. 1940 yılında Varlık dergisinde şiirleri yayımlanmaya başlar ve edebiyat dünyasına girer. İlk kitabı "Kızılçullu Yolu" 1943'te yayımlanır. 2011 yılında yayımladığımız “Kızılçullu Köy Enstitülü Yıllar” kitabında yaptığımız söyleşilerde Necati Cumalı’nın sık sık Kızılçullu Köy Enstitüsüne geldiği, öğrenci ve öğretmenlerle şiir paylaşımları yaptığını görüyoruz. Daha sonraki dönemlerde  hikaye ve şiir kitapları yayımlanmaya başladı.  1949 yılında sahnelenen "Boş Beşik" adlı oyunu, ilk  romanı "Tütün Zamanı" 1959'da, avukatlık yıllarında edindiği gözlemlerine dayanan “Susuz Yaz” öyküsünü 1960 yılında yazdı. Susuz Yaz 1963 yılında Metin Erksan tarafından filme çekilmiş ve 14.Uluslararası Berlin Film Festivali‘nde “Altın Ayı” kazanarak sinemamıza çok değerli bir ödül armağan etmiştir. 
 
Sanatçı şiir türüne “sevdiği insana sevdiğini söylemek ihtiyacı ile” gönül verdiğini, ürettiği  tiyatro eserlerinde  “yaşama sevincini” öne çıkararak  insanımızın  çaresizliklerini, aşk ve sevgi konularını öne çıkarmıştır.  Edebiyatın hemen her alanında eser kaleme alan  Cumalı, soyadını alışını “Benim asıl adım Ahmet Necati Acar’dı. Babamın aldığı Acar soyadını yakıştıramadım şiirlerime. Edebiyatımızda Ahmet bolluğundan geçilmiyordu. Bir Ahmet daha olmak istemedim. Mahkeme kararıyla Necati’ye uyumlu gelen Cumalı soyadını aldım.” İfadeleriyle anlatır.
 
Necati Cumalı’nın şiirlerine bakalım… Necati Cumalı, “Eksik Güneşler” başlıklı şiirinde “Kaç günümüz varsa şunun şurasında/O kadar güneşimiz var/Her günlük hakkımızdır mutluluk/Anla/Dün bugün eksilen güneşler/Ödenmez yarınla” yaşanan günün değerini dizelere aktarır. “Ay Işığı” şiirindeki “Gece yarısı elbiselerim,/Ayakkabılarım üstüne/Düşen ay ışığı/İnsan böyle mi olur/Sevdaya tutuldu mu?” dizeleriyle  aşk ve insan duygularını yazar. Cumalı, hümanist bir şairdir, insan merkezli duygularını   hep dizelerine taşır: “İçimden hep iyilik geliyor/Yaşadığımız dünyayı seviyorum/Kin tutmak benim harcım değil/Çektiğim bütün sıkıntıları unuttum/Parasız pulsuzum ne çıkar/Gelecek güzel günlere inanıyorum” dizeleriyle “Son” başlıklı şiirinde umutları ve beklentilerini dile getirir. Cumalı’nı şiirlerinde yoksul ama mutlu insanlar vardır. “Güzel Aydınlık” şiirindeki “Biz fakirdik ama iyi insanlardık/Bolluk yıllarında da/Felâket günlerinde de/Seni yanı başımda gördüm/Güzel aydınlık/Tatlı aydınlık” dizeleri yaşadığı yıllardaki insan duygularını bize yansıtır. Cumalı, İzmir aşığı bir şairdir. Bu duygularını “İthaf” adlı şiirinde “Aşklarının tarihi bir şehrin tarihidir diyorum/Gün gelir aşklarıyla anılır şehirler anılırsa/ Niyetim sevdalı sözler etmek de olmasa/ İzmir için ne yazarsam sana adıyorum!” aşk ve İzmir ilişkisi dillendirir. Necati Cumalı şiirlerinde günlük hayatın sorunlarıyla insan duyguları yaygın bir şekilde yer alır. “Geçmiş Yazdan” başlıklı şiirinde:  “Pamuk seksen beşten yüz otuza fırladı/Kimin umurunda?/Bizim önem verdiğimiz tek şey varsa/Çini mavisi göklerin, imbatin tadı/Gökyüzü her sabah masmavi üstümüzde/İmbat her akşam bağrımıza ılgıt ılgıt esiyordu ya…” 
 
Şairin “Kızılçullu Yol”u şiiri: “Hıdırellez günü, Kızılçullu yolu/Beni herkes severdi çocukluğumda/ Arabacı yanına oturtur/ Kırbacı bana verirdi/Ben Fıtnat hanımın oğlu/Zayıf bir kızı severdim/Gözlerinin içi gülerdi/Hıdırellez güneşi/Beraber tırmanmadık mı ağaçlara?/Siz kanatmadınız mı ellerimi/Elma çiçekleri?” dizelerinden oluşur. Cumalı’nın 1943 yılında yayımladığı ve kitabının da ismini verdiği “Kızılçullu Yolu” adlı şiir kitabıyla ilgili olarak “Kızılçullu Yolu’nda topladığım ilk şiirlerimle, çocukluk anılarımdan başlayarak yaşamın beni etkileyen renklerini getirdim. Hıdrellez gezintileri, bayram yerleri, İzmir’in faytonları, avlusunda tavuklar, horozlar beslenen baba evi, sabahları erken uyanmanın sevinci, ilk aşk kırgınlıkları, gençliğin çabuk kapanan duygu yaraları, öğrencilik yıllarının yolculukları…” değerlendirmesini yapar. 
 
Son söz Necati Cumalı’nın “Sonuç olarak şunu söyleyebilirim. Geriye dönüp bütün yazdıklarımın hesabını çıkarırken görüyorum ki güdümlü bir edebiyatçıyım ben. Güdümlü, hani şu kör kör parmağım gözüne dedikleri güdümlülerden değil! Doğruyu ben bilirim, beni izleyin diyenlerden de değil! Ulus olma inancı yönlendirir benim neredeyse tüm yazdıklarımı.” Ülkemizin düşün ve kültür hayatına  yazdığı şiir, hikaye, roman ve tiyatro eserleriyle  zenginleştiren Necati Cumalı Urla’dır, İzmir’dir, Türkiye’dir. Eserleriyle ve kazandığı çok sayıda ödülle aydınlanmanın, insanın, aşkın, doğanın tüm renklerini acılarını, sevdalarını yüreklerimize taşımıştır. Anısına saygıyla…