MİLLET CAN DERDİNDE

Kemal Özcan 28/03/2020 - 08:33:07

Evde kal demesi kolay!

Evde kimler kalacak onu da söyleyin bari!

İşçilerin hayatı ne evlere, ne de fabrikalara sığıyor.

Evde kal diyen iktidar, işçilerin evde kalmasını sağlayacak çözüm üretmediği için bir emekçi daha hayatını kaybetti.

LCW çalışanı Nedim Yeğen korona virüsten hayatını kaybetti.

Bundan sonra her gün tanıdıklarımızı yazarak yüzleşeceğiz gerçeklerle.

Çünkü siyasi iktidar bazı gerçekleri halktan saklıyor.

Tüm dünyada virüsten ölenlerin yaşadığı şehirler açıklanırken,

Türkiye’de nedense gizli tutuluyor.

Nasıl ki deprem değil ihmal öldürüyorsa, korona değil tedbir almamak öldürüyor.

Vak’a sayıları katlanarak artmaya devam ederken,

hala sokağa çıkma yasağı ilan edemediler.

 ‘Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin!’ diye saçma sapan bir propaganda yürütülüyor.

Devletten destek beklemeyin, devletten tedbir beklemeyin,

ama kendi tedbirinizi alın demek istiyorlar.

15 Temmuz’da can havliyle OHAL ilan eden siyasi iktidar,

bugün herkes kendi OHAL’ini ilan etsin çağrısı yapıyor.

Peki kendi OHAL’imizi ilan edersek maaşımızı ödeyecek misiniz?

Koronadan değil açlıktan ölmemiz dayatılıyor!

Saldım çayıra, Mevlam kayıra anlayışıyla yönetiliyoruz.

Her kritik noktada halkın derdi başka, egemenlerin derdi başkadır.

Tarihe bakın bu her zaman böyledir.

Millet can derdindeyken, gözümüzün içine baka baka Kanal İstanbul ihalesi yapıyorlar.

Ulaştırma Bakanlığı, halk korona virüs savaşı verirken yangından mal kaçırır gibi Kanal İstanbul için ihale yapıyor.

Bu koronalı günler bize ders olsun!

Dersimizi iyi çalışalım da dostu düşmanı iyi belleyelim..

Biz açlık ve ölümle pençeleşirken egemenlerin rant peşinde koştuğunu görelim.

Hani diyorlar ya bu virüs yağmur gibi herkese eşit mesafede.

Hayır efendim yağmur da eşit değil, virüs de eşit değil.

Geçen gün Ali Turbalıoğlu’nun Facebook sayfasındaki bir paylaşımı şöyleydi.

‘Bu koronavirüsü sevdim ne güzel ne yakışıklı ne fakir ne zengin ne de kraliçe Kral dinliyor,

aynı yağmur gibi herkese eşit galiba bu korona Kominist’

Gazeteci yazar Özcan Özgür'de bu paylaşımın altına şöyle yorum yapmış,

‘Yine de şemsiyesi olmayanlar ıslanıyor; inşaatçılar, kağıt toplayanlar, ayakkabı boyayanlar,

seyyar satıcılar, özel okullarda çalışanlar, günlük çalışanlar gibi...’

Özcan Özgür haklı, doğal afetler ve salgın hastalıklar da sınıf gözetir.

Ezenle ezilen, sömürenle sömürülen bir olur mu?

Sınıfları eşit göstermenin en tuhaf örneğidir bunlar.

Kiminin elinde şemsiye vardır, kimi sırılsıklam ıslanır,

kimi evden dışarı çıkmaz kendi OHAL’ini ilan eder,

kimi yaşamak, karnını doyurmak için çıkmak, çalışmak zorundadır.

Dünya Sağlık Örgütü korona virüsü resmen pandemi ilan etti..

Son günlerde bu pandemi kelimesini de çok duymaya başladık.

Pandemi demek kabaca dünya çapında salgına yol açan hastalık demektir.

Sadece yaygın olması ve çok sayıda insanın ölümüne yol açması nedeniyle pandemi olarak nitelendirilemez,

aynı zamanda bulaşıcı olması gereklidir.

Mesela, kanser, insanlarda çok sayıda ölüme sebep olan bir hastalık olmasına rağmen,

bulaşıcı olmadığı için pandemi olarak değerlendirilmiyor..

Pan, Yunanca hepsi demek, demic ise halk, insanlar anlamına gelen demos'tan gelmektedir..

Daha düne kadar pandemiden bihaber olanlar başımıza pandemici kesildi.

İnsanoğlu katlettiği doğanın kanserli hücresi haline gelince,

doğa kanserli hücre olan insana karşı savunma mekanizmalarını kullanıyor.

Tarihte buna benzer birçok pandemi örnekleri vardır.

Örneğin, Papa 11. Gregory kedileri şeytanın hayvanları olarak tanımlamış,

Avrupa kıtasında bulunan kedilerin çok büyük bir bölümü öldürülmüştü.

Kedilerin olmadığı ortamda coşan farelerde kara veba hastalığının bu kadar etkili yayılmasına neden olmuş,

yaklaşık 100 milyon kişi hayatını kaybetmiştir.

Ortaçağ insanının başına bela olmuştur.

Ortalama 150 yıl sürmüş ve dünya nüfusunun üçte birini ortadan kaldırmış ve kara ölüm diye de adlandırılmıştır.

O günün Rahipleri bu hastalığı Tanrının bir cezası olarak gördü.

Kara vebadan ölmeyip neslini devam ettirebilenler bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmıştır.

Yani bugünkü Avrupa toplumu Ortaçağ’da kara veba hastalığı karşısında,

ölümden kurtulup neslini devam ettirebilen insanların torunlarıdır.

Korona artık küresel bir salgındır.

İşçiler kendi OHAL’ini nasıl ilan edecek?

İşe gitmezse ihbarsız tazminatsız kendisini kapının önünde bulacak!

Para gidecek diye sokağa çıkma yasağı da ilan edemiyorlar.

Çünkü sokağa çıkma yasağında devlet vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür!

Korona virüse karşı alınan tedbirler kapsamında birçok işletme faaliyetlerini durdurarak çalışanlarına ücretli izin veriyor.

Bazı işletmeler ise çalışanların onayını almadan ücretsiz izin uyguluyor.

Ya faaliyetini durduramayan işletmeler ne yapıyor?

İşçilerin çalıştıkları işyerleri faaliyetlerine devam ettiklerinden hali hazırda milyonlarca işçi hastalık riski ile karşı karşıyadır.

Mesela Enerji Santrallerinin faaliyetlerini durdurması mümkün değildir.

Bu santrallerde Sağlık Bakanlığının yayımladığı genelgeler doğrultusunda önlemler alınıyor.

Kronik rahatsızlığı olanların, 65 yaşından büyük olanların izne gönderilmesi,

yemekhanelerin, servis araçlarının, çalışma ortamlarının dezenfekte edilmesi,

maske ve eldiven kullanılması, sosyal mesafenin korunması vs.gibi.

Bugünlerde çalışanlara alkışla destek vermek moda oldu, ancak daha Enerji işçilerini alkışlayanı görmedim.

Tamam sağlık çalışanları alkıştan daha fazlasını hak ediyor,

ama asıl alkışı hak eden Enerji işçileri olduğunu düşünüyorum.

Korona virüsün ekonomik sonuçları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kendini göstermeye başladı.

Sosyal izolasyon ve evde kal çağrılarının ardından işletmeler kepenk indirirken çalışanlar izne çıkarılıyor.

Hatta ücretsiz izin dayatılıyor.

Ücretsiz izin yalnızca işçi ve işveren arasındaki yazılı mutabakatla mümkün olabilir.

Öncelikle işveren işçiye ücretsiz izin teklifini yazılı olarak yapmak zorunda.

Sonrasında ise işçi bu teklifi 6 iş günü içerisinde yazılı olarak kabul ederse işleme girer.

Aynı şekilde işçiler de ücretsiz izin teklifini bu şekilde yapar.

İş kanununa esas olan izin ücretli izindir.

Bu konuda iş kanunu muğlak olmasına rağmen Yargıtay kararları var.

Yargıtay'a göre ücretsiz izin, ancak işçi ile işverenin ortak mutabakatı ile söz konusu olabilir.

Yani işveren tek taraflı olarak işçiyi ücretsiz izne çıkarma hakkına sahip değildir demiştir.

Çünkü ücretsiz izne karar verilirse iş sözleşmesi ücretsiz izin süresince askıda kalır ve işçinin sigorta primleri yatmaz.

Bu süre içerisinde işsizlik maaşı alma hakkı da söz konusu değildir.

Bu durumda işçiler hastalığa veya açlığa mahkum ediliyor!

İşyerinde Korona virüs salgınına karşı tedbir almayan, tedbir alınmasına karşı çıkan patronlar da var!

Onlar için işçilerin hayatının çok önemi yok.

Her bir işçinin hayatından ve sağlığından, tedbir almayan işverenler,

ve denetim görevini yerine getirmeyen devlet sorumludur.

Kamu çalışanlarına evden çalışma ve ücretli izin hakkı verilirken,

özel sektör çalışanları için inisiyatif tamamen patronun elinde.

İş yürüsün de işçilere ne olursa olsun yaklaşımı içerisine girenler olası kastla öldürme suçunu işlemektedirler.

Eğer bu virüs sadece işçileri etkilemiş olsaydı inanın hiçbir önlem almazlardı.

İşte bu yüzden iş cinayetlerinde dünya ikincisiyiz.

Halbuki, öngörülebilir, yakın ve yaşamsal nitelikte bir tehdit söz konusu.

Bir şeyler yapacaksanız salgın dönemi boyunca işten çıkarmaları yasaklayın!

İşten çıkardığınız veya ücretsiz izne gönderdiğiniz işçileri işsizlik ödeneğinden faydalandırın!

Parasız olan çalışsın, parası olan evinde kalsın!

Bunun adı sınıfsal karantinadır.

Son olarak, doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz, nehirler kendi suyunu içemez,

ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez, toprak kendisi için doğurmaz.

Doğanın anayasasında ilk madde şudur.

Her şey birbiri için yaşar.

Ben biz olduğumuz zaman ben olurum. Ben, ben olduğum için sen, sensin.

Hoş kalın, İnançla ve Dirençle kalın!