KUŞLAR KANATLARINDA ALEVLE UÇTU

Kemal Özcan 30/08/2021 - 09:38:47

Çökertme yanarken Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat şöyle feryat ediyordu.

‘Acil uçak istiyoruz. Yalvarıyoruz, uyarıyoruz…

Günlerdir söyledik. İşte yangın santralin çevresini sardı. Derhal müdahale’

Sendikacı vekil Süleyman Girgin’de feryat figan!

Kamerasını ayarlayıp kendi kendini çektiği videoda,

‘Yangın Milas Kemerköy Termik Santralinin kapısına dayandı!

Bütün devlet yetkililerine sesleniyorum.

Büyük imkanlarla acilen müdahale edilmelidir.

Çok acil!’

Televizyonlarda, sosyal medyada Belediye Başkanı ve Milletvekillerinin havadan müdahale edilmezse,

Termik santral patlayacak çığlıklarını duyduk.

Bence yangına düşen, Termik santrale sarıldı.

Bu santrallerle ilgili yaratılan bir bilgi kirliliğini düzelteyim.

39 yıldır Termik Santral işçisiyim.

Ağzını açan bir patlamadan, bir faciadan, hatta bölgenin haritadan silinmesinden filan bahsediyor.

Çünkü böyle şeyler kamuoyunun tribünlerinde çokça taraftar bulur.

Yangının Kemerköy Termik santraline sıçraması halinde büyük bir patlama olacağı,

ve bölgenin elektriksiz kalacağını düşünüyorlar.

İletim hatlarında sıkıntı olmadığı sürece o bölge başka bir bölgeden beslenir.

Yani o santral çalışmazsa, o bölgede elektrik olmayacağı anlamına gelmez..

Santrallerde asıl tehlike soğutma amaçlı kullanılan hidrojen gazıdır.

Ancak yangın Kemerköy Termik santraline ulaşmadan, hidrojen boşaltıldığı için öyle büyük patlama olasılığı yoktu.

Yani santrallerin yanması abartıldığı kadar büyük bir tehlike değil.

Fakat bu santraller her ne kadar özel sektör santrali de olsa sonuçta milli servettir.

Yatağan Termik Santraline 15 km mesafede bulunan Hacıveliler mahallesinde 3 ayrı noktadan yangın başlıyor.

CHP Muğla Milletvekili Mürsel Alban hiç vakit kaybetmeden, Belediye Meclis üyesi Erbil Özdemir,

ve CHP Yatağan ilçe başkanı Mehmet Kemiksiz’i yanına alarak,

gecenin karanlığında sosyal medyadan feryat figan..

‘Yatağan Termik Santrali risk altında hemen hava desteği gönderin!’

Ne hikmetse bu yangınlar adres olarak hep Termik Santrallerini seçiyor.

Yangın 15 km ilerde ve ters istikamette, yani Gökbel’den Çine Akçaova tarafına yönelmiş durumdayken,

orman olmayan 15 kilometrelik ovayı geçerek santrali tehdit edecek..

Üstelik santral yönetimi, santral etrafında gerekli önlemleri almışken.

Daha geçen yıl Ocak ayında çevrecilerle birlikte ‘kömürsüz Muğla’ sloganları atıp,

Yatağan Termik Santrali kapısında, kapatma tiyatrosu oynayan sayın vekilimiz,

birden bire santral yanacak diye hava desteği çağrısı yapıyor.

Ben burada sadece samimiyeti sorgulamak istiyorum, başka da bir amacım yok!

Herhalde vekilimiz santralin sahibinin yüzü suyu hürmetine,

veya halka facia korkusu salarak ‘belki’ hava desteği gelir umuduyla yapıyor bunları.

Normalde Yatağan Termik Santrali kapansın derken,

15 km ilerdeki bir yangında santral yanacak hemen uçak gönderin demenin başka izahı var mı?

Dersim havadan müdahale edilmeksizin12 gündür sessiz sedasız yanıyor, kimsenin haberi yok.

Yeri gelmişken bir yanlışı daha düzelteyim.

Termik Santrallerini Çernobil’e benzeterek, Nükleer Reaktör patlaması yaşanacak algısı yaratmak,

tamamen işin tekniğini bilmemekten kaynaklanıyor.

Nükleer Santraller taşıdığı riskler nedeniyle tam bir çevre felaketine neden olabiliyor!

Rusya bile tüm donanımlarını kendisi imal ettiği halde işletme hatası yaptı ve dünyaya felaketi yaşattı,

Düşünün biz ise Rusların teknolojisini ihraç edip Nükleer Santral çalıştıracağız.

Gelin vazgeçin bu Nükleer sevdasından!

Mersin Akkuyu Nükleer santrali devreye alınma aşamasına geldi.

Bu santrale karşı çevrecilerin herhangi bir eylemini duydunuz mu?

Yaptılarsa da ben duymadım.

Temmuz ayının son günlerinde neredeyse tüm Ege ve Akdeniz kül oldu.

Ciğerlerimiz gözlerimizin önünde cayır cayır yandı.

Deyim yerindeyse kuşlar kanatlarında alevle uçtu.

Manavgat, Çökertme, Kumlubük, Mazı, Hisarönü, Turunç, İçmeler, Kavaklıdere, Göktepe her yer kül oldu.

Kaç canlı öldü?

Orada yanan kaplumbağa, kedi, kuş, tilki, ayı, yılan, onlar can değil mi?

Yanan ağaç canlı değil mi?

Benim gözümde yanan her ağaç bir candır.

Bir sürü canı kaybettik, o ormanlar kuşlara, böceklere, karıncalara daha aklıma gelmeyen bir sürü canlıya da yuvaydı.

Yuvalarıyla birlikte onlarda yandılar gittiler.

Sessiz bir sürü çığlık atıldı ancak bu çığlığı hiçbirimiz duymadık.

Kim verecek o canların hesabını?

Günlerce cehennemi yaşadılar.

Toprağın altındaki, üstündeki her bir canlı diri diri yandı..

Her yıl bu mevsimde birkaç yerde yangın çıkar, büyük alanlar yanardı,

ama bu kadar çok sayıda değildi ve böyle aynı zamana denk gelmezdi.

Orman köyleri, yerleşim yerleri bu yılki yangınlarda olduğu kadar zarar görmedi.

Yangına karşı yeterli önlemler alınmadığı için birkaç gün yangınları seyrettik.

Hatta Belediyeler söndürsün dedik!

Daha yangınlar sönmemişken  ‘sizi evsiz bırakmayacağız’ vaadiyle, 300-500 bin liralık kredi hesapları yapıldı.

İnsanların harareti sönsün diye kafalarına çay atıldı.

Eskiden ormanı halk değil, devlet korurdu, şimdi ise halk ormanı siyasi iktidarın rantından koruyor.

Halk gider eliyle toprak kazar, beş litrelik bidonlarla su tankerlerini doldurur, sosyal medyadan yardım çığlığı atar,

otobüslerle erzak yollar, para toplar ev yapar..

Allah aşkına biz bu vergileri kime, neye veriyoruz?

Her felaketten sonra vatandaşa İban verip yardım bekleniyor.

Kendi göbeğimizi kendimiz keseceksek siyasi iktidar neden var?

Biz de devlete vereceğimiz vergileri bağış olarak verelim o zaman.

Bu ülke ne yazık ki bugüne kadar böyle bir beceriksizlik görmedi.

Yangınların nedeni terördür, küresel ısınmadır, pikniktir, iletim hatlarıdır o ayrı konu.

Nedeni ne olursa olsun senin görevin yangın büyümeden söndürmektir!

Terör filan dendi, eğer terörse daha kötü senaryolara hazırlıklı olmak lazım,

su kaynaklarının kirletilmesi, elektrik iletim hatlarının kesilmesi gibi.

Bunlara karşı da önlemlerin alınması gerekir.

Sadece bu yıl yangınlar sonucu kaybettiğimiz orman alanı, son 20 yılda yanan orman alanından daha fazla.

29 Temmuzdan bu yana Manavgat, Marmaris, Milas ve Bodrum’da,

şu ana kadar 126.000 futbol sahası büyüklüğünde ormanı kaybettik.

Bir futbol sahası 7 dönümden fazla, yanan alanı varın siz düşünün.

Tam da İkizköy-Akbelen ormanında ağaçlar kesilmesin diye nöbet tutarken,

milyonlarca ağaç ve hayvan yandı, kül oldu, bitti.

Her neyse yangının nedeni kadar önemli olan şey,

siyasi iktidarın yangınlara müdahale de etkili olamamasıdır.

Bu yangınları çıkaranlar kadar yangınlara karşı hazırlıklı olmayanlar da suçlu.

Geçen yıllarda da aynı şeyleri yaşadık.

Elimiz kolumuz bağlı hiçbir şey yapamamak kadar korkutucu ve sinir bozucu bir şey yok.

Bu yangınlar sürekli olmaya devam edecek, neden önlemler alınamıyor, her seferinde böyle izleyecek miyiz?

Ansızın yok olabilecek kadar kırılgan ve karmaşık bir dünyada yaşadığımız gerçeğini hala idrak etmiş değiliz.

Yangınlar bir yana, herhangi bir doğal felaketin veya toplumsal karmaşanın ardında yatan düzeni, ritmi,

önceden belirlenmiş örüntüyü bile bütünüyle keşfedemiyoruz.

Olanı koruyamamışız, fazlasıyla ağaç dikeriz edebiyatından da nefret ediyorum.

Yeryüzünde insandan daha kötü bir canlı yok!

Umarım birileri dünyanın bizi kıskanmadığını anlamıştır.

Hoş kalın, İnançla ve Dirençle kalın!