Küresel Sistemde Yeni Duvarlar

Erhan Ayaz 19/12/2017 - 08:23:31

Bu haftaki yazımda sizlere çok değerli bir akademisyen olan Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın enstitümüzde Güvenlik Akademisi Sertifika Programı kapsamında gerçekleştirdiği “Yeni Toplumsal Hareketler ve Güvenlik” başlıklı seminerinden çok değerli notlar aktaracağım. Ancak yazıma başlamadan önce Muğla Gazeteciler Cemiyeti’ne teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Her yıl düzenledikleri “Medya Başarı Ödülleri” gecesinde beni de köşe yazarı dalında “15 Temmuz’un En Önemli Sonucu: Türkiye Batı Kampından Hızla Uzaklaşıyor Algısı” başlıklı yazımla ödüle layık görmüşler. Yoğunluğumdan dolayı düzenlemiş oldukları Medya Ödülleri gecesine katılamadım, bu haftaki yazımda kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. Aynı ödülü daha önce rahmetli, çok değerli düşün insanı Ünal Türkeş’in Muğla Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı döneminde 2013 yılında almıştım. Bu vesile ile kendisine yeniden Allah’tan rahmet dilerim.
 
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan uluslararası ilişkiler ve siyaset bilim alanlarında çok değerli bir isim, şu an da İstanbul Üniversitesi ile Oxford Üniversitesi’nde akademik çalışmalarına devam etmekte. Son olarak İnkılap Yayınları’ndan çıkan “Duvar: Tarih Geri Dönüyor” adlı kitabı yayınlandı. Yakın Doğu Enstitüsü Güvenlik Akademisi kapsamında verdiği seminer çerçevesinde Soğuk savaş ülkeler arasında inşa edilen duvarların 1990’larda yıkıldığını ancak son dönemde dünyanın farklı yerlerinde yeni duvarlar inşa edildiğini kaydeden Prof. Dr. Arıboğan,   “Berlin duvarı yıkılarak koca bir sistemi değiştiremez ama bir sembol olarak insan düşüncesinde, zihninde çok önemli bir yer tutuyor. Türkiye’nin sınır duvarı Ermenistan’dan başlıyor, İran, Irak, Suriye, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar bütün sınırını duvarlarla çeviriyor, paradigma değişimini görebilmemiz için bu çok önemli. Bu çok önemli bir şey çünkü bu duvarlar sadece Türkiye’nin duvarı değil bu, Batı sisteminin ve NATO’nun da duvarı çünkü bu duvarı inşa ettiğiniz andan itibaren kendi yerinizi de tespit etmiş oluyorsunuz… Duvarların psikolojik etkileri var çünkü bir şehirde duvar inşa ettiğiniz andan itibaren benim ve ötekinin arasına ayrım koyuyorsunuz; burası ben, burası öteki diyorsunuz. Bu duvarı yaptıktan sonra orası artık ötekidir orayla ancak dövüşebilirsin ya da belli ölçüde ilişki kurarsınız. Bir başka deyişle duvar ile içerinin konsolidasyonu esastır ve o duvarlar aynı zamanda bir hapishane duvarıdır. Bir ülkenin çevresinin duvarla örülmesi sadece dışarıdan içeriye girişin engellenmesi demek değil içeriden çıkışın da engellenmesi anlamına gelir. 
O zaman o küresel normlar ortadan kalkar ve ulusal/yerel normlar, değerler sistemi ortaya çıkar. Bu başka bir dünya tasarımıdır, sınırları olmayan dünyadan, duvarları olan dünyasına giriştir.” dedi.
 
11 Eylülün devlet merkezli otoritelerin güvenliği sağlamak maksadıyla ipleri yeniden ele alışı bağlamında bir milat olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Arıboğan, “11 Eylül aslında bir milattır. Tam olarak neyin olduğu algılanamadı ama ortaya çıkan durum şuydu:  
 
Dünya çok önemli bir güvenlik problemiyle karsı karşıyaydı. 11 Eylül bu güvenlik probleminin zirve noktası oldu. Bütün dünyanın küresel bir tehlike olarak ön plana çıkan İslamcı teröre, radikal örgütlere ve El Kaide’ye karşı hazırlıklı olması gerekiyordu. 
 
1990’lı yıllardan sonra küreselleşme rüzgârıyla birlikte  ortaya çıkan bu yeni düzen, paramiliter güvenlik tehdidi nedeniyle bir ekonomik güvenlik tehdidiyle de karşılaşınca devlet merkezli otoritelerin bütün ipleri yeniden ele almasıyla sonuçlandı. Devlet yeniden bir ekonomik aktör olarak piyasalara dönmüştü, artık insanlar insan hakları, özgürlükler, demokrasi bunlardan söz etmiyordu, bunların yerine güvenlikten söz ediyorlardı istikrardan, pazarların denetiminden bahsediyorlardı.  
 
Toplumsal hareketler ve güvenlik olarak bakıldığında birçok toplumsal hareketin aslında yine güvensizleştirilme yoluyla birtakım politik önlemlere meşruiyet sağlamakta kullanıldığı yolunda. Çünkü toplumsal hareket dediğimiz şey tarihin her döneminde var, gruplar hareketleniyor o oluyor bu oluyor, toplumsal değişimin olduğu her yerde birtakım hareketler oluşuyor ve bu hareketler her zaman politik /merkezi otoritenin güç kazanması,  zaman zaman otoritesini cephe alacak şekilde halkına karsı kullanması yönünde bir araç olarak değerlendiriyor. 
 
19.yy.da bütün bu hareketler, ayaklanmalar çok önemli bir gelişmeye yol açıyor: uluslararası ilişkiler alanında birbiriyle o güne kadar mücadele etmiş imparatorlar bir araya geliyorlar ve Avrupa Ahengi sistemini kuruyorlar hepsi birbirine yardımcı oluyor kendi ülkelerindeki toplumsal hareketleri bastırabilmek için, yani ulus-devlet otoriteleri, kendilerine yönelik bu tür toplumsal hareketlere karşı birbirlerine destek oluyorlar” dedi.