KENT GÜNCESİ: APARTMAN YAŞAMI

Nevzat Çağlar Tüfekçi 29/05/2017 - 14:54:21

Eskiden ülke nüfusunun önemli bir kısmı köylerde yaşarken; şimdi nüfusun % 92’si kentlerde, % 8’i köylerde yaşamaya başladı. Türkiye'de 79,8 milyonluk nüfusun % 92'si il ve ilçe merkezlerinde ikamet ederken, belde ve köylerde yaşayan nüfus 6,1 milyon olarak belirlendi. İşsizlik, geçim sıkıntıları, modern yaşama özlem vb. nedenlerle kırsal alandaki nüfus, il-ilçe merkezlerine ve büyükşehirlere aktı. Köy geleneksel kültürüne sahip olanlar, kent yaşamına uyum sağlamakta zorlandı ve alışkanlıklarını aynı şekilde sürdürmeye çalıştı. Bu durum ise, ortak yaşam alanlarında çatışma ve sürtüşmelere, kavgalara neden oldu.

Kentlerdeki en önemli toplu yaşam alanları; apartmanlardır. Artan nüfusa yer açabilmek için zorunlu olarak çok katlı binalar inşa edildi. Bu binaların içinde, farklı kültür ver gelenekten gelen insanlar yaşamaya başladı. Kent yaşamına uyum sağlayamama, geleneksel davranış biçimlerinin, burada da sürdürülmeye çalışılması sonucunda; kişiler, kısa sürede kendilerini çeşitli tartışmalı ortamların içinde bulmakta; konu, karakola ve adliyeye kadar uzanmaktadır.

Apartman gibi toplu barınma alanlarında yaşayanlar, bu ortak alanda bir toplu yaşam kültürü yaratmalı ve bu kültür doğrultusunda hareket etmelidir. Elbette, bir apartmanda, müstakil bir evdeki sessizliği bulmak mümkün değildir. Aşırı rahatsız edici davranışlar olmadığı sürece, ufak-tefek sesler için kavga-tartışma yapmamak gerekir. Alt katlarda olanlar, kulağını tavana dayayıp ses dinlememelidir. Bir küçük çocuğun koşturmasını, gülüşünü kavga nedeni olmamalı. Üstteki, alttakini rahatsız edici davranışlarda bulunmamalı. Küçük çaplı ve anlık seslere kulak kabartılmamalı. Yüksek sesle müzik dinlenilmemeli. Balkondan halı silkeleme, balkon duvarının üstlerini yıkayarak; aşağıdakinin balkonu kirletilmemeli ya da kurusun diye asılan çamaşırlar, berbat edilmemelidir.

Bir tanıdık anlattı: 4 yaşındaki çocuğu güldüğü için alt kattaki komşusu, çocuğun gülüşünden rahatsız olduğunu söylemek için yukarı çıkmış, hafif tartışma olunca, iş karakola yansımış… Burada konuyla ilgili internet ortamından aldığım bir örneği vereceğim.

ÖRNEK OLAY

Bir zamanlar av meraklısı bir adam, bir apartmanın birinci katında, kiracı olarak oturuyormuş. Ormanda avlandıktan sonra, av törenini dairesinin bir odasında tekrarlıyormuş. Köpeklerini, yakalasın diye, doldurulmuş bir tavşanın üzerine saldırtıyormuş. Kuşkusuz bu uygulama, çok gürültülü oluyormuş.

Adamın üst katında da bir bilgin kişi oturuyormuş. O da avcıymış; ne var ki alt katta oturanın aksine bir bilim avcısıymış. Bilim insanına da sessizlik gerekiyor... Bu nedenle, bir gün komşusuna uygun bir dille:

 "Ya sessiz dur ya da buradan git," demiş. Buna karşılık birinci katta oturan komşusu ona: ”Kendi evimde istediğim her şeyi yapabilme hak ve özgürlüğüne sahibim!" diye karşılık vermiş. “Öylemiii!?” demiş bilim insanı ve susmuş…

Başka bir gün alttaki avcı, evdeki av sonrası törenini gürültü ve patırtı ile tekrarlamak isterken sürprizle karşılaşmış. Su damlacıkları odasının tavanından yağmur gibi damlamaya başlamış.

"Bu da ne?" demiş kendi kendine. Üst kattaki komşusuna koşturmuş. Bilim insanı, su ile dolup taşmış odasını göstererek: "Duyduğuma göre siz avlanıyorsunuz. Gördüğünüz gibi ben de artık balık avlıyorum. Benim hakkım olan ve hoşuma giden bu uğraş, neden sizin hoşunuza gitmiyor?" diye sormuş. Bu olaydan sonra alttaki komşu avlanmayı, üstteki komşu da balık tutmayı bırakmış. İki komşu, birbirinin hak ve özgürlüklerine saygı göstererek, dostça yaşamaya başlamışlar…