FAZLI ÖĞRETMENLER!

Nevzat Çağlar Tüfekçi 09/08/2017 - 14:33:40

Fazlı öğretmen, ülkemizdeki okullarda görev yapan binlerce öğretmenden birisiydi. 44 yaşındaydı, biri lisede biri üniversitede okuyan iki çocuğu vardı. Kadrolu olamadığı için, sözleşmeli olarak çok programlı bir lisede Din Kültürü öğretmenliği yapıyordu. Evi kiraydı, eşi çalışmıyordu. Evin geçimini tek başına o sağlıyordu.  Eğitim-öğretim sezonu boyunca aldığı maaş 700 liraydı. Bu maaş ise evin geçimine, çocukların okul masraflarına yetmiyordu.

Fazlı öğretmen okul dışında ne iş bulursa yapmaya çalışıyordu. Bu işler kısa süreli işlerdi. Emekliliğine 4 yıl kalmıştı. Bir türlü kadro alamamıştı. Yaz aylarında çalışmadığı sürenin sigorta primlerini de kendisi ödüyordu. Bu sorun sadece onun değil, binlerce; Eğitim Fakültesi veya Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının kaderiydi. Öğretmen yetiştiren okullar her yıl binlerce mezun veriyor ama bu mezunların hepsine iş verilemiyordu. Bazı bıranşlarda fazlalık vardı.  Çoğu mezun, öğretmenlik yapamıyor, mesleğinin dışında bir işte çalışıyordu. Hatta bir öğretmen adayı, öğretmen olamayınca, çalışmak için İŞKUR’a başvurmuş; İŞKUR da ona, kendi mezun olduğu İlköğretim okulunda, hademelik işi bulmuştu.

İstanbul’da İsmail Kızılok, bir-iki okulda öğretmenlik yaptıktan sonra işsiz kalmıştı. Ahmet Fazlı Elçi gibi, “ücretli” öğretmenlik için başvurmuş, ret cevabı almıştı. Başvurduğu her kapı yüzüne kapandı. Bunalıma girdi. Ağabeyini arayarak, “Benim cenazemi hastaneden alın,“ dedi. Bayrampaşa’da, bir elektrik direğine çıkarak ölüme atladı…

Fazlı öğretmenin giderleri çok, geliri azdı. Bir şekilde bu giderlerini karşılaması gerekiyordu. Yaşamın, sırtına yüklediği yükün ağırlığı onu yiyip-bitiriyordu. Ne yapsa etse, ne kadar çabalasa elinden bir şey gelmiyor, çaresiz kalıyordu. Bu çaresizlik onu için için yiyor, üzüyordu… Mesleği gereği herşeyi olgunlukla karşılamaya çalışıyor, isyankâr bir tavır ortaya koymak istemiyordu. Ne kadar olgunluk gösterse de kadere razı gelemiyordu. “Benim de insanca yaşamaya hakkım yok mu, ben ne kötülük yaptım da bu ezaya-cefaya katlanmak zorunda kalıyorum,” diyordu kendi kendine… Yaptığı işleri gurur-kibir meselesi yapmıyordu. Zaten, gurur ve kibir karın doyurmuyordu ki…

Fazlı öğretmen, az da olsa para paradır diyerek, okuluna gelen kitapları 40 lira karşılığı taşırken, sıcaklara ve sırtındaki yükün ağırlığına dayanamayarak kalbi tekledi. 150 metre ötedeki Sağlık Ocağına götürdüler ama doktor yoktu. Doktor yarım saat sonra geldiğinde ise Fazlı Hocanın stres ve kahır yüklü kalbi çoktan durmuştu.

Dayısının sözleşmeli öğretmen olduğu için yaz aylarında maaş alamadığını belirten yeğeni ise, “dayım paraya ihtiyacı olduğu için ek iş yapıyordu. Okulda çalıştığı dönemlerde ortalama 700 TL kazanıyordu. Yazları maaş alamadığı için sıkıntı çekiyordu. O yüzden bulduğu her işte çalışırdı. Üniversite mezunu bir insanı bu hale getiren büyüklerimiz utansın!” diyordu.

Fazlı öğretmenin ek iş yaparken ölümü üzerine eğitim iş koluyla ilgili sendikaların başkanları şu açıklamaları yaptılar:

* Eğitim-İş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli: “700 bin öğretmen var. 340 bin atama bekleyen arkadaşımız var. 2009-2010’da 70 bin öğretmen ücretli olarak derse girdi. Ortalama ayda 300-400 lira maaş alıyorlar. Son 20 yıldır emekli olan öğretmenlerin yerine emekli olan sayısı kadar atama yapılmıyor. Kadrolu öğretmen sayısı giderek azalıyor. Ücretli ve sözleşmeli öğretmen sayısı artıyor. Bundan beş yıl sonra iki öğretmenden biri sözleşmeli ya da ücretli öğretmen olacak.”

* Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç:Sayın Bakan’ın sözleşmeli öğretmenlere tepkisini hatırladığımızda bu olay karşısında da, ‘hamallığı seçmeseydi’ diyebileceğini düşünebiliriz. Durum kişisel ölüm vakalarından çıkmış, bir tür cinayete dönüşmüştür. Bu ilk vaka değil. Atanamadığı için intihar edenler de var. 400 bine ulaşan işsiz ve eğitimli kitle var.”

Fazlı öğretmenin ölümü ve diğer örnekler, bu ülkenin acı toplumsal gerçekleri ve çözüm bekleyen sorunlarıdır… Her il merkezine açılan üniversitelerden mezun olanların kendi mesleği ile ilgili iş bulamamasının yarattığı bireysel ve toplumsal travmalar her geçen gün artmaktadır…