DUYUN ARTIK BU ÇIĞLIĞI!

Kemal Özcan 16/05/2017 - 13:00:25

Siyasi iktidarın kendi besleyip, kendi büyüttüğü, ne istedilerse verdiği cemaatin,

15 Temmuz kalkışmasını bahane ederek, ilan ettikleri OHAL neredeyse 1 yılını doldurmak üzere.

Bu süre zarfında 100 binden fazla insan KHK ile işinden gücünden oldu..

100 bin kişi arasından 2 kişi bu haksız karara karşı direnmeyi seçti.

Akademisyen Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih Özakça..

Bu iki insan haksız yere işten atıldıklarını, öğrencilerinden uzaklaştırıldıklarını düşünüyorlar.

185 gündür direnişteler.

Sürekli tutuklandılar ve tartaklandılar.

Talepleri sadece işlerine geri dönmek ve itibarlarına kavuşmak.

67 gündür de açlık grevindeler.

Açlık grevi, yapılacak hiçbir şey kalmadığında, çaresizliğin grevidir.

İnsanlar, gözünüzün önünde gün be gün yok olurlar.

İşte bu kahreder insanı.

Açlık grevine başlamadan önce her yolu denediler ama herkes kör, sağır numarasına yattı.

Nuriye Gülmen her gün işkenceyle gözaltına alınırken, hiç birimizin olan bitenden haberi yoktu.

Seslerini hiç kimseye duyuramadılar.

Havuz medyası gene üç maymunu oynadı.

Televizyon kanallarında yemek programları, çöpçatan güzellemeleri.

Memlekete atom bombası atılsa haber değeri taşımazdı, çünkü referanduma yoğunlaşmıştı güzide basınımız.

Şu anda sağlık durumları artık geri dönülmez kritik bir noktaya yaklaştı.

Tabi bu arada duymayan kalmadı.

Başkentin göbeğinde, Kızılay’ın tam ortasında göz göre, göre iki eğitimci ölümün eşiğinde.

Hasta olmadıklarını, direnişçi olduklarını söyleyerek tıbbi müdahaleyi de kabul etmiyorlar.

Grevi bırakın, bize devredin diyenlere Nuriye Gülmen şöyle diyor;

‘Bize işimiz geri verilinceye kadar devam edeceğiz. Bırakmamızı isteyen çağrılar bizi üzüyor.

Bize devretmeyi teklif edenler, kendiliklerinden açlık grevine gidebilirler, bunu engelleyen bir şey yok ki’

Evet elinizden tutan mı var?

İnsanlık onurunu sırtlarında taşıyan bu iki genç insanı saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin bu eylemi yapanlar kadar cesur, aydın ve onurlu insanlara her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.

Demek ki o kadar da korkak bir millet değilmişiz.

Her şeye rağmen direnmekten daha önemli ne var bu ülkede?

Hani nerde o ‘insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ diye kasım, kasım kasılan zevat?

Onlar vatandaşını peşin, peşin terörist, vatan haini ilan eden bir zihniyetin kurbanı oldular.

Kılıçdaroğlu, başbakana söyledikten sonra olay yerine çevik kuvvet gönderilmiş.

O ana kadar bu gençlerin Ankara’da olduklarından haberleri bile yok.

‘Cezaevinde mi yatıyorlar’ demiş.

Bizim başbakanımız bi alem adam ya, kaybetmesek iyiydi.

Tüm dünyanın haberi oldu, en son başbakan duymuş.

Lütfen kininizi, öfkenizi, nefretinizi, kibrinizi bir kenara bırakın ve bu insanlara kulak verin!

Yoksa yarın kulak vermek için bile çok geç kalabilirsiniz.

Bunun vebali ağır olur.

Öyle koftiden ‘insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ demek kolay.

O lal olası dillerinizden düşürmediğiniz yaşam, Ankara’da Yüksel caddesinde olanca hıncıyla sizi bekliyor.

Acele edin, taleplerine olumlu bir yanıt verin,

verin ki, Nuriye ve Semih hocalar yeniden yaşama tutunabilsinler!

Eğer o insanlar ölürse, insanlık ölür.

Ve yüreklerimiz bir kez daha parçalanır, derin yaralar açar.

Polis destek verenlere saldırmaya başlamış. Dün akşam 13 kişi gözaltına alınmış, çiçeklere el konmuş.

Gözaltından çıkıp gene Yüksel caddesine gelmişler.

Başbakana haber verilmese daha mı iyiymiş dedim kendi kendime.

AKP her zaman olduğu gibi direnişin toplumsal bir harekete dönüşmesinden korkuyor.

Cemaat 15 Temmuzda darbe girişiminde bulundu.

Onlara ‘ne istediler de vermedik’ diyenler, bunu fırsat bilip OHAL’le yönetmeye başladılar ülkeyi.

OHAL ilan edilmeseydi bu ihraçların hiçbiri olmayacaktı.

Haksız yere işten atıl, sonra bunu dile getir, her gün dövülerek göz altına alın,

çaresiz kalınca açlık grevine git ve gene de kimsenin umurunda olmasın!

Nasıl bir ülkede yaşadığımızın farkında mıyız?

Bu ülkede gerçekten demokrasiyi, özgürlüğü ve tam bağımsızlığı isteyen insan kalmadı mı?

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’dan başka..

Cesaretlerine, inançlarına ve dirençlerine herkes ama herkes saygı duymalıdır, diye düşünüyorum.

Dün bir yerde bir fotoğraf gördüm, inanın çok duygulandım, mutlu oldum.

Kurtuluş parkındaki direnişimizde 65 gün Yatağan işçilerinin yanında olan,

Serkan kardeşim Nuriye ve Semih hocaların yanında zafer işaretiyle bu kez onlara destek veriyordu.

Serkan spastik engeli olan bir kardeşimizdi.

Ama bir çoğumuzdan daha bilinçli, daha kararlı, daha muhalif, daha disiplinli bir kardeşimiz.

Onunla yeri geldiğinde paylaşacağımız bir çok anılarımız var.

Ona da selam olsun!

Yazımı Spinoza’nın bir sözüyle bitirmek istiyorum.

‘Halk korkusuz olduğunda korkunçtur’

Hoş kalın, İnançla ve Dirençle kalın!