DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNÜN ARDINDAN “Kadın insandır, biz insanoğlu” Neşet Ertaş

Prof. Dr. Kemal Kocabaş 16/03/2017 - 16:07:36

 

            8 Mart Emekçi Kadınlar Günü ülkenin birçok köşesinde farklı etkinliklerle kutlandı, kadınların yaşadığı sorunlar ve talepler dile getirildi.  Etkinliklere acı bir haber damgasını vurdu. Bursa’dan Ankara’ya 8 Mart etkinliği için otobüsle yola çıkan sendikalı kadın işçiler “Leyla Çiçek, Refika Barışsever, Özlem İnan, Fatma Hacıoğlu, Güleydan Sezer, Elvan Mutlu ve Leyla Yalçın” İnegöl yakınlarında geçirdikleri trafik kazasıyla yaşamlarını yitirdiler. Önce yitirdiğimiz ve sendikalı, yani örgütlü işçiler arasındaki oranı yalnızca  %10 olan kadın işçilerimizi saygıyla selamlayalım.

            Dünya Emekçi Kadınlar Günü, cinsiyet ayrımcılığına hayır demenin,  eşitlik ve özgürlük arayışlarının, insanca yaşam koşulları talep etmenin günüdür. 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları arama adına bir tekstil fabrikasında greve başlaması, güvenlik güçlerinin işçilere saldırması, işçilerin fabrikaya sığınması ve arkasından da çıkan yangında çoğu kadın 129 işçinin yaşamını yitirmesiyle evrensel insanlık vicdanın ortaklaştığı bir gündür.  Yaşamını kaybeden işçiler, 100 bini aşkın katılımcıyla uğurlanır.  1910 yılında da Danimarka’nınKopenhag Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. 1910 sonrası değişik ülkeler, değişik tarihlerde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlamaya başladı. Türkiye’de de ilk kutlama 1921 yılında yapılır.  Görüldüğü gibi 8 Mart kutlamaları, Dünya ilerici hareketinin evrensel dünyaya kattığı bir insanlık vicdanıdır.

            Irkçılık, marazi bir durumdur, insan merkezli bir düşün sistematiği değildir.  Bazen ırkçılık, “dinsel, cinsiyetçi, etnik” söylemlerle hayatta karşılık bulabiliyor. Cinsiyet ayrımcılığı, diğer ırkçılık biçimleri gibi insanlık tarihinin en acımasız, en incitici, en onur kırıcı ırkçılığıdır.  İnsanlığın diğer yarısını karanlıkta bırakmanın adıdır. 1925 yılında Mustafa Kemal, “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?” ifadeleriyle cinsiyet ırkçılığına karşın genç Cumhuriyetin bakışını ortaya koyuyordu. Cumhuriyet, ülke kadınlarına aydınlık bir pencereyi,  özgürce yürümelerinin yolunu tüm dünya ülkelerinden daha önce açtı… Bu yürüyüşün en önemli güvencesi laik, demokratik Türkiye ütopyasıdır.  Kadın hareketi kadın özgürlükleri açısından, Osmanlı’dan bir miras, hiçbir birikim almadı.  Ancak Cumhuriyetle birlikte kadının özgürlük yürüyüşü başlamıştır. 

            2017 Türkiye’de kadının durumu nedir? Önce rakamlara bakalım. 2010’da 180 kadın öldürülmüşken 2011’de 122 kadın öldürülmüş… Sonrasında hep artan kadın cinayetleri. 2012 yılında 210,  2016 yılında 328 kadın cinayeti ve binlerce kadına şiddet karşımıza çıkıyor.  2017 yılının ilk iki ayında da öldürülen kadın sayısı 67’ye ulaşmış. Bu sayılar, dehşet verici Türkiye fotoğraflarını yansıtmaktadır. Yaşanılan süreçlerin, eğitim politikalarının kadına bakışla ilgili marazi bir iklim ürettiği açık. Ülkenin okullarında yaklaşık 1 milyon öğretmen çalışıyor. Bunların yüzde 51’i kadın. Ama okul yönetimlerinde, bakanlık örgütlerinde kadın öğretmen oranı %7-8… Bakanlık kadını görmüyor. Eğitimde kız çocuklarının özellikle ikinci dört sonrası okuldan uzaklaşmaları, örgün eğitimden kopmaları eğitim alanında yaygın bir probleme hızla dönüşmektedir.  Türkiye’de 13 -14 yaşında evlendirilen kız çocuğu sayısı 3.5 milyon. Ülkeyi yönetenlerin, bazı din adamlarının kadına bakışı, kadınlarla ilgili söylemleri bazılarında “vazifeden görev çıkarıp” otobüste bir kadını tekmeleme veya başka tür şiddet potansiyeli üretip üretmediği mutlaka sosyologlar, psikologlar tarafından irdelenmelidir.

            Bir başka pencereden Türkiye ve kadına bakalım. TÜİK’in Mart-2016’da işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı kadınlar için yüzde 16. Tarım dışı veriler göz önünde tutulduğunda ise genel işsizlik yüzde 14,3’e, kadın işsizliği ise yüzde 20,7’e ulaşıyor(N.Tunçan Ongan-Evrensel 13 Mart 2017). Genç nüfusa bakılırsa genç nüfus için (15- 24 yaş) yüzde 22,6 olan işsizlik oranı içinde genç kadınların işsizliği yüzde 28,6. DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası Emek Araştırma Raporuna göre geniş tanımlı kadın işsizliği ise yüzde 27,89 düzeyinde.    Bir başka veri alınan ücretlerdeki cinsiyet eşitsizliğini ortaya koyuyor.  Erkekler kadınlardan 2,5 kat daha fazla ücret alırken, her 4 kadından 3’ü ücretsiz çalışıyor. 9 Mart 2017 günü Hürriyetten Melis Alphan yapılan araştırmaların kadınlar iş hayatına erkeklerle eşit katılması durumunda küresel ekonomiye 12 trilyon dolar daha ekleneceğini yazıyor.  Yani kadınların üstlendiği ücretsiz işlerin, görünmeyen kadın üretiminin, karşılıksız emeğinin değeri ve ekonominin kaybı 12 trilyon dolar olduğunu belirtiyor ve  Kalkınmak için toplumsal cinsiyet eşitliği şart derken kimse boş konuşmuyor” diyerek yazısını tamamlıyor.

            Dünya Kadınlar günü ile ilgili olumlu bir haberi Hürriyet’ten Gila Benyamur’un 10 Mart 2017 tarihli yazısıyla öğrenebiliyoruz. Yazıda Generel Electric Türkiye CEO’su Canan Özsoy’un, bir araştırma verileri var. Buna göre, üniversitelerimizin mühendislik fakültelerinde okuyan kız öğrenci oranı ABD’de mühendislik eğitimi alan kız öğrencilerinin çok üzerinde. Üniversitelerimiz arasında isemühendislikte kız öğrenci oranı en yüksek üniversite de İTÜ…  Bu oran ABD’de oranın en yüksek olduğu üniversiteden daha yüksek.  Türkiye’de mühendislik fakültelerinden yılda 70 bin öğrenci mezun oluyor ve bunun yüzde 38’ı kız. Bu olumlu ve güzel bir haber. Bu verinin ancak Cumhuriyetin kadına ve eğitime bakışıyla açıklanabileceği muhakkak. Özsoy “Bence Cumhuriyetin kuruluşuyla başlayan kadın hareketinin etkisi çok. Kız öğrenciler o dönemden beri kimya, fizik mühendisliği, hatta inşaat mühendisliği seçmiş. Aileler de bunu destekliyor. Mühendislik, doktorluk, avukatlık gibi makbuldür” diyerek verileri açıklıyor.  

            8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, kadına bakışla ilgili ötekileştirici dile ve politikalara hayır dediğimiz bir gün olmalı. Kadın erkek eşitliği ve kadının özgürlüğü evrensel bir vicdana dönmeli ve bu tartışmalar artık çok geride kalmalı.