CUMHURİYET’E İLANINDA, ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİNİN ÖNEMİ!

Nevzat Çağlar Tüfekçi 29/10/2018 - 07:55:38

Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktıktan üç gün sonra Saraya bir telgraf çekmiş ve "Millet tek vücut olup, egemenlik esasını ve Türklük duygusunu hedef tutmuştur" ifadelerini kullanmıştır. Mustafa Kemal, daima ulusun desteğini ve beraberliğini dile getirmiştir.

Amasya Genelgesi'nde, "Milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" denilerek bu cümlelerde dahi adı söylenmeyen "Cumhuriyet" ortaya konulacaktır. Erzurum Kongresi öncesinde bu durum daha da belirgin bir hal alacak ve Mustafa Kemal yaptığı bir konuşmada "Arkadaşlar, tek önlem millî egemenliğe dayalı kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk devleti teşkil etmek ve hedefe mutlaka ulaşmaktır" diyecektir.

ERZURUM KONGRESİ

23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihlerinde gerçekleştirilen Erzurum Kongresi'nin hazırlık çalışmaları yapıldığı sıralarda Mazhar Müfit Kansu'nun Atatürk'e yönelttiği, "Başarı sağlandığında hükümet şekli ne olacak?" sorusuna Atatürk,  "Zaferden sonra hükümet şekli, Cumhuriyet olacaktır" demiştir.

İtilâf Devletlerinden özellikle İngilizleri, "Erzurum'da Cumhuriyet ilân ediliyor" anlamında, onları endişeye sevk eden kararlarla dikkatimizi çeken Erzurum Kongresi'nde, yeni Türk devletinin ve Cumhuriyetin temelleri atılmıştır.

Erzurum Kongresi ileride kurulacak olan devletin şekli ve niteliği açısından büyük önem taşımaktaydı. Kongre kararlarının, cumhuriyete doğru gidilen yolda özellikle ulus-devlet sürecine önemli etkileri ve katkıları olmuştur.
xxx
Devletlerin nitelik ve yönetim şekilleri farklı dahi olsa bütün devletlerde geçerli olan üç temel unsur şu şekilde sıralanmaktadır: 1- Ülke, yurt, vatan adı verilen sınırları belirli toprak parçası, 2- Millet, ulus, halk, ahali denilen insan topluluğu, 3- Egemenlik olarak ta tanımlanan devlet otoritesi ve gücü.

Ulus-devlet denildiğinde bütün bu öğelerin amaçları ve faaliyetlerinin millî özellikler taşıması düşünülmelidir. "Ulus-devlet fiziksel öğesi olan ülke, insanî öğe olan halk, siyasal ve hukuksal öğe olan egemenlik açısından ulusal olan devlettir. Bir ulus-devlette her türlü etkinlik ulusal çıkarlar doğrultusundadır ve ulusal bağımsızlık ile ulusal egemenlik esastır.”
xxx
Bütün bu unsurlar dikkate alındığında yeni Türk devleti açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilen Erzurum Kongresi'nde, ulus-devlet olabilme kuralları çerçevesinde düşünülen vatan- bu vatan üzerinde bağımsız olarak yaşayan millet- bu milletten güç alan bir egemenlik anlayışı ve devlet otoritesi açıkça görülebilmektedir. Erzurum Kongresi'nde millet/ulus egemenliğinin değeri ortaya konulmuştur. Millî birlik ve beraberlik sağlanmaya çalışılırken bir yandan da millî sınırlar içinde vatan bütünlüğü dile getirilmiş, Misak-ı Millînin ilk tohumları burada atılmıştır.

SİVAS KONGRESİ
4-11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi'nde, Erzurum Kongresi kararları genişletilerek, vatan müdafaası ve Misak-ı Millînin esasları kabul edilmişti. Manda fikri tamamen ret olunmuş, cemiyetler tek bir isim altında toplanmış ve burada alınan kararlar sadece doğu yörelerimiz için değil, bütün vatanı kapsar hale getirilmiştir. Millî güçlerin etkinliği ve millî egemenliğin üstün kılınması hükmüne sadık kalınmıştır. Yabancı basında da Sivas Kongresi sonrası Anadolu'da başlayan millî hareketin ciddiye alınması gereği özellikle belirtilmekte ve bu mücadelede millî bir program uygulandığından söz edilmekteydi.
xxx

Fransa'nın en tanınmış gazetelerinden Le Temps'in, 24 Ağustos 1919 tarihli sayısında Anadolu'da bağımsız bir cumhuriyet ilân edileceğine dair verdiği haber dikkat çekmekteydi. Sivas Kongresi sonrasında İngiliz Amirali Sir John de Robeck'in 17 Eylül 1919 tarihinde Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a gönderdiği raporda, Anadolu'da ortaya çıkan millî hareketten bahisle bunun aslında bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına doğru gelişme kaydettiği haberi verilmekteydi. Chicago Daily News gazetesinin 25 Ekim 1919 tarihli sayısındaysa Sivas Kongresi haberlerine yer veriliyor ve Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Anadolu Savaşı bir devrim olarak nitelendiriliyordu.

SALTANATIN KALDIRIILMASI

Lozan'da Türk Milletinin tam ve doğru temsil edilebilmesi de dikkate alınarak meclis tarafından 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmıştır. Atatürk bu tarihte mecliste yaptığı konuşmada şunları ifade etmektedir: "Millet mukadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve millî saltanat ve hâkimiyetini bir şahısta değil bütün vekillerinden oluşan bir Meclis-i Âli'de temsil etti. İşte o meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Ve bu makam-ı hâkimiyetin hükümetine Türkiye Büyük Millet Meclisi derler. Bundan başka bir makam-ı saltanat, bundan başka bir heyet-i hükümet yoktur ve olamaz."
XXX
Prof. Tunaya bir değerlendirmesinde, "Cumhuriyet bir rejim olarak, daha saltanat kaldırılırken şekillenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhafazakârlarla devrimciler ilk meydan savaşını saltanatın kaldırılması konusunda vermişlerdir" demektedir. Prof. Kurt Steinhaus ise saltanatın kaldırılmasından bahsederken, "Cumhuriyet idaresi fiilen uygulanmaya başlanmış olmasına rağmen kimse bu sözcüğü ağzına alamıyordu. Çünkü kamu bilinci geçmişle olan bağların mümkün olduğunca sessiz sedasız koparılmasını zorunlu kılmaktaydı" demektedir. Saltanatın kaldırılması ile cumhuriyetin ilân edilmesine giden yolda önemli bir engel teşkil eden bu mesele ortadan kaldırılmış oluyordu.

YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ!
Atatürk, 28 Ekim’de1923’de, Çankaya'da davetli olan arkadaşlarına yemek sırasında, "Yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz" dediğini belirtmekte ve bu kişilerin kendi düşüncesine derhal katıldıklarını, o akşam İsmet Paşa ile beraber bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladıklarını ifade ile Nutuk'ta bu konuya şu şekilde değinmektedir: "Bu taslakta 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim: Birinci maddenin sonuna 'Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir' cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim: 'Türkiye Devleti Büyük Millet Meclis tarafından idare olunur. Meclis, hükümetin ayrıldığı idare kollarını Bakanlar vasıtasıyla yönetir.”

Bundan başka Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun temel maddelerinden olan sekizinci ve dokuzuncu maddeler de değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:

Madde- Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir.
Madde-Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Bakanlar Kuruluna başkanlık eder.
Madde- Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar Başbakan tarafından ve yine meclis üyeleri arasından seçildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclisin onayına sunulur. Meclis toplantı halinde değilse onaylama meclisin toplantısına bırakılır."

Bu hükümlerle batılı anlamda bir cumhuriyet devletinin temelleri atılıyor ve açıkça parlamenter sisteme adım atılıyordu…

Kaynak: Mukaddes Arslan, ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 57, Cilt: XIX, Kasım 2003