BİZ KAZANACAĞIZ

Kemal Özcan 03/10/2020 - 09:21:03

Benim ilk okuduğum roman Yaşar Kemal’in İnce Memed.
İncirliova Ortaokuluna başladığım yıl, babama ‘hoca ödev verdi’ diye yalan söyleyerek aldırtmıştım.
O parasızlıkta çok koymuştu ona.
İnce Memed’in oldukça etkisinde kaldım, öyle ki, o dönem resim, müzik ve beden eğitimi hariç tüm derslerim zayıf geldi.
İkinci dönem ve bütünleme sınavlarında zayıfları zar zor kurtarmış 2’nci sınıfa geçmiştim.
Romanda adeta kendimi ve yaşadığım çevreyi bulmuştum.
Topraksız köylülüğün ve tarımda yoğun emeğin hüküm sürdüğü ileşber bir Ege köyünde dünyaya gelmiştim.
Yıl 12 ay süren tütün işçiliği ve beylerin bahçesinde incir bedelliği içinde geçen bir çocukluğum oldu.
Ortaokulu bitirip Aydın Meslek lisesine başladığımda, Harun Karadeniz’in ‘Kapitalsiz Kapitalistler’ kitabını okudum.
İnce Memed’den sonra kafamda oluşan soru işaretlerine cevap veriyordu.
Soluksuz yeni bir aşamanın eşiğine götürmüştü beni.
Yalın bir dille yazılmış anlaşılır sade ve müthiş bir kitaptı.
Daha sonra Leo Huberman’ın ‘Sosyalizmin alfabesini’ okuduğumda 17 yaşındaydım.
İşte o andan itibaren ‘Das Kapital’e kadar süren bir yolculuk başladı.
Patron kimdir? 
Sınıf nedir? 
Biz Kimiz? 
Ücretli kölelik düzenine karşı, eşitlik ve özgürlükten yana bir dünya münkün mü?
Kafamda oluşan bu soruların yanıtlarını aramaktı amacım.
Yavaştan sınıf bilincine sahip olmaya başlamıştım. 
Sevgili dostlar yukarıda girişini yaptığın gibi bugün biraz felsefe yapalım istedim.
İşçi sınıfından, sömürüden bahsedelim.
Ne demekti sömürü?
İşçinin ürettiklerinin bir bölümüne, karşılığı ödenmeden el konmasıdır.
Sömürü, emeğin zorla bir başkasının cebine aktarılmasıdır.
Artı değer hırsızlığıdır.
İşçilerden çalındığı için çalıntı değer de denilebilir.
Artı değer, üretilen malların değeri ile bu malların üretimi için ödenen ücret arasındaki farktır.
İşçiler 8 saatlik bir çalışma süresinin 4 saatlik bölümünde kendi değerini yeniden üretirken, 
geri kalan 4 saat boyunca da karşılığı kendisine verilmeyen bir değer parçası daha üretir. 
Kapitalist üretim sürecinde emek gücü, kendi değişim değerinden daha fazla bir meta değeri üretir.
Karşılığı ödenmeyen bu değer parçası, kapitaliste gider ve buna ‘artı değer’denir.
Bu fazla değere kapitalist karşılığını ödemeden el koymuştur ve böylece bu fazlalığı üreten işçiyi sömürmüştür.
Emek gücünü satan işçi, kapitalist için çalıştığı işgücünün bir bölümünde kendisine ödenen ücreti karşılayacak değeri üretirken, 
geri kalan sürede kapitalist için üretir.
Artı değerin paraya dönüşmüş şekli ise kardır.
Dini anlamda ifade edecek olursak kul hakkı olarak da tarif edilebilir.
Kapitalist el koyduğu bu artı değerle yani karla yeni üretim araçları satın alır.
Sermayesini büyütür.
Artı değeri emeği daha fazla sömürmek için kullanıyor.
Evet sermaye birikimi artı değere el koymakla oluşuyor.
Proudhon'un dediği gibi ‘mülkiyet hırsızlıktır!’
Sermaye büyüdükçe emek küçülür.
Emek küçüldükçe sömürü büyür.
Kapitalizm önce üretim araçları mülkiyetini kendisine alır,
ve sonra da işçinin emek gücünü sömürür. 
Sınıf mücadelesinin kaynağı da bu sömürüdür.
Sömürenle sömürülen arasında kıyasıya bir kavga başlar.
İki sınıf arasındaki bu kavga uzlaşmazdır.
Burada devlet ortaya çıkar.
Sömürünün sıkıntısız yapılabilmesi için sermayeyi hem yasal olarak, 
hem de kolluk gücü olarak bir aygıta ihtiyaç vardır.
Bu aygıt devlettir.
Yani devlet baskı ve sömürünün aracıdır.
Sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte devlete ihtiyaç duymuştur sermaye sahibi.
İlkel toplumda devlet yoktu, ne zaman köleci topluma geçildi, 
köle sahipleriyle köleler arasında çatışmalar başladı, işte o zaman devlet ortaya çıktı.
Devletin kolluk güçleri ortaya çıktı.
Bir avuç zenginin, yoksul çoğunluk üzerinde ekonomik egemenlik kurabilmesi,
ve bunu sürdürebilmesi için gereken bu kuruma devlet denir.
Devletin görevi, kapitalisti işçiye karşı korumak, ondan yana tavır almaktır. 
Mülkiyete sahip olanları mülksüzler üzerinde efendi kılabilmek için devlet bir silahtır. 
Böylece ekonomik olarak egemen olan sınıf, siyasal olarak da egemen olur. 
Ve iki sınıf arasında sürüp giden bir çatışma doğar.
Kapitalizm devleti, silahı, en önemlisi de medyayı elinde tutan bir avuç artı değer gaspçısının sistemidir.
Adına girişimci denen devletin koruduğu mafya bozuntuları.
Bir de işçiye ödenen ücret var.
İşçiye ödenen bu ücret, anca yaşaması ve çoğalması için gerekli olanı karşılar. 
Hatta kendisinden sonra yerine geçecek işçileri yetiştirmek içindir. 
Sömürü etinden, sütünden, yününden faydalanıp geriye posasını bırakmaktır.
Sömürür üretim araçlarının sahibi olmaktan başka hiç bir özelliği olmayan sınıfın ahlaksızlığıdır.
Sömürünün kapitalizmle filan da alakası yok.
4500 sene önce piramitleri yapan işçiler de sömürülüyorlardı.
Roma lejyonlarını beslemek zorunda olan mısırlı çiftçiler de.
Toprak sahibi olamadan, derebeyine sürekli kira ödeyerek yaşayan köylüler de.
Bugün Tayland'da, Çin'de günlüğü 1 dolara çalıştırılan insanların ürettiği artı değeri düşünebiliyor musunuz?
Sermaye bu insanların alın terinde boğulacak.
Dünyada tüketildiği zaman para üretme özelliğine sahip tek meta vardır;
O da işgücüdür…
Kapitalizm emek sömürüsüne dayalı bir çete düzenidir.
Bu düzende ne varsa alayı artı değer hırsızlığının bekçiliğini yapar.
Emekçinin yenen hakkı, burjuvanın zenginlik kaynağıdır. 
Marks’ın dediği gibi ‘sermaye kan ve gözyaşından ibarettir.’
Sınıflı toplumlarda, toplumsal karşıtlığın birinci derece ifade eden karşıt sınıflar vardır. 
Mesela köleci toplumda, köle ve köle sahipleri, feodal toplumda, toprak sahipleri ve serfler,
kapitalist düzende ise proletarya ve burjuvazidir.
Burjuvazi işçiyi sömürerek yaşar ve onun emeğini çalarak zenginleşir. 
Proleterler ise kapitaliste emeğini satmaz ise var olamazlar. 
Bu iki sınıf uzlaşmaz karşıt olan sınıflardır. 
Burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişkiler, kapitalist toplumun başlıca çelişkisidir.
Kapitalizm bir sınıfın bir başka sınıfı ezdiği bir toplumsal düzendir.
Emma Golden’a göre ‘kapitalist toplum, hiç durmadan çalışanların hiç bir şeye sahip olamadığı, 
buna karşılık hiç çalışmayanların her şeyin keyfini çıkardığı toplumdur.’
Kurtuluş yalnızca ezilen sınıfın iktidara gelmesiyle mümkündür.
Sadece işçi sınıfı yani proletarya burjuvaziyi yenmeye, devirmeye yeteneklidir.
Bir toplumsal devrimin kavurucu ateşi ile temizlenmeden ileri gitmek mümkün değildir artık!
Mevcut çürüme tüm bir toplumu kemirecek ve tüketecek, 
ya da toplum ileri dev bir adım atarak kendi pisliğinden, 
tutucu-gerici olan ne varsa tümünden kurtulacak ve insanca bir düzen kurulacaktır..
Çünkü kapitalizm verimsiz ve müsriftir, kapitalizm akıldışıdır, 
kapitalizm adaletsizdir, kapitalizm ömrünü tüketmiştir.
Her toplum kendinden sonra gelecek topluma gebedir.
Ve her toplum kendinin mezar kazıcısıdır.
Marks'ın felsefesine göre, ‘filozoflar hep bu dünyayı tartıştılar, önemli olan onu değiştirmektir!’
Bu sömürü düzeni değişecek!
Yarattıkları bu dünya düzeni kendini yok edecek.
Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız, eşit ve özgür bir dünya düzeni mutlaka kurulacaktır!
Türkiye’de siyasetin ekseni o kadar sağa kaydı ki, Saadet Partisi bile solda kaldı.
Adı Sivas Madımak katliamıyla özdeşleşen Temel Karamollaoğlu’nu bile Che’ye benzetenler oldu.
Reformist, konformist, revizyonist sol, sol olma vasfını yitirmeye yüz tutmuştur. 
Dinci faşizmin kol gezdiği günümüzde sandıktan medet umar hale gelmiştir.
Yani demem o ki, at izi, it izine karışmış durumda..
Türkiye dışında tüm ülkelerde sınıf tavrıyla halkçı, eşitlikçi, zulme karşı direnişler gösterilirken,
Türkiye' de nostaljik entel, dantel hareketler, halktan uzak kültür ve sanat merkezleri, 
dergi çevreleri, üniversite yıllarının anıları, 1 Mayıs aristokratlığı.
‘Kobani devrimdir’naraları atan Kürt Milliyetçiliğine kuyrukçuluk yapan kanserli hücreler.
İşçi sınıfı ideolojisi ve sınıf tavrının esamesi okunmayan siyasi oluşumlar.
Ellerinde bir demet gülle sosyal etkinlik ve demokratik tepki grupları. 
Dolar 10 lira olsun bakarızcılar.
Ayranım dökülmesin ayakları..
Ondan sonra ‘fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar her şey emeğin olacak!’ gargaraları.
Ben umudumu yitirmedim.
Belki bugün, belki yarın, belki de yarından da yakın!
Mutlaka değişecek bu sömürü düzeni!
Nazım ustanın dediği gibi;
‘Eğer; 
Hak haksızlıktan yüce, 
sevgi nefretten üstün, 
aydınlık karanlıktan güçlüyse...
Çaresi yok usta... Biz kazanacağız...’
Emek kazanacak, işçi sınıfı kazanacak!  Hoş kalın, İnançla ve Dirençle kalın!