“Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle/çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı/Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına/Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.” Ataol BEHRAMOĞLU
Son otuz yıldır hayata geçirdiğim bir geleneğim vardı. Her yılbaşı akşam üstü seçtiğim salaş, kuytu restoranda bir bardak beyaz bir akışkanla tüm boyutlarıyla kendimle hesaplaşırdım. Ben bu yıl ne yaptım sorgulamasını yapar, gelecek yıla dair neler yapabileceğimi düşünürdüm. 2020 yılının bu son gününde bu hesaplaşmayı yapacak enerjim de yok, kuytu, salaş bir restoran da yok… Yaralanmıştık adeta, zor, müthiş bir yılı yaşamıştık. Kasım ayında Covid olmuştum, varlık ve yokluk duyguları arasındaki salınımlarla yoğun mücadele ederek sağlığımıza yeniden kavuştuk. Covid döneminde sevdiklerime yeniden şehboy, nergiz alabilecek miydim, yeniden coşkulu şiirler, şarkılar söyleyebilecek miydim, öğrencilerime kavuşabilecek miydım, deniz kenarında yürüyebilecek miydim, yirmi yıldan verdiğimiz dernek uğraşını sürdürebilecek miydim? Kafamda hep bunlar vardı… Bu mücadeleyi kaybedenleri üzüldük, onların acılarını içimizde hissettik, yasını tuttuk. Televizyon izleyemez hale geldik. Bu nedenle yılın bu son gününde “yeni yıl” yazısı yazmak çok zor. Hepimizin travmaları, acıları var bu yıla dair. 20 bini aşkın yurttaşımızı, 1.6 milyon dünyadaşımızı kaybettiğimiz 2020’nin son yazısını böyle bir ruh haliyle yazmaya çalışıyorum.
2020 yılı Sayın Behramoğlu’nun dizelerindeki gibi kederli, zor, acı bir yıldı. Yüzyılda bir insanlığın başına gelen salgınla çok alışkanlıklarımızı, sevdiklerimizi, özgürlüğümüzü kaybettik. Ülkemiz ve dünya Covid nedeniyle adeta bir hapishaneye dönüştü, evlerimizde mahsur kaldık. İç dünyamızda bildiğimiz hayatı yitirmenin yasını tuttuk ve tutmaya da devam ediyoruz… Ellerimiz, kollarımız bağlı, tanımlanmış sınırlarda yaşayarak, sevdiklerinizden uzak, birbirinin aynı olan günleri yaşamak ağırdı. Yaşamınızda yeri olan ama salgın nedeniyle uzak kaldığımız sevdiklerimiz ve kaybettiğimiz toplumsallık bu dönemde bize büyük acılar yükledi. Bu yıla dair yazacağımız en olumlu cümleler çok az… Bu dönemde alkışlarımız salgına karşı verdikleri mücadele için tüm sağlık çalışanlarının kahramanlığına dairdir. Onları saygı ile selamlamak boynumuzun borcudur… Bir başka olumlu gelişme ise biyoteknoloji ve diğer bilim dallarındaki gelişmelere koşut olarak salgını özlemek adına aşıların kısa sürede ortaya çıkmasıdır. Aşı, akıl ve bilimin ürünüdür ve insanlığın ortak kazanımıdır. Özellikle bu süreçte ülkemiz insanlarının akıl ve bilimin önemini dilerim daha iyi kavrayabilmişlerdir.
Hastahanelerdeki doktor ve diğer sağlık çalışanlarının, kaybettiğimiz canların yakınlarının süreçle ilgili anılarını dinlerken, okurken İnsan olmanın, insan kalmanın dayanılmaz acılarını yaşadık. Bu anlatılarda kaybettiklerini ağlayamayan, törenle onları sonsuzluğa gönderemeyen insanlarımızın acıları vardı. Bir yazarın “Doğmak ve ölmek kolaydı, zor olan hayatın kendisiydi” şeklinde ifade ettiği cümleyi adeta 2020’de yaşadık… 2020, hepimizde farklı yoğunluklarda derin kaygılar üretti. Bu dönemde yaşam devam edecek mi kaygısı, yoksulların iş-ekmek ve gelecek kaygısı, sevdiklerimle yine yan yana olabilecek miyim kaygısı, eski normale dönebilecek miyiz kaygısı, çocuklarının eğitimi ile ailelerin kaygısı vb. gibi…
Bu dönemin öğretici yanları da oldu. Ülkemizde salgın döneminde yaşanan süreçler demokratik hukuk devletinin önemini bir kez daha ortaya koydu. Eğitimin gibi sağlığın da bir insan hakkı olduğu gerçeğiyle somut olarak yüzleştik. Neoliberal politikaların eğitim ve sağlık hakkının önünü nasıl kestiğini, toplumsal eşitsizlikleri bizzat gördük ve yaşadık... İnsan merkezli yeni bir dünya yaratmak düşü beyinlerimde içselleşti. 2020 yılında kelime dağarcığımız da hayli zenginleşti. Salgınla ilgili olarak en çok konuştuğumuz “enfeksiyon, salgın, korona, virüs, pandemi, maske, mesafe, hijyen, karantina, kapanma, antikor, test, entübe” kelimelerini hemen hemen tüm yurttaşlar öğrenme olanağı buldu. Gerçek yaşam yerine de online yaşam hayatımıza girdi. İş yaşamı ve paylaşımlar için “evden çalışmak, zoom-skpy toplantı ve online eğitim, EBA” kavramları” öne çıktı. “Sabun, dezenfektan ve kolonya” da hijyen anlamında en kolay bulabildiğimiz “virüs savar” olarak kullandık.
2020 yılında tüm dünyada salgın bahane edilerek otoriterleşme eğilimlerinin yoğunlaştığını gördük, yaşadık. Son günlerde TBMM’nde yasalaşan demokratik kitle örgütlerine kayyum atamasını öngören ve onların özgürlüğünü yok eden yasanın çıkması bu sürecin ülkemizdeki yansımalarından bir örnek. Yaklaşık bir yıldır salgın dönemini izliyoruz. Gördük ki başarı şeffah, açık ve demokratik bir toplum olmaktan geçiyor. Ülkeyi yönetenler bu anlamda süreci çok iyi yönettiklerini söyleyemiyoruz. Bu dönemde ülkeyi yönetenlerin ötekileştirici dil ve söylemleri toplumda bir karşılık görmediğini de düşünüyorum. Bu dilin yaşamak, ayakta kalmak için mücadele insanların ruhsal dengelerini olumsuz etkilediği de çok açık. Sonuçta 2020 barışın, sevginin dili ülkede egemen olamadığı bir yıl oldu. Türkiye 2020 yılında salgının tüm ağırlığını yaşarken yaşanan “kadın cinayetleri” yüzümüzü karartan sayfalar olarak yer aldı, tüm bu cinayetleri lanetliyorum. Hayatı beraber paylaştığımız, uğruna şiirler yazdığımız, şarkılar söylediğimiz kadınlarımızı nasıl kıyabiliyoruz anlamak zor. Ama kadına bakışla ilgili egemen dil, çocuk büyütürken erkek çocukları önceleyen kültür ve evrensel çizgiden uzaklaşan eğitim sistemi gibi pek çok neden sayılabiliyor.
Bu yılbaşı akşamı geleneksel ritüellerle evlerde olacağız. Televizyon izleyeceğiz. Sosyal medya aracılığıyla arkadaşlarımızın, dostlarımızın, sevdiklerimizin yeni yıllarını kutlayacağız, onlara salgınsız, güzel, güneşli, sağlıklı bir yıl dileyeceğiz. Önümüzdeki yıla yönelik kaygıların sona erdirilmesi umudunu yüreğimizde yeşertmeye çalışacağız, hepimiz için zor bir yıl olan 2020’nin bir an önce gitmesini ve bıraktığı acıların sonlanmasını isteyeceğiz. 2021’de söyleyemediğimiz şarkılarımızı, türkülerimizi, okuyamadığımız kitapları, yazamadığımız şiirleri seslendirmek istiyoruz. Salgın nedeniyle uzak kaldığımız sevdiklerimizle olmak, seyahat etmek, eski normalimize dönmek, evlere hapsolmuş yaşamları bırakıp işlerimize, öğrencilerimize, toplumsal yaşama koşmak istiyoruz.
İnsan umut demektir, umutlarımızı yeniden yeşerteceğiz, var olmanın güzelliklerini yeniden üreteceğiz. Son söz yine Sayın Behramoğlu’nda “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var/Yaşadın mı büyük yaşayacaksın/ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına / Çünkü ömür dediğimiz şey/ hayata sunulmuş bir armağandır/ Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana”… Yeni yılınız kutlu olsun