ÖLÜYE KİMLİK SORULUR MU YA DA TEK TİP MEZARLIK MI?
HDP Milletvekili Aysel Tuğluk’un ölen annesinin Ankara’daki mezarlığa gömülmesi üzerine, bir grup kişi buna tepki göstererek, ölenin Kürt olmasından dolayı bu mezarlığa gömülemeyeceğini söylediler. Bunun üzerine cenaze gömüldüğü yerden çıkarılarak, Tunceli’ye gönderildi.
Kürt kimlikli birisinin Türk kimliğine sahip kişilerle aynı mezarlığa gömülmesine karşı çıkmak; Türkiye açısından toplumsal bir travma ve trajedidir. Onyıllar önce Milas’ın Ağaçlıhöyük Köyünde, bir Müslüman’la evli bir Hristiyan kadının yanyana mezarları bulunmaktadır.
O zamanlar bu topraklarda var olan bu hoşgörü şimdi neden yok? Bu ırkçı-faşist düşünceler bu ülkede nasıl boy attı, gelişti böyle? Türkiye’de sol devlet eliyle yok edilirken, sağ, milliyetçi-şoven düşünceler ve örgütlerin gelişmesine neden ortam yaratıldı?
xxx
İşte Celal Başlangıç'ın ArtıGerçek'teki yazısı:
(kısaltarak)
Abdülhamit istibdadında süvari binbaşısıdır Murat Menteşe. Ağabeyi Halil gibi canını ancak Paris’e atarak kurtarır. Çünkü Abdülhamit muhalifidir ve İttihat Terakki üyesidir. Paris’te dil kursuna gidip dans dersleri alarak ziraat okulunda okurken Suzan’la tanışır. Büyük bir aşk başlar aralarında.
Ancak Suzan’ın ailesi kızlarını vermek istemez Murat Menteşe’ye. Hatta başka birisiyle nişanlarlar bile. Sancılı bir süreçten sonra Suzan’ın ailesini ikna eder. O sırada Abdülhamit devrilmiştir ve Murat Menteşe’nin ülkesine dönme umudu doğmuştur. Suzan’ı da ikna eder birlikte Paris’ten Milas’a gitmesi konusunda. 1909 yılında Paris’ten kalkıp Milas’a yerleşmeyi göze alır Suzan. Çünkü kocası Murat’a çok aşıktır.
1956’da ölür Murat. Menteşe ailesi gelinleri Suzan’a “Sen istiyorsan Paris’e, ailenin yanına dön. Biz bu çiftlikten elde edilen gelirden sana da yollarız” der. Çok çarpıcıdır gelin Suzan’ın verdiği yanıt: “Murat nerede yatıyorsa ben de onun yanında yatacağım.”
“Suzan Nine” 1976 yılında yaşamını yitiriyor. Müslüman olmamış Suzan Menteşe, yaşamının sonuna kadar kendi dinini korumuş. Ama bir Müslüman ile evlendiği için kiliseye gittiğinde komünyon yani şaraba batırılmış ekmek verilmiyormuş kendisine.
Gerisini torunu Osman Menteşe anlatmıştı:
“Çok acıdır, öldüğü vakit cenaze töreni yapacağız. Milas Müftüsü dedi ki ‘Biz Madamı tanıyoruz, seviyoruz, bizim camilerimize yardım ederdi, mevlitler okuturdu; ama kelimeyi şahadet getirmemişti ki ben nasıl Müslüman töreni yapayım? İzmir’e gittik. Papaz dedi ki, ‘Bir kere, benim kiliseme devamlı gelen biri değildi, komünyonu almadığına göre de artık o Hıristiyan değil’. Cenazesi Milas’taki evde, masanın üzerinde kaldı. Ondan sonra, o zamanki bu köyün imamı dedi ki, ‘Sizin aile mezarlığınız ile bizim Müslüman mezarlığı arasında yol var’. O Müslüman mezarlığını da zaten dedem topraklarımdan vererek yaptırmış. Arada yer bırakmışlar, yolun diğer tarafını da aile mezarlığı yapmış. ‘Orası size ait, oraya gömeriz Madamı. Türkçe dualarımızı ederiz’ dedi imam. Orada Madamı Türkçe dualar eşliğinde gömdük.” Bugünlerde Menteşelerin aile kabristanının bulunduğu köye giderseniz İttihatçı süvari binbaşısı Murat ile Madam Suzan’ın yanyana mezarlarını görürsünüz.
1976’ların Türkiye’sinden 2017’lerin Türkiye’sine gelene kadar geçen 40 yıl içersinde bu ülkenin topraklarında faşistliğin, ırkçılığın ne kadar boy attığını görmek insanın tüylerini ürpertiyor. Eğer Kürdüyle, Alevisiyle bu ülke insanları mezarlıklarını bile ortaklaştıramıyorsa aynı apartmanda, aynı sokakta, aynı çarşıda pazarda, aynı kentte nasıl bir arada yaşayacaklar?
Ne ara böyle vandal, böyle hoyrat, bu kadar ırkçı ve faşist bir topluma dönüştü bu insanlar.
Bu kin ve nefret tohumları sadece diriler üzerinden değil, ölüler üzerinden de serpilip gelişiyor.
Arada bir Milas’a doğru gider, Müslüman Murat ile Hıristiyan Suzan’ın yan yana yattığı mezarlıktan geçerken, “Bir zamanlar bu topraklarda insanlar da yaşardı” dersiniz.