OKULLAR AÇILIRKEN TÜRKİYE FOTOĞRAFLARI

Prof. Dr. Kemal Kocabaş 20/09/2023 - 08:59:09

“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım akıl  ve bilimdir”  Mustafa Kemal ATATÜRK
 
11 Eylül 2023 tarihinde tüm Türkiye’de yaklaşık 20 milyon öğrenci, 1 milyon 200 bin öğretmenle ve  çok  ağır sorunlarla 2023-2024 öğretim yılı başladı. Eğitim bir ülkenin geleceğidir. Çağdaş eğitim, “laik, demokratik, bilimsel” eğitimdir.  Siyasal iktidar, 22 yıldır  izlediği eğitim politikalarıyla Cumhuriyetin 100. Yıldönümünde eğitimi   dinselleştirerek, piyasalaştırarak  ülkenin geleceğini ve umutlarını   karartıyor. Bakanlık, tarikat ve cemaatlerle ortak projeler yaparak  okul ve cami gibi işlevleri farklı iki kurumu aynileştiriyor.  Okul tüm öğrenciler için bir sosyalleşme-toplumsallaşma alanı ve aynı zamanda akıl ve bilimin rehberliğinde “neden, niçin, nasıl” sorgulamasının yapıldığı bir kurumdur. Cumhuriyet Eğitim Devrimi bunu öngörmüştü. 2023’te  siyasal iktidar  bu öngörüyü adeta yok etmeyi hedeflemiş durumda. Cumhuriyetimizin kurucusu yukarıdaki gibi benim manevi mirasım akıl ve bilim diyor. Bilim, eğitimin aracı ve amacı  olması gerekirken 100. Yılda yönetenler akıl ve bilimi eğitim kurumlarından, ülkeyi yönetme anlayışlarından çıkarmaya çalışıyorlar.  Ama  ülkenin dinamik demokratik güçleri ülkenin bir Ortadoğu Ülkesi olmasına asla izin vermeyecektir. 
 
İZMİR MİTİNGİ
 
16 Eylül 2023 Cumartesi günü eşim ve arkadaşlarımla Özdere’den 775 Nolu İzban-metro  bağlantılı otobüsle “Laik eğitim, Laik toplum ve Eşit yurttaşlık ve ÇEDES’E Hayır”  mitingine katılmak için İzmir’deydik.  Çok sayıda kuruluşun birlikte düzenlediği ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğinin (YKKED)  de  omuz verdiği bu miting için şubelerimizden gelen çok sayıda arkadaşla miting alanındaydık. Yaklaşık 20 bin duyarlı insan eğitim alanında yaşanılanlara itiraz ederek laiklik olmadan demokrasinin, hukuk devletinin olamayacağını, emek hareketinin gelişemeyeceğini  sloganlarla dillendirdi. Eğitim-Sen Başkanı arkadaşımız Prof. Dr. Nejla Kurul mitingde yaptığı konuşmayla Madımak davasının düşmesine yönelik itirazını,  ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime sahip çıkıyorum) projesiyle okullara imam atanmasının yaratacağı sorunları ve eğitimdeki gericileşmeyi, piyasalaşmayı somut verilerle ortaya koydu.  ÇEDES, süslü ifadelerle kamuoyuna sunulan eğitimdeki gerici yapılanmayı öngören bir iktidar projesidir. Manevi danışman olarak imamların, vaizlerin okullarda değerler eğitimi   vermesi eğitime vurulan bir darbedir. Siyasal iktidar değerler eğitimini din eğitimi olarak algılama yanlışlığında. Evrensel değerler eğitimi, laiklik, demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük, doğa, çevre, dayanışma, kadın haklarının korunmasına öğretmek amacıyla verilen eğitimdir ve toplumsal barışa, empati kültürüne, farklılıklarla birlikte yaşamaya katkı sağlar.  Öğretmenlik Meslek Kanununda “Öğretmenlik, eğitim ve öğretim ile bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir”  şeklinde tanımlanmaktadır. İmamlar bu tanımın neresindedir? Ülkenin dinamik demokratik güçleri tehlikenin farkındaydı ve 28 Mayıs sonrası oluşan umutsuzluğu aşarak  miting alanında tüm bu eğitim politikalarına  hayır diyordu. Mitingde “Karanlığa hayır, Okullarda imam istemiyoruz, birleşe birleşe kazanacağız, parasız-karma laik-bilimsel eğitim” vurgulu sloganlar öne çıktı. Bu mitingin önümüzdeki süreçlerde demokratik güçlerin işbirliği anlamında önemli bir beraberlik olduğunun altını çizmeliyiz.
 
MİLLİ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN
 
28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası Türkiye’de maç tek kale oynanıyor. CHP’nin iç tartışmalara  yoğunlaşması nedeniyle  eğitimde  gerici talepler yoğunlaştı. Orta öğretimde imam hatip ve yüksek öğretimde kamu yönetimi  eğitimi alan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin son günlerde yaptığı ilginç açıklamalarla gündemde yerini aldı. Bakanın siyasal iktidar desteği ile çok hızlı akademik ve kamu bürokrasisinde hızlı yükselişi  basında  oldukça yer almıştı. Bakanın açıklamalarında eğitimdeki dinselleştirme ve  karma eğitim karşıtlığını   tümüyle imam hatip nosyonuyla  baktığı çok açık. Bakan,  oturduğu koltukta  Cumhuriyetin ışık saçan  Milli Eğitim Bakanları Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel’in görev yaptığını hiç unutmamalı. Onların yaşam öykülerini ve başarılarını  tekrar okumalı. Mustafa Necati döneminde 1928 yılında hayata geçen karma eğitimi kaldırmak için “kız okulları açacağız, talep var” diyor. Toplumun böyle bir talebi var yalanıyla imam hatipleri açtılar şimdi de kız okulları dayatması yapıyorlar. Seçim süreçlerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan öğretmen atamalarında “mülakatı kaldıracağız” sözünü vermişti. Sayın Bakan yaptığı son açıklamalarla “Mülakatı mülakat gibi yapacağız” ifadeleriyle mülakatı kaldırmayacaklarını ve aynı zamanda yıllardır yapılan mülakatların partizanca yapıldığını adeta itiraf ediyordu. Bakan, okullardaki öğretmenlerin  giysileri, öğrencilere  ücretsiz yemek vermeye karşı tutumuyla eğitim tarihinde ilginç şekilde yerini alacak. Zira bakanın eğitimdeki niteliği arttırmak adına, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini önleme adına bir çabası yok… 
 
Çocukların gelişim süreçlerini dikkate almadan, yani soyut işlem dönemine geçmeden  4-6 yaş öğrencilerini dinsel eğitim vermek amacıyla  medrese ve sıbyan okullarının sayısı her yıl artmaktadır. 2022 yılında yaklaşık 168 bin, 2023 yılında ise 208 bin öğrenci bu okullara devam etmektedir. Aşılamayan eğitim bakanı Hasan-Ali Yücel İstanbul’da 1901 yılında, dört  yaşındayken  İstanbul’da sıbyan okulunda  eğitim gördü.  Sonraki yıllarda bu süreci “Bir taraftan öğretme usulunun ilkelliği, diğer taraftan ne yaptığımızı ve ne okuduğumuzu hiçbir suretle bilmeyişimiz, küçük yaşta zekamızı ezmek, bilincimizi karartmak için yeterli sebeplerdi.” ifadeleriyle değerlendirmişti. Bu yorum,    günümüzdeki eğitimin dinselleştirilmesi, sıbyan okulu ve medrese  açmak için uğraşanlara  karşı pedagojik bir yanıttır.  “Zekanın ezilmesi”  demek çocuğun doğuştan getirdiği yetileri kullanamaması anlamına gelmektedir.
 
RAKAMLAR VE ANLAMLARI
 
Eğitimin dinselleştirilmesi ve eğitimin piyasalaştırılması  politikaları ülkedeki eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin daha da artmasına neden oluyor. Türkiye’de 2023 rakamlarıyla özel okul oranı yüzde 20, özel okula giden öğrenci oranı ise yüzde 9’a çıkmış durumda. Bu rakamlar kamusal eğitimin özellikle çökertildiğini gösteriyor. Veliler kamu okullarındaki liyakatsiz yönetimler, niteliksiz eğitim nedeniyle çocuklarını özel okullara taşıyorlar. Siyasal iktidar da özel teşvikler vererek bu okulları destekliyor. Özel okul öğrencilerinin üniversite giriş sınavlarında kamu okullarına göre daha başarılı olduğunu görüyoruz. Parası olanların eğitim hakkını gerçekleştirdiği bir ülkede asla adalet duygusu gelişemez. Siyasal iktidar okullar arası ayrımcılık yaparak imam hatip okullarının tüm gereksinmelerini karşılıyor, öğrencilerin bu okulları tercih etmesi için her şeyi yapıyor. 2023 rakamlarıyla imam hatip okullarının diğer okullara oranı yüzde 13.49’a ulaşmış durumda . Yine benzer şekilde her yıl İlahiyat ve İslami Bilimler fakültelerine yaklaşık 30 bin öğrenci  kayıt yaptırıyor. Bu okulları bitirenlerin diplomaları kamuda adeta işe girmek için bonservis işlevi görüyor. Siyasal iktidar bu politikalarıyla  Cumhuriyet kazanımlarını karşı olan kendisine uygun  geniş bir seçmen tabanı yaratıyor. Bu yaklaşımlar ülkenin kutuplaşmasını, eğitim politikalarıyla  iki farklı insan  yaratan ayrıştırıcı bir süreç ürettiği çok açık. Son olarak kadın voleybol milli takımının başarısı karşısında kendilerini kadın karşıtlığı üzerinden söylemleştiren gericiliğin hali bu ayrışmanın somut örneğidir. OECD’nin Eylül-2023’te yayınladığı bir raporda  lise eğitimine ayrılan harcamalarında 40 ülke arasında 38. sırada yer alıyor. Türkiye, Meksika ve Kolombiya gibi ülkeler öğrenci başına ortalama 5 bin dolar harcama yaparken OECD ortalaması 11 bin civarında.  Yine bir başka rakam verelim. MEB bütçesinin GSYİH oranına ayrılan pay 2013-2014 bütçesinde yüzde 3’ü geçerken 2022’de bu oran 2.4 düzeyine  düşmüş durumda.  Siyasal iktidar, deprem ve  Covid sürecinde olduğu gibi kriz anında ilk vazgeçtiği alan eğitim oluyor. Verdiğimiz rakamlar da  iktidarın kamusal eğitimi öncelemediğinin kanıtıdır.
 
CHP BU TARTIŞMALARIN NERESİNDE
 
Tüm bu süreçler yaşanırken CHP kurumsal olarak bu süreçlerde yer almıyor. İzmir mitinginde il genel kurulu nedeniyle herhalde kurumsal olarak yoktular.  14 ve 28 Mayıs özeleştirisi yapamayan, eğitimi öncelemeyen,  TBMM’ne eğitimci milletvekili taşıyamayan CHP eğitimle, ülkede yaşanan ekonomik kriz, hayat pahalılığı tartışmalarında adeta devre dışı. 28 Şubat sonrası iktidar eğitimi dinselleştirme adına  her şeyi yapıyor.  Menzil Şeyhi vefat ettiğinde şeyhe övgülerle selamlayan sağ partilere TBMM’ne taşıyan CHP il  kongrelerinde  ancak “blok ve çarşaf liste” tartışmalarıyla  ülke gündeminde yer alıyor. Dilerim ki CHP, kısa sürede kendine Cumhuriyet Eğitim Devrimine sahip çıkarak laik, demokratik, bilimsel eğitim duyarlılığını  net bir şekilde ortaya koyar. İzmir’de 16 Eylülde yapılan miting, bundan sonraki süreçlerde toplumsal muhalefetin  sokaklarda, meydanlarda yer alarak geleceğe dair umutları çoğaltacağı öngörülüyor. Hayat boşluk bırakmıyordu. 
 
SONUÇ
 
Türkiye son yıllarda tümüyle sosyal eşitsizliklerin-adaletsizliklerin  yaşandığı bir ülke oldu.  Ülkenin en zengin yüzde 20’lik kesim ulusal gelirin yüzde 56’sını alırken geriye kalan 80’lik dar ve sabit gelirli kitle toplam gelirin yüzde 44’ni  alıyor. Gelir dağılımındaki bu büyük eşitsizlik eğitim alanına çarpan etkisi yaparak etkilemekte, eğitim alanında büyük eşitsizlikler üretmektedir. Eğitim hakkı hayata geçmemekte, laik-bilimsel eğitim büyük sekteye uğramaktadır.   Eşitsizlik üreten bu politikalar  ülkenin  geleceğini tıkamaktadır. Bu durum sürdürülebilir, rasyonel bir yaklaşım değildir. Köy Enstitülerinin kuramcısı, uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç, laik eğitimin önemini “…
 
Bütün bu işler, hurafeyi bilmeyen; talihini kadere bağlamayan, dinsel inançlardan ümit beklemeyen; buna karşılık iradesine ve iş yapma gücüne güvenen, hiçbir hareketinde ve düşüncesinde darlaşmayan, iyi fikir nereden gelirse gelsin onu saygıyla karşılayan, göğsünün altında her zaman vicdan denilen bir Allah taşıyan, laik yurttaşlarla yapılabilir. İşte o zaman hem modern canlı bir millet, hem de gerçek aydın yurttaşlar yetiştirilmiş olur.” ifadeleriyle günümüze adeta ışık tutmaktadır. Öğrencilerimize ve öğretmenlerimize yeni öğretim yılında başarılar diliyorum. Ülkemizin aydınlık geleceği adına akıl ve bilimden yana, kamusal nitelikli eğitimden, Cumhuriyetten, demokrasiden, emekten, hukuk devletinden  yana tüm demokratik güçlerin dayanışmasını hayat dayatmaktadır. Ne dersiniz?