“Küfür bir terapi bileşenidir.”

Erdil Ünsal 12/10/2021 - 10:00:50

 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatı ve Sosyal Haklar Derneği Çocuk Hak İhlalleri Koordinatörü olarak bilinen Avukat Tuba Torun Fenerbahçe Stadı ile ilgili yaptığı açıklamaları tartışma konusu oldu. Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun şehir dışına taşınmasını talep eden Torun’un “şehrin ortasında stad olmaz” sözleri sarı lacivertli futbolseverlerin tepkisini çekti.
 
Avukat Tuba Torun’un dediği gibi, Stad şehir dışında olmamalıdır. İşsiz gençler, ailelerinden aldıkları harçlıktan stad giriş ücreti, yol parası kaldıysa kalan para ile sadece simit yiyerek ve kola içerek maç izleme durumunda kalmaktadır. Şöyle ki, stadlar işsiz olsun olmasın gençlerin uyuşturucu kullanmaya, hırsızlığa ve dolandırıcılığa yönelmesi yerine, futbol ve basket maçlarına gitmeleri onları bir anlamda kötü alışkınlıklardan uzak tutmaktadır. Örneğin Portekizli diktatör Salazar; Lizbon Stadyumu için, “Bana on binleri uyutacak bir beşik yapın” demiştir.
 
İşsizliğin, usta ve işverene olan kızgınlığın verdiği sıkıntıyı maçlarda küfür ederek deşarj olmalarının bir terapi etkisi yarattığı dikkate alınmalı ve bir gerçek olarak kabul edilmelidir.
 
Zaten stad giriş ücreti, yol parası ve simit paralarını (kokoreç demiyorum) ailelerin parasal desteği ile zor karşılayan işsiz olsun olmasın bu kadar gencin şehir dışı stadlara yönlendirmek özellikle işsiz işten çıkarılmış ailelerin harçlık masraflarının daha da arttıracaktır.
 
Ülkede stadyumların dolması toplumun ne kadar yalnız bırakıldığını işsizliğin ne kadar arttığını göstergesidir. TFF başkanının birinin Ziraat Bankasına olan 758 milyon dolar kredi borcunu ödemek yerine, Pandora belgelerinde yurtdışı offshore parasının olduğu açıklanması. Diğer yeni başkanın da 5 yandaş ihaleciden biri sayılması, taraftarın statta küfürle deşaj olmasının bir diğer göstergesi olmasını gerektirmektedir.
 
Kültür Endüstrisinin önemli bir bileşeni olan futbolda,ex futbolcu yeni teknik direktör  Emre Belezoğlu ile Sergen Yalçın’ın gençlere örnek olması gerekirken, hakeme küfür etmelerinin kaynağı çocukluktan gelmektedir.Büyüklerinin  bir marifetmiş gibi, “ Hadi amcana bir küfür et” kültürsüzlüğünün, eğitimsizliğinin doğurduğu  küfür  sokak kültüründen etkilenmektedir.
 
Tv lerde spor yorumcularının söylemleri özellikle işsiz gençleri etkilemektedir. Bir tv spor yorumcusu olan E. T. nun tv de bir seyircinin GS li futbolcu Drogba’yı maymun yerine koyarak sahaya muz atmasını yanında bulunan diğer spor yorumcusunu yere yatırarak karikatüre etme gösterisi gençliğe kötü örnektir. Böyle bir canlandırma yayınlayan bir Tv İngiltere’de yoktur. Futbol yorumcusu E. T. ’nun Habertürk kanalında Muz yedirme işlemini özel olarak tv kanalının  sansürsüz yayınlanması seyircinin ve taraftar seyircisinin nasıl hafife alındığının göstergesi olmuştur.”
 
Burada bir endüstriye dönüşmüş olan futbol, artık sıradan bir spor değil; uğruna insanların birbirini öldürdüğü ve büyük patronların milyar dolarlar kazandığı bir yaşam alanını ifade ediyor. Özellikle erkek bireyleri (çocukluk yıllarından başlayarak)etkisi altına alan endüstriyel futbol, kişi üzerinde yıpratıcı etkiler yaratıyor. Bu yıpratıcılığın farkında olmayan ve bir süre sonra tutarlı bir mantıkla açıklanamayan davranış kalıplarına sahip olan ve tuttuğu takım için gereksiz duygusal salınımlar sergileyen birey, endüstriyel futbolun kurbanlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Futbol endüstrisi de, efsunladığı bireyler arasında kaçınılmaz olarak ortak bir kültür ve insan tipi yaratıyor.
 
Sporun, bireyin toplumsallaşmasına yaptığı katkı, bir anlamda, bir kültür unsuru olarak yalnızca (gol, sayı, puan olarak) skor değil; çok daha fazlasıdır. Bir ülkede, bir spor dalının diğerlerinden daha çok ilgi görmesi ve medyada daha geniş yer bulması elbette yanlış değildir. Ben yaptım oldu kuralsızlığı ve umarsızlığı yanlıştır. Amatörlük ve amatörler unutulmuştur. Oysa sporun özü, profesyonelleri izlemek değil; amatörce spor yapmaktır. Türkiye’de, ekonomide ve sosyal hayatta görülen çarpıklıklar sporu da etkilemektedir. Spor ve sporcu üzerinden prim yapmayı düşünen, uluslararası başarıları siyasal ranta dönüştürmeye çalışan bir anlayış vardır. Bu da TFF oligarşisi sebebi ile önlenememektedir. Toplumsal normlarca belirlenen “anlamsız” düşünce ve davranış kalıplarına boyun eğildiği andan itibaren, “ilericilikten” bahsedilemez. Nitekim, 84 milyonluk bir ülke bırakın bir Norveş kadar futbol oynamayı bilen futbolcu yetiştirilmesini, Milli Takıma kaptan olmuş B.Yılmaz’ın 18 alanı içinde kendini sahtekarca yere atarak hakemden penaltı dilenmeye bir Milli Takım oyuncusunun gerek duymaması gerekirdi.