Seçimden buyana hayli zaman geçti. Seçim öncesine bakıyorum da değişen bir şey yok.
Oysa öyle ciddi ve hayati sorunlarımız var ki, hemen çözümü gerekiyor. Kaybedecek zamanımız, öyle bir lüksümüz olamaz. Siyasi havada yumuşama görülebilir. Ama milletin yaşamında, dertlerinde, öfkelerinde ve ülkenin nereye gittiği endişelerinde en küçük bir yumuşama yok. Aksine daha da kabarıyor ve köpürüyor tepkiler.
Liderlerin (dostlar alışverişte görsün) ziyaretleri, tebrikler, teşekkürler filan tatmin etmiyor milleti. Keskin kararlar, yanlışlardan inat ve ısrardan geri dönüşler, havanda su dövmek yerine ihtiyaç duyulan yasaları görmek istiyor milletimiz. Radikal kararlar bekliyor artık. Öyle torba kanunlarla, keyfe göre yönetimlerle, gözbebeğimiz olan kurumları tanınmaz hale getirmelerle, başımıza nelerin geldiğini gördük. Süratle silkelenip toparlanmamız gerekiyor.
Bunu sağlamak için önce yanlışları görüp kabullenmemiz lazım. Ülkeyi betonlaştırmanın, ihtiyaç duyulmayan yatırımlara yönelmenin ve ayağımızı yorganın dışına çıkartıp, paramızı eritip pul etmenin dışında yapılanları söylemek zor. Aslında milleti ayrıştırıp, ötekileştirip, sağlam dokumuzu çözüp, geleceğimizi feci şekilde tehlikeye attık. Dindar ve kindar bir nesil yaratacağız diye yola çıkanların, bizi getirdikleri acıklı uçurumu şimdi daha iyi fark ediyoruz. Hele seçimden sonra getirmeye ve dayatmaya çalıştıkları eğitimde değişiklik zihniyeti ve Anayasa’yı değiştirme hevesleri, seçim sonrası beliren umutları da yok ediyor.
Bu kafalarla, bu kadrolarla, bu aydınlığa kapalı modellerle Türkiye’yi nasıl düze çıkaracağız? Nasıl düze çıkacağını herkes biliyor ama siyasetçilerin bilmeze yatmaları işi zorlaştırıyor. Siyasetçiler Türkiye’nin kapısına dayanmış ve gırtlağına sarılmış olan sorunlara duyarsız ve ilgisiz kalmıyor gibi görünüyorlar ama sadece siyasi hesapların ve çıkarların peşinde koşuyorlar. Çok üzücü bir durum ama önümüzde duran fotoğraf bu işte…
Siyasetçiler bu fotoğrafı düzeltmekte ve ülkeyi esenliğe taşımakta kararlıysalar eğer, yapacakları ilk iş laik Anayasamıza sadakat gösterip, dinle devlet işlerini hemen birbirinden ayırmak olmalıdır. Yapılacak ikinci ve çok önemli icraat da, tarikat ve cemaatlerin süratle kontrol altına alınması, devletle ilişkilerinin acilen kopartılması, gerekirse kapatılmasıdır. Bir başka önemli husus da, içimize çeşitli gerekçelerle sokulan ve ülkede ciddi bir huzursuzluğa ve güven sorununa yol açan, ne idüğü belirsiz 15 milyona yakın yabancının da toplumdan temizlenmesi ve geldikleri yere iade edilmesidir.
Ardından Türkiye’yi fabrika ayarlarına döndürmek gerekiyor. Devlet Planlama Teşkilatını hemen kurmamız lazım. Ülkenin ne kadar memura, işçiye, çalışma bina ve alanlarına, ne kadar güvenlik personeline, ne kadar yargı, eğitim ve öğretim kadrosuna ihtiyacı var? Aklınıza ne gelirse her şeyin yeniden planlanması lazım. Devleti gereksiz personelle, liyakatsiz ve vasıfsız, üstelik de yandaş memurlarla şişirdik. Her sokağa bir Üniversite açtık. Geçmişin ortaokul seviyesinde mezunlar vererek, gençlerimizi diplomalı işsiz haline getirdik. İhtiyaç duyulmayan mesleklerde Üniversiteli yetiştiriyoruz. Oysa toplumun ihtiyacı olan meslek mensuplarını göremiyor, bulamıyoruz piyasada.
Yaptığımız en büyük yanlışlardan biri de tembel, üretmeyen, oturduğu yerde devlet tarafından beslenen büyük bir nüfus yaratmamızdır. Yaşlıya maaş, torununa bakan nineye maaş, doğuran kadına maaş, engelli çocuğuna bakan anneye maaş, her doğana süt parası, işsizlere işsizlik maaşı, ohhh ne ala memleket. Böylesi dünyanın en zengin devletlerinde de yok, en sosyal devletlerinde de… Hele köylerimizi mahalle haline getirip, üreten köylüyü de şehirliye çevirince, olanlar oldu işte. Artık bugün köylerde neredeyse üretim kalmadı. Çiftçiliği de bitirdik, tarımı da bitirdik, bitirmediğimiz ne kaldı acaba söyler misiniz?
Dinimize de zarar verdik. Din adamlarını da hem siyasette kullandık, hem de yaşamlarını düzeltiyoruz diye, onlara öğretmenin ve polisin üzerinde maaşlar verdik. Gereksiz yerlere çok büyük ve cemaate muhtaç camiler yaptık.
Dünyanın en mütevazı olması gereken din adamlarının yaşamlarını, milleti rahatsız edecek çizgiye çıkarttık. Yapılan yanlışların hangi birini sayayım. Paralar bitti ya, şimdi tasarruf yapacağız. Tasarrufa Cumhurbaşkanlığı külliyesinden, Meclis’ten, devlet dairelerinden başlamadıkça, sonuca gidemeyiz ve attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmez. Öyle sadece makam otomobilleriyle filan olmaz tasarruf. Devlette tepeden tırnağa bir tasarruf gerekir ki hedefe gitsin.
Yazıya son noktayı koymadan önce, başta emekliler olmak üzere geçim darlığı çeken ve açlıkla boğuşan milyonların beklentisini boşa çıkarmamalı ve işe buradan başlamalıyız ki, toplumdaki tepki isyana dönüşmesin. Bir başka beklentimiz de, muhalefet lider ve kadrolarının havanda su dövmek yerine, çözüm bekleyen bu köklü ve ciddi dert ve sorunların üzerine kararlılıkla yürümeleri ve erken seçim konusundaki (erken) kararlarını bir kere daha gözden geçirmeleridir.