Putperestlik tanımı: “Doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne tapımı” olarak açıklanmaktadır. Putperestlik farklı şekillerde tanımlandığı ve farklı çeşitleri olduğu gibi aynı zamanda “paganizm” ile denk biçimde kullanılmıştır.
Roma döneminde şehirlerde yayılan Hristiyanlığın köylüleri etkileyememesinden dolayı, Hristiyanlık dışında kalan inançlar “pagan” olarak adlandırılmıştır. Bilimsel olarak ispatlanmamış olsa da geçmişte insanlar Gök Tanrı Tengri’ye, Odin’e ya da Thor’a, Amon-Ra’ya, Zeus’a, Afrodit’e taptıkları bilinmektedir. Eski insanları Güneş’e, Zeus’e taptılar diye şimdi suçlaya bilir miyiz?
O zamanki inançlar öyle imiş.
Japonya, putperest ve peygamber gönderilmemiş ve dini kitabı olmayan bir ülke… Ama, Müslümanlarla ortak yanları bulunmakta. Namaz kılma, oruç tutma, eve girerken ayakkabı çıkarıp girme ve erkeğine geyşa kadın hizmeti verilen bir ülke. Ama, bir yandan da gelişmiş çağdaş teknoloji üretmekte. Bizde de evde ayakkabı ile gezilmez. Osmanlı’nın hareminde kadın bulundurma. Güneş kültüne sahip putperestlerin ibadetlerinden biri de namaz vakitlerini güneş zamanlı ayarladıkları gibi oruçlarını da güneşin doğuş ve batışına göre ayarlamaları İslamiyet’le benzerlik taşıyor. Arap yarımadasının, İslam dinin yayılması için uygun olan konumunu için din adamlarının bir kaçı şöyle demektedir. Üç kıtaya yakındır ve dönemin medeniyet merkezleri ile temas halindedir. İkinci bir nokta, Avrupa’da ehli kitap dini Hıristiyanlık hâkimken, bu bölgelerde büyük bir ahlaki çöküntü vardı. 6-9 yaşında çocukla evlilik, kadını 2. sınıf sayma, dövme şiddet, ırza geçmenin affedilir olması gibi ahlaki çöküntü içerisinde olan bir İslam’a bir vahi gelmesi mümkün değil diye yanıt şöyle. “Peygamberimiz neden sadece Arap yarım adasına gönderildi sorusu anlamsızdır. Soruyla ilgili dikkat etmemiz gereken iki temel nokta daha vardır. Birincisi, peygamberimiz başka bir yere gönderilseydi, gene aynı soru sorulacaktı. İkincisi ise bu sorunun cevabını veremezsek bile, buradan İslam dini aleyhine hiçbir sonuç çıkmayacağıdır.
Japon Müslümanları Birliği Başkanı Dr. Halid Galluş, Japon’ya gibi puta tapan ülkede sürekli şunu soruyorlar. “Ey Müslümanlar, İslâm’ın bu sonsuz nurunu bize getirmekte neden bu kadar geciktiniz? Bizim komşularımıza bizden çok evvel geldiğiniz halde, meselâ Çin’e, Endonezya’ya, Filipinler’e, Malezya’ya çok seneler önce dininizi getirdiğiniz halde, bize neden gelmediniz?”
Yaratıcının Japonya’ya peygamber indirmemiş olmasını otorite kişiler, Afrika ülkeleri ve Avustralya’ya peygamber inseydi oralarda Arapça yazı olmamasından, İslam dininin batıya yayılmasının güç olabileceği gibi savlar ileri sürülmektedir. Ayrıca, doğruysa, İslamiyet’in Japonya ve Güney Kore gibi ülkelere yayılmamış olmasına, bu ülke insanlarının çekik gözlü, alfabelerinin resim şeklinde yazılır olmasına, Arapça kadar kolay okunur ve anlaşılır olmamasına bağlayanlar çıkmaktadır. Diğer yandan “yaratıcı Arapça mı biliyordu da Arap yarımadasına peygamber gönderdi? Halk Arapça anlamadan okuyup üflemesine ne denir?” diyenler de olmuştur. “Bizde gündeme getirip tartışan yok ama Japonya deprem sonrası Tsunami gibi o kadar büyük bir felâket yaşadılar, görüntülerde başı kesik tavuk gibi sağa sola saldırırcasına koşuşan yok. Salya sümük ağlaşıp nerede devlet? Yardım isteriz, şunu isteriz, bunu isteriz diye cazgırlık eden yok. Yardım dağıtım noktalarına saldıran yok. Raflarında çok sınırlı miktarda mal kalmış olduğunu bilmelerine karşın, dükkânlar önündeki kuyrukları bozup da cam çerçeve kırarcasına kapılara saldıran da yok. Ahlâklı olmak için asgariden bir adet peygamber bir adet de din kitabı gerekmediğini uygulamalı olarak gösterdiler. ”Gerçekten, peygambersiz ve kitapsız Japon toplumu nasıl bu kadar üst düzey insanî nitelikler gösterebiliyor. Bir uzmanın açıklaması da şöyle; “Japon ahlâkı, günah ve günah anlayışından kaynaklanan korkuya değil, çevreden utanma temeline, örf ve geleneğe dayalı asla vazgeçmedikleri aile terbiyesine dayanır.”
Sanılır ki Kur’an’da yazılı olanların tümü Muhammed tarafından getirildi. Görüyoruz ki İslam’ın ve Kur’an’ın getirdiği yeni bir şey yok. Zekât ve sadakaya varana kadar hepsi putperestlerde de mevcut. Putperestlerde olmayan, melek, kıyamet, ahiret, cennet, cehennem Yahudilerde ve Hristiyanlarda da aynen izlenmekte. Araştırıldığında görülür ki, 3 kitaplı din (Tevrat, İncil, Kur’an) Sümer efsanelerinden, mitolojisinden everildiği için aynı bölgeden çıkmış. IŞİD ve Boko Haram gibi terörist örgütler Müslüman oldukları halde 10 Müslüman ülkenin 9’unda kendi din kardeşlerini kesmektedirler. Üstelik bu kanlı öldürmeler İncil, Tevrat ve Kur’an kutsal kitaplarının doğduğu Orta Doğu Bölgesinde meydana gelmektedir. (Kyn: Doç.Dr. Ali Osman Ateş,) Günümüzde ateist toplumlar da mevcut. Çek Cumhuriyeti’nin git gide ateistleştiğini, Prag şehrinin kötü olaylardan uzaklaştığını, toplumun sanata ve bilime yöneldiğini Habertürk gazetesi yazdı. Hiç olumsuz bir olay olmuyormuş. Yani inanç olmadan da düzgün bireyler olunabilir. Günümüzde, Putperestlik, Agnostik (bilinmeze inanma) ve Ateist (dinsiz) lik de bir nevi inanç şekli. İnançların tartışılmadığı bir dünyada yaşamak maalesef mümkün görünmüyor. İlk başta olması gereken düzgün bir bireyin sağlam bir akla, vicdana ve hoşgörüye sahip olması, yaşantısının mutlaka iyi geçmesini sağlar. Putperestlik, Agnostik (bilinmeze inanma) ve Ateist (dinsiz) de bir nevi İslamiyet ve Hristiyanlık gibi bir inanç şekli. Daha iyi bir hayat yaşama olanağı her zaman vardır. Yeter ki, insanlar mezhep kavgasından ve cehaletten kurtulup, birbirlerinin inancına saygı duysunlar.