Aralık 2020’den beri başkanlığını yaptığım Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) adına tanıklıklar ve arşivlere dayalı olarak “Pamukpınar Aydınlığı” adını vereceğimiz kitap hazırlığı içindeyiz. Bu süreçte 1943-1948 yılları arasında Pamukpınar Köy Enstitüsü öğrencisi olan ve 1 Eylül 2017 tarihinde aramızdan ayrılan yazar, edebiyat araştırmacısı, akademisyen, dil sevdalısı Cumhuriyet aydını Sayın Emin Özdemir’in değerli kızı Sayın Prof. Dr. Özlem Kumbasar ile de iletişimimiz oldu. Özlem Hoca bana Özdemir Hoca’nın Basın Yayından öğrencisi Sayın Hatice Aydoğdu’nun hazırladığı “Göğüne Sığmayan Bulut Emin Özdemir “ kitabını iletti. Sayın Emin Özdemir tüm özyaşamının yer aldığı söyleşi kitabında Pamukpınar ile ilgili çarpıcı gözlem ve değerlendirmeleri yer alıyor.
1931 yılında Erzincan-Kemaliye’nin yoksul bir köyünde dünyaya gelen Emin Özdemir gezici başöğretmen başkanlığında enstitüye öğrenci arayan bir ekibin seçimi ve sonra enstitüye çağrılmasıyla, yoğun kış koşullarında zorlu bir yolculuktan sonra Pamukpınar’a ulaşır. Kaydını eğitimbaşı Osman Yalçın yapar. Özdemir o günü “Sıra bana geldi. Sarışın ve mavi gözlü bir adam, tepeden tırnağa bana baktı. Ben titriyorum, heyecanla soğuk birbirine karışmış. Sorduğu sorulara dişlerimi birbirini vurarak yanıt veriyorum. Adın ne, niçin geliyorsun gibi sorular sorduktan sonra burada şartlar çok ağır, yatakhane soğuk, sınıf soğuk, tarla ekeceksiniz, duvar öreceksiniz, yalnız ders görmeyeceksiniz, bunları iyice biliyor musun? Bunlara dayanabilecek misin? Burada senin hemşerin bir öğrenci varsa onunla konuş, öğren o şartları. Eğer bunlara katlanabilecek durumdaysan, kaydedelim seni dedi. Ben başladım ağlamaya… Bu adam, adam diyorum, sonradan anladım ki eğitimbaşımız Osman Yalçın, müdürden sonra gelen adam. Eğitimbaşı diye bir unvan vardı: Öğrencilerle çok yakından ilgilenen biri” ifadeleriyle aktarır. Emin Özdemir, kayıt aldıktan sonra hamama götürüldüklerini, kalın beyaz urba, ayakkabı verdiklerini ve ertesi gün derse başladıklarını belirtiyor. O günün izlenimlerini de “Biraz böyle havaya girer gibi oldum. Artık üşümem durdu, üşümüyorum artık. Tarlaya ayrık toplamaya götürdüler. Traktör toprağı sürüyor, arkasından biz ayrık topluyoruz” şeklinde ifade ediyor.
Emin Özdemir, enstitülerle ilgili olarak “Düşünüyorum da, Köy Enstitüleri üzerine çok şey söylendi, övülecek de çok şey söylenir, yerilecek de çok şey söylenir. Benim gibi 12 yaşındaki bir çocuğun sırtında taş taşımasını, ayrık toplamasını eleştirenler var. Ama o olmazsa ben olmazdım, ben okuyamazdım, buraya gelemezdim.” diyerek yaşamındaki enstitü gerçeğini ifade eder. Özdemir, devam ederek “Hayatta takım elbise giymemişsin, takım değil, ama boz bir asker urbası. Yan cepleri geniş, kalın bir ceket, pantolon, iç çamaşırı. Düşünün ki top top yamalı şalvardan çıkıyorsunuz pantolon giyiyorsunuz, cizlavet lastikten çıkıyorsunuz postal giyiyorsunuz” diyerek yaşamındaki değişikliği aktarır. Özdemir Pamukpınar Köy Enstitüsünde eğitimin karma olduğunu, sınıfların 25-30 kişiden oluştuğunu, her sınıfta kız öğrencilerin de olduğunu söyleyerek “Köy Enstitülerinin ruhu, denilebilir ki, Cumhuriyetin temel eğitim felsefesini bütün boyutlarıyla içeriyordu. Biliyorsunuz, temel eğitimin, Cumhuriyet eğitiminin ana boyutlarından biri de ayrımsızlıktı. Kesinlikle söyleyeyim, karma eğitim hem köylü çocuklarının birbirine karşı davranışlarındaki sertliği gideriyor hem de muhatabının karşı cinsten biri olduğunu hissettiriyordu.” ifadeleriyle enstitülerdeki eğitim ve Cumhuriyet ilkeleriyle arasındaki ilişkiyi yorumluyor.
Emin Özdemir Pamukpınar Köy Enstitüsü müdürü Şinasi Tamer ile ilgili olarak “Köy Enstitüsü müdürlerinden önde gelenlerden biriydi. İsmail Hakkı Tonguç’un yakın çevresinde yer alanlardan, onun ekolündendi” yorumunu yapar. Enstitüdeki derslerle ilgili olarak derslerin kültür dersleri, iş dersleri (zanaat, tarım) olarak iki grupta ifade edilebileceğini belirterek kültür dersleriyle ilgili “Sınıflar ilerledikçe bunlara toplumbilim, ruhbilim, öğretmenlik dersleri ekleniyordu. Ama Köy Enstitülerinin en büyük eksiği sorgulayan felsefe dersinin olmamasıydı.” diyerek bir eksikliğe işaret eder. İş dersleriyle ilgili olarak tarım, dülgerlik, demircilik, balıkçılık, yapı bilgisi gibi temel derslerin olduğunu belirterek “Köy Enstitülerinin temel felsefesi, bilimle eli işletme esası üzerine oturtmasıydı, amaç buydu” değerlendirmesini yapar. Emin Özdemir, Pamukpınar Köy Enstitüsünün kuruluş sürecinde kütüphanesinin çok zengin olmadığını, kütüphaneye o dönemde çıkan bütün kültür, edebiyat dergilerinin geldiğini belirterek “ Bir de Milli Eğitim Bakanlığının çıkardığı, o hümanizma ruhunu taşıyan dünya klasikleri, hem doğu klasikleri gelirdi. Bunlarla tanışırdık biz. Yıldızeli’nde Halkevi Kitaplığı vardı, çok zengindi. Yıldızeli’ne topluca indiğimiz zaman, ben doğru Halkevi’ne giderdim” diyerek yararlandığı kütüphaneleri bize anlatır.
Pamukpınar’da başarılı bir öğrenci olduğunu ve en yüksek notları Türkçe dersinden aldığını belirten Özdemir “Köy Enstitülerinde kitabın yeri ekmekten önce gelirdi benim için” değerlendirmesini yapar. Özdemir, Köy Enstitülerinin modern köy koşullarında olmasını enstitülerin kuruluş amacının köyden aldığını köye göndermek olduğunu eğer öğrenci burada köy yaşamının koşullarından uzaklaşırsa, tanımazsa onu, eski öğretmen okulları gibi, o zaman gittiği köyün koşullarına ayak uyduramayacak, yine eski öğretmen tipinin ortaya çıkacağını belirterek açıklıyor. Enstitü eğitimine bu pencereden bakarak “Onun için hem kültür hem de iş dersleri bu durum göz önüne alınarak yapılıyordu. Yani bir ayağımız köyde, bir ayağımız işliklerde, bir ayağımız da ders kitaplarında. Böyle bir üçgen düşünün, bir üçgenin bir köşesi iş, bir köşesi kültür, bir köşesi köy koşullarının içinde yaşamak” ifadeleriyle yorumluyordu.
Emin Özdemir Hoca, Pamukpınar’da dördüncü sınıftayken Tonguç ile karşılaşmasını “Bir gün hiç unutmam, Araftaki Ruhlar’ı okuyorum, cebimde taşıyorum. Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç gelmiş. Yatakhaneye mi gidiyordum, başka yere mi gidiyordum, bilmiyorum. Tonguç, kaldığı odanın balkonuna çıkmış. Beni gördü, çağırdı, “Cebinde ne var” dedi. “Kitap var” dedim, cebimden çıkartıp gösterdim. Baktı böyle yüzüme “Araf ne demek ?“ dedi. Allahtan dini dini şeyleri anımsıyorum ve yanıtladım.” Tonguç devam ederek “Aferin” der. Özdemir’in başka neler okuduğunu sorar. Özdemir Hoca, Köy Enstitüleri olmasaydı, bizlerin okuma olanağı yoktu diyerek enstitülerin birer uyanış yuvası olduğunun altını önemle çizer. Köy Enstitüleri, toplumsal bağlamda, bir tür aydınlanmanın, aydınlanma ruhunun ilk ocakları ilk adımlarıydı değerlendirmesiyle “Köy Enstitüleri Cumhuriyetin köydeki soluğuydu” ifadesini kullanır.
Çok sayıda eser bırakarak 86 yaşında aramızdan ayrılan Emin Özdemir Öğretmen önce Pamukpınar Köy Enstitüsünde sonra Fakir Baykurt’un “Yoksullar Üniversitesi” diye tanımladığı Gazi Eğitim Enstitüsünde kanatlanmış bir halk çocuğudur. Amerika’da eğitim ve sonra Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulunda öğretim görevlisi ve Türk Dil Kurumundaki çabaları ve edebiyatımıza, Türkçemize yaptığı katkılar asla unutulmayacaktır. Anısına saygıyla… Sayın Özlem Kumbasar Hoca’ya ve kitabı hazırlayan Sayın Hatice Aydoğdu’ya teşekkürlerimle…
Kaynak: Aydoğdu Hatice (2017), Göğüne Sığmayan Bulut Emin Özdemir Kitabı, Akılçelen Kitaplar, Ankara