11 Mayıs 2019 Cumartesi günü sabah erken saatlerde arabamla Datça yollarındaydım. Doğa, baharın tüm cömertliğini sunuyordu. Renklerin senfonisini izleyerek mavi ve yeşilin tüm tonlarını, kokularını hissederek Datça’daydım. UKKSA kurucusu Sevgili Nevzat Metin davet etmişti. Datça-Yakaköy’de Gülsen Tuncer, Osman Şahin ve Öner Yağcı ile birlikte Köy Enstitülerini konuşacaktık. Yakaköy’e vardığımda heykellerle donatılmış, cıvıl cıvıl bir akademi ortamı karşıma çıktı. On günlük bir çalışma için ülkenin her bir köşesinden gelen 13 mozaik sanatçısı imece ile bir yapıt üretiyorlardı. Mozaik işliğinde çalışan sanatçıları görünce akademi ortamının yaratıcılığını saygıyla selamladım. Burası bir enstitüydü, aydınlanma okuluydu adeta.
Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi (UKKSA), Knidos antik kenti yakınında Datça yarımadasının batısında bulunan Yakaköy’de 2007 Aralık ayında açılır. İlerici siyaset kurumu ve sanat dünyasında yıllar içinde kendini var eden Nevzat Metin, yaşamının tüm birikimini sanatın yaratıcılığına aktarır ve sanat dünyasının ürettiği imece ile UKKSA’yı yaratır.
Eski bir okul yerleşkesinde düşlerini hayata geçiren Nevzat Metin, her yıl yüzlerce etkinlikle binlerce sanatçıyı akademide ağırlar.
Atölyeler, misafirhaneler, bir kafe ve sohbet için bir avluya sahip akademi yıl için Türkiye ve dünyadan yüzlerce sanatçı resimden heykele, seramikten cam sanatına yüzlerce eser yaratıyor, sanat şöleni üretiyorlar adeta…
Sanatçılar tarafından akademide üretilen eserler akademiye bağışlanarak akademinin ayakta kalması sağlanıyor. Yıl içinde Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce öğrencinin gelerek eğitim aldığı akademi bir antik kentin yakınında insan yaratıcılığını ortaya çıkaran bir işlevselliğe onurla imza atıyor.
Akademi, Kocadağ’ın eteklerinde, badem ağaçlarıyla donatılmış eski ilkokul yerleşkesinde kurulmuş. Okulun öyküsünü merak ettim hemen. İki sınıflı okulu ve öğretmen lojmanını 1945 Kızılçullu Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen Muzaffer Pilavcı ve köylüler imeceyle yapmışlar. Pilavcı Öğretmen okul inşaatı öncesi bir yıl evlerde ders yapar. Akademi bahçesinde enstitülü öğretmen Muzaffer Pilavcı’nın emekli öğretmen oğlu Akın Pilavcı ile tanıştım. Onun aktardığına göre Muzaffer Öğretmen “Köy Enstitüsü beni aydınlattı, ben de köyümü aydınlatacağım” heyecanı ile emekli olduğu 1977 yılına kadar köyünde öğretmenlik yapmış.
Bir başka mahallede yeni bir okul yapılınca ve taşımalı eğitim devreye girince Pilavcı Öğretmenin köylüler ile birlikte yaptığı okul 1990’da terk edilir. 1992’de köyün kültürel mirası olan okul yerleşkesinde gerekli yasal işlemleri yerine getirilerek akademi (UKKSA) kurulur. Köy Enstitüleri kavramı ve ürettiği algıyla akademi algısı örtüşmüştü. Pilavcı Öğretmenin köylülerin imecesi ile ürettiği mekanlar ışık saçmaya devam ediyordu.
Saat 17.00’de Akademinin bahçesindeydik. Konuşmacıların kitapları masalarda imza bekliyordu, atölyede çalışan sanatçılar balkondan paneli izliyor, ortadaki sandalyelerde Datça’dan, Palamutbükü’nden, köyden gelen arkadaşlarımız ve güler yüzüyle Datça Belediye Başkanı sevgili Gürsel Uçar vardı.
Panel başlarken ise balkonda sevgili Can Yücel’in sanatçı eşi Güler Yücel tekerlekli sandalyesinden bizlere gülümsüyordu. Panelin yönlendiriciliğini tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer yaptı. Köy Enstitülerinin neleri başardığını, nasıl kurulduğunu özetleyen Tuncer ilk sözü Prof. Dr. Kemal Kocabaş’a verdi. Kocabaş sözlerini bu yerleşkede imece ile ilkokulu yapan Pilavcı Öğretmene selamlayarak başladı. Enstitü eğitim sisteminin ülke gerçeklerinden ve ihtiyaçlarından yola çıkarak hazırlandığını ve bu anlamda işlevsel olduğunun altını önemle çizdi. Son on yılın YGS ortalamaları ve PISA sonuçlarını yorumlayarak 2019 yılında eğitim sisteminin dibe vurduğunu, tüm niteliğini kaybettiğini, eğitimin piyasalaştırıldığını, dinselleştirildiğini ifade ederek eğitimin bir hak olmaktan çıktığını ifade etti. YKKED genel başkanı sözlerini Yücel, Tonguç ve tüm enstitülü öğretmenleri selamlayarak tamamladı. Panelde daha sonra yazar Öner Yağcı söz aldı. Tonguç’un yaşamından örnekler vererek enstitüleri ve kazanımlarını anlatan Öner Yağcı sözlerini Ahmet Arif’in “Anadolu” şiirini okuyarak tamamladı. Son söz Dicle Köy Enstitüsü girişli Dicle İlköğretmen Okulu çıkışlı yazar, senarist Osman Şahini’deydi. Osman Şahin konuşmasında Cumhuriyet tarihinden örnekler vererek başladı, Dicle Köy Enstitülü yılları ve Türkiye’de despotik karanlık dönemlere dair yaşadıklarını esprilerle anlattı.
Panel sonrası izleyiciler de söz alarak konuşmacılara sorular sordular. Balkonda tekerlekli sandalyesinde paneli izleyen sevgili Güler Yücel söz alarak paneli düzenleyen Nevzat Metin’e teşekkür etti. Yücel ve Tonguç’un beraberliğine, dostluğuna vurgu yaptı.
Can Yücel ile Tonguç arasındaki duygu ve düşünce örtüşmesinin altını çizdi. Panele katılanlara teşekkür ederek aramızdan ayrıldı.
Sevgili Günsel Tuncer Can Yücel’ın babası için yazdığı ve edebiyatımızda babalar için yazılmış klasik bir şiir olarak onurla yer alan “Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim” şiirini okudu
Panel sonuna doğru akademide çalışan mozaik sanatçısı Leyla Tiryakioğlu söz aldı. Dedeleri Mehmet Ali Nalbantoğlu ile Raşit Tiryakioğlu’nun 1944 Kastamonu-Göl Köy Enstitüsü çıkışlı iki arkadaş olduğunu ve onların yaşadığı bir olayı aktarmak istediğini ifade etti. Mehmet Ali Nalbantoğlu enstitü tuğla harmanın üstüne yağacak yağmurdan korumak için örtüleme yaparken kurulan iskeleden düşer. Ayağı kangren olur.
Milli Eğitim Bakanı Hasan-Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç bu olaydan haberdar olurlar ve özel olarak ilgilenirler. Özel arabasını göndererek öğrenci Nalbantoğlu’nun Ankara’ya gelmesini sağlar.
Öğrencinin ayağı kesilir, tedavisi yapılır, protez takılır ve Yücel yine özel arabasıyla Nalbantoğlu'nun enstitüye geri gönderir ve süreci hep takip eder. Leyla Tiryakioğlu, dedesinin bu protezli ayakla öğretmenlik yaptığını ve Yücel’in ve enstitülerin hümanist bu insan sıcaklığındaki davranışını ailecek hiç unutmadıklarını ifade ederek bu paneli izlemekten duyduğu mutluluğu ifade eder.
Akşam, sevgili Emine-Nevzat Metin çifti ve panelist dostlarımızla beraber akademide yemekteydik. Yemek adeta bir kültürel şölene dönüştü. Türkiye’nin yakın tarihine yönelik tanıklıklar ve anılarla dolu yemek sevgi ve dostlukla bittiğinde mutluyduk.
Datça-Yakaköy’de Köy Enstitülü bir öğretmenin emeği ile üretilmiş mekanlarda Köy Enstitüleri gibi çalışan ve sanatın yaratıcılığını ortaya çıkaran bir akademi vardı. Sanat ve emek yoğun bu güzel ortamdan ertesi gün sabah yollarda doğayı tekrar yaşayarak, soluyarak anneler gününde anneme sarılmak için Kavaklıdere’deydim. Datça’da üretilen akademi imecesi için sevgili Nevzat Metin’i ve eşini sevgiyle, dostlukla selamlıyorum.