5 Mayıs 2020 akşamı saat 20.00’de internet ortamında salgın ile ilgili kapalı bir tartışmalı toplantıyı izlerken Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) ailesinin sosyal medya kanallarından Habertürk televizyonunda yayınlanan Teketek programına yönelik çok sayıda mesaj aldım. Arkadaşlarım Sayın Fatih Altaylı'nın sunduğu programda konukların Sayın İlber Ortaylı ve Sayın Celal Şengör’ün olduğunu konunun ise Köy Enstitüleri olduğunu belirterek topluma yanlış bilgiler verildiğini, programa ulaşarak düzeltmemi rica eden çok sayıda mesaj geldi. Salgın programından ayrılarak Teketek programını izlemeye başladım, arkadaşlarımın ilettiği Whatsapp telefon numarasından bazı yanlışları yazıp ileterek düzeltmeye çabaladık, düzeltme için söz istedik fakat kabul görmedi. Sosyal medya hesabımdan konuyu özetleyen küçük bir not yazmıştım. Sabaha kadar çok sayıda bizim ifade ettiğimiz eleştirilere ortaklaşan, paylaşan arkadaşımız oldu. Bir yerde bir yanlışlık yapılıyordu ve madde madde düzeltmek görevimizdi.
1)Sonbaharda Bursa’da yapılan bir YKKED toplantısında sevdiğimiz bir milletvekili arkadaşımız panelde Köy Enstitülerinin Bulgaristan İşçi Partisinin programından, uygulamalarından esinlenerek Türkiye’de hayata geçtiğini öne sürmüştü. İtiraz etmiştik, kanıt talep etmiştik. Arkadaşımız “İlber Ortaylı hocadan duydum” demişti. Kasım 2019’da Boğaziçi Üniversitesinin düzenlediği Eğitim Kongresindeki açılış konuşmasında İlber Ortayli aynı ifadeleri kullandı. Kaynak dediğimizde Yalçın Küçük’ten (!) duydum demişti. Dünkü TV konuşmasında ise Yalçın Küçük’ün Bulgaristan’da sunduğu bir bildiriyi referans gösterdi. Yaklaşık yirmi yıldır Köy Enstitüleri konusunda çalışmalar yapan bir akademisyen olarak hiçbir yerde Sayın Ortaylı’nın ifade ettiği bilgi ve referans yok… İsmail Hakkı Tonguç’un Bulgaristan Tataratmaca doğumlu olması böyle bir yorum yapılmasına neden olmamalıdır. Köy Enstitüleri, Fransız Devrimi, Avrupa’daki iş okulu arayışları, Sovyet Devriminin ürettiği düşünceler, Osmanlı’nın son dönem aydınları Ethem Nejat, Ismayıl Baltacıoğlu, Satı Bey, Rahmi Balaban, İsmail Mahir Efendi gibi pek çok düşünürün ifade ettiği düşüncelerin Cumhuriyet Eğitim Devrimi ile birlikte Türkiye koşullarına Yücel’in oluşturduğu aydınlık iklimde Tonguç tarafından yapılan bir sentezin, bir tasarımın adıdır. Sayın Ortaylı’ya en güzel yanıtı Hasan-Ali Yücel 17 Nisan 1940 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmayla veriyor: “…Köy Enstitüleri ilkesi, bu pratik ilke tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur. Benzersizdir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez. Bilmezler, çünkü bir eğitim kuramı değil, ulusal bir kalkınmanın temel ilkesidir ve onun gerçekleşmesi, hayata geçmesi atılımıdır…”
2)Sayın Ortaylı Boğaziçi Üniversitesinde konuşmasında yaptığı gibi dünkü TV konuşmasında da olağanüstü bir “eğitim enstitüsü” övgüsüyle Eğitim Enstitüleri ile Köy Enstitülerini dilerim karıştırmıyordur. Konuşmasında “Lisede hem Köy Enstitülü ve eğitim enstitülü öğretmenim oldu” ifadesinin çelişkili bir açıklama olduğu çok açıktır… Mustafa Necati döneminde kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü Cumhuriyet Eğitim Devriminin düşünsel olarak üretildiği bir eğitim kurumudur. Bu kurumda 1930’lu yıllarda Yücel ve Tonguç da müdürlük yaptı. 1960’lı yıllara kadar Cumhuriyet Eğitim devriminin yarattığı nitelikli eğitim iklimiyle liselerde, eğitim enstitülerinde ve tüm okullarda nitelikli eğitim yapıldığı söylenebilir. Ama eğitim enstitülerinden kişisel dünyamızdaki bazı örnekleri öne çıkararak bu kadar övgüyle bahsetmek çok anlamlı değil. Çünkü bu okulların belirgin bir özgünlüğü yoktu. Eğitim enstitüleri 1970 sonrası politizasyonla tüm niteliğini kaybetmişti. Eğitim enstitüleri kurgusunda sınıf ortamında dersin öne çıktığını, uygulamalı eğitimden uzak bir yaklaşım olduğunu biliyoruz. Köy Enstitüleri ise tümüyle ülkenin gereksinmelerini temel alan, işlevsel, uygulamalı özgün bir eğitim sisteminin adıdır. Ortaylı Hoca özgünlük arıyorsa ülkemizin Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları ve Yüksek Öğretmen Okulu deneyimlerine bakmalıdır.
3) Sayın Ortaylı ve Sayın Şengör’ün konuşmalarında enstitülerin kuramcısı, uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’u sıradan bir genel müdür, resim öğretmeni gibi küçümseyen anlayışları vardı. Her ikisi birlikte Tonguç’un “Türk Pestalozzisi” şeklinde yapılan değerlendirmelere itiraz ettiler. Köy Enstitüleri ailesi olarak 1952 yılında Dünya pedagoji ansiklopedisinde onurla yer alan Tonguç’un böyle bir ünvana ihtiyacı olmadığını düşünüyoruz, ama beraber çalıştığı, yoldaşı Milli Eğitim Bakanı Hasan-Ali Yücel’in bu konudaki net ifadeleri var ortaylı ve Şengör’ü doğrulamıyor. İsmail Hakkı Tonguç’un 23 Haziran 1960 tarihinde vefatı sonrası Hasan-Ali Yücel 7 Temmuz 1960 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yazdığı “Çilekeş Tonguç” adlı makalede “Bu satırları gözyaşlarımla yazıyorum. Kırk yıllık dostum ve uzun yıllar çalışma arkadaşım İsmail Hakkı’yı Cebeci’nin susmuşlar diyarına bırakıp döndüğüm şu anda, mezarının başında yüreğimden gelenleri dökerek konuştuğum gibi derin bir acı içinde kalemimi kalbimden taşan duyguların akışına bırakıyorum…Üstünden ve altından uğradığı vefasızlıklara karşı gösterdiği sabır, Tonguç’un ne kuvvetli bir adam olduğunun delilidir…Tonguç, Türk eğitiminin Pestalozzi’sidir. İsviçre’li Pestalozzi, yoksul ve kimsesiz çocukları okutup eğitmek için çalışmıştı. Tonguç, aynı acıyan ruhla köy çocuklarımızı bilginin ışığına kavuşturmak için çabaladı…” Köy Enstitüleri kurumsal niteliği ve birikimiyle Pestalozzi’yi aşan bir düşün sistematiğine sahipti.
4)Sayın Ortaylı ve Sayın Şengör ısrarla Köy Enstitülerinin “köylüyü köyde tutmak projesi” olarak tanımlıyorlar. Bu anlayış Kemal Tahir’le beraber gelen, liberal aydınlar ve Türk sağı tarafından ezbere dönüşen bir klişe … Köy Enstitülü aileden gelen ve konuyla ilgili araştırmalar yapan bir akademisyen olarak bu değerlendirmeye asla katılmıyorum. 1940’lı yıllar Türkiye sosyolojisine bakalım. Nüfusun yüzde sekseni köyde yaşıyor ve okuma yazma oranı yüzde on beş civarında. 40 bin köyün 35 bininde öğretmen ve okul yoktur. Cumhuriyet köye ulaşmalıydı. Hem eğitimle, hem de modern tarım ve hayvancılıkla. İlk etapta bir Mustafa Kemal projesi olarak Eğitmen Kursları karşımıza çıkar. Askerliğini başarıyla yapan çavuş ve onbaşılar altı aylık kurslarda ilk üç sınıfı okutacak kadar pedagojik eğitim ve uygulamalı modern tarım ve hayvancılık eğitimi verilerek köylere gönderilir. Köyler, Tonguç’un öngörü ve tasarımıyla kendi çocuklarıyla içten canlandırılacaktı. Bu deneysel pedagojik deneyim üzerine 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri kurulur. Cumhuriyeti, uygarlığı orta çağı yaşayan köye götürme anlayışı nasıl olur da köylüyü köyde tutma olarak değerlendirilir, anlamak çok zor… 1943 yılında 7 farklı Köy Enstitüsünde kurulan sağlık kolunun mezun ettiği halk sağlıkçıları ülkedeki bulaşıcı hastalıklara karşı köylerde öğretmenle beraber yiğitçe mücadele etmişlerdir. Görüldüğü gibi temel amaç toplumsal yarardı. Ayrıca enstitü müdürlerinin pozitif ayrımcı bir anlayışla daha çok kız öğrenci bulabilmek için köylere dolaşarak verdikleri uğraş olağanüstü bir emekti.
5) Sayın Altaylı konuşmacılara nerelerde Köy Enstitüleri kuruldu? Diye sorduğunda verilen yanıtlar tam bir hayal kırıklığı yarattı. Ege ve İç Anadolu’da kuruldu, Trakya’da ve Doğu’da yok dendi. Sosyal medya üzerinden uyarılarımızla Trakya’da Kepirtepe olduğunu söyleyebildiler. Diyarbakır’da Dicle, Erzurum’da Pulur, Van’da Ernis, Kars’ta Cılavuz, Malatya’da Akçadağ bilgisini ilettik. Konuşmacılar ve yönlendiricinin bu konuda epeyce hazırlıksız oldukları ortadaydı. Unutulmamalıdır ki Türkiye haritası dörde bölündüğünde her bölgede eşit olarak dağılan Köy Enstitülerini yörenin yerel adıyla görebiliyoruz. Bu anlamda Köy Enstitüleri eşitlikçi eğitim kurumlarıydılar.
6) Programın sonunda Sayın Altaylı Köy Enstitüleri günümüze uyarlanabilir mi? Diye bir soru sordu. Sayın Ortaylı “Köy mü kaldı, Köy Enstitülerinin güncel karşılığı yok” anlamında bir yanıt vererek Köy Enstitülerini adının önündeki Köy kelimesiyle özdeş tutan ilginç (!) açıklama yaptı. Bu anlamda Sayın Ortaylı’ya katılmıyoruz. Köy Enstitülerinin insan, sanat, demokrasi, üretim merkezli özgün felsefesi hala dimdik ayakta. Eğitimin dinselleştiği, piyasalaştığı, niteliğini tümüyle kaybettiği, adaletsizlikler ve eşitsizlikler ürettiği, laik bilimsel eğitimin örselendiği, eğitim hakkının yok edildiği 2020 ülke koşullarında Köy Enstitüleri zengin bir deneyim olarak dimdik ayaktadır. Bugün enstitülerin güncel karşılığı, ülke nüfusunun yüzde doksanının kentlerde yaşadığı ülke koşullarında kentlerde örgün Kent veya Meslek Enstitüleri, kırsal bölgelerde tarım-hayvancılık ağırlıklı meslek enstitüleri, ülkenin tüm çocuklarına parasız, nitelikli eğitim vermek, onların insanlaşma, toplumsallaşma süreçlerini yaratacak eğitim kurumları yaratmaktır.
Ülkenin yoksul köy çocuklarına aydınlık bir pencere açan Köy Enstitüleri eğitim sisteminin özgünlüğüyle ülkemizin geçmişimizdeki yarındır, ülkemiz insanlarının evrensel dünyaya armağanıdır. UNESCO 1997 yılını Dünya Hasan-Ali Yücel yılı ilan ederek enstitüleri ve kurucularını selamlamıştır. TBMM’de ve CHP’deki iç dengelerde Yücel’in emeği ve çabaları, uygulamada, kuramdaki Tonguç’un emeği ve onların yarattıkları ortak akıl, aydınlık bir Türkiye tutkuları Köy Enstitüleri kazanımının temel dinamikleridir. Yücel, Tonguç ve Köy Enstitülüler unutulmayacaklardır.