Her iki ülke arasındaki ilişkiler, 19’uncu yüzyılın son çeyreğinden itibaren başlamıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında Almanya ile ortak hareket etmemize rağmen Alman kara birliklerinin bir bölümü Hazar ve İran petrollerinden istifade etmek amacıyla Türkiye’ye karşı tavır almıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında da bütün Avrupa kıtası kasılıp kavrulmuş, her ülke gibi İran da kendisini İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin tehdidi altında görmeye başlamıştır.
II. Dünya Savaşı sırasında Nazi yanlısı İran'ı denetim altına almak ve İran'dan gelebilecek olası saldırıları önlemek maksadıyla 25 Ağustos-17 Eylül 1941 tarihleri arasında Birleşik Krallık tarafından İran’ın güneyi, Sovyetler Birliği tarafından da İran’ın kuzeyi işgal edilmiştir.
Mahabat Kürt Cumhuriyeti
1946 yılına kadar Mahabat Kürt Cumhuriyet’in kurulması, işgalcilerle petrol anlaşmalarının yapılması ve ABD’nin Rus birliklerinin çekilmesi için nota vermesi gibi olaylar yaşanmıştır. Sovyetler Birliği ile petrol konusunda yapılan bazı anlaşmalardan sonra 9 Mayıs 1946’da Sovyet askerleri İran’dan tamamen çekilmiştir.
Bu olaylardan sonra ABD güvenilir bir dost, bir müttefik olarak görülmeye başlamıştır. İran 1979 İslam Devrimi’ne kadar Şahlarla yönetilmiş ve ABD ile ilişkilerini geliştirmiştir.
Nükleer destek
Bu ilişkilerin en göze batanı nükleer destekle başlatılmış, ABD, 1957 yılında İran’a ilk nükleer reaktörünü ve nükleer yakıtını temin etmiş, 1967 yılından sonra da zenginleştirilmiş uranyum sağlayarak İran’ın nükleer programını oluşturmasına yardımcı olmuştur. Bu destek 1979 İran Devrimi’ne kadar devam etmiştir.
Devrimden sonra ise İran kara deftere yazılmış, gerek ABD gerekse AB tarafından barışa en büyük tehdit olarak görülmeye başlamıştır. Ancak ABD, 2015 yılında İran’ın nükleer yeteneklerini sınırlamak için anlaşmaya varmıştır. Anlaşmanın şartları arasında;
1.Yaptırımların hafifletilmesi,
2.İran için yurtdışında dondurulmuş 100 milyar dolardan fazla varlığın serbest
Bırakılması.
3.İran ekonomisine yabancı erişiminin artırılması,
İlk ABD saldırısı ve…
1980-1988 yılları arasında İran-Irak Savaşı cereyan etmiştir. ABD, 1988 yılında iki ayrı tarihte iki ayrı harekât icra etmiştir. İkinci harekât II. Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük ABD deniz muharebe operasyonudur. İran’ın iki dev petrol platformu tahrip edilmiştir. İran bu saldırıları Uluslararası Adalet Divanı’na şikâyet edip dava açtıysa da mahkeme reddetmiştir.
29 Ocak 2002'de, 11 Eylül'den dört ay sonra, ABD Başkanı Bush, uzun menzilli füzeler ürettikleri, terörizmi destekledikleri ve bölge ülkelerini tehdit ettiklerini belirterek Kuzey Kore, İran ve Irak’ı şer üçgeni olarak tanımlamıştır.
Bu açıklamaların ardından ABD, İran’ın nükleer programı hakkında istihbarat elde etmek için İran üzerinde insansız hava araçları uçurmıuştur.
İran kurumlarına yönelik 2006 yaptırımları
İran'a karşı uluslararası yaptırımlar uygulanması için baskı yapan ABD, İran'ı Irak'taki Şii milislere lojistik ve finansal destek sağladığı gerekçesiyle İran bankalarını takibe almış, Avrupa’daki finans kuruluşlarını da İran’la işlem yapmamaya davet etmiştir.
ABD özel kuvvetleri, 2007 yılında Irak'ın Erbil kentindeki İran Başkonsolosluğuna baskın düzenlemiş, beş personeli tutuklamış, belgelere el koymuştur.
2009 yılında İran topraklarına giren üç ABD’li yürüyüşçünün tutuklanması, İHA kazalarının meydana gelmesi,
2011’de İran’ın Basra Körfezi’ni kapatma tehditleri savurması,
4 Kasım 2015'te Tahran'da ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'a karşı bir protesto yapılması, Basra Körfezi’nde ABD uçak ve gemilerine karşı tacizler yapılması… Tacizler bu şekilde farklı uygulamalarla günümüze kadar süregelmiştir.
Özellikle 2021 ve 2022 yıllarında Irak’ta konuşlu ABD birlikleri üzerine füze saldırısı yapan İran’a karşı ABD, 16 Haziran 2022'de Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri şirketlerinin yanı sıra petrokimyasallarının satışına yardımcı olan İranlı firmalar ağına yaptırım uygulandı.
7 Ağustos 2023'te, İran'ın birkaç sivil gemiyi ele geçirmesine yanıt olarak yaklaşık 3.000 ABD askeri personeli Kızıldeniz'e girdi. İran İslam Cumhuriyeti, bu Amerikan eylemini bölgede istikrarsızlığa neden olan bir sebep olarak gördüğünü söyledi.
Sonuç
Olaylar birikerek günümüze kadar gelmiştir. Bu yıl içerisinde İran ile İsrail arasındaki kin ve husumet ABD’nin İsrail’e destek vermesiyle çatışmaya dönüşmüştür. Her iki ülke arasında devam eden karşılıklı söz salvoları yeni çatışmaların habercisi olabilir.