97. YILINDA CUMHURİYET VE CUMHURİYET EĞİTİM DEVRİMİNİN YAKTIĞI AYDINLANMA IŞIĞI SÖNMEYECEK

Prof. Dr. Kemal Kocabaş 29/10/2020 - 08:30:37

 

“İmparatorluk döneminde olduğu gibi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı. Cumhuriyet bu demekti… “ İsmail Hakkı TONGUÇ

 

            Yarın, ülkenin her bir köşesinde Cumhuriyetin 97. Kuruluş yıldönümü, salgın gerekçesi gösterilerek (!) yasaklanmasına rağmen  halkın katılımıyla sevgiyle ve kararlılıkla kutlanacak.  Cumhuriyet, aydınlanma düşüncesinin bu topraklarda hayata geçmesi  yani aklımızı kullanmaya cüret etmemizin kilometre taşıdır. Kulluktan yurttaş  olmaya,  hanedanlıktan demokrasiye, özgürlüğe ve özgür bireye, kadın–erkek eşitliğine, laik, demokratik bilimsel eğitime,  insan haklarına onurlu yolculuğun adıdır. Gücünü gökten değil, akıl ve bilimden almanın, Anadolu topraklarında aklını kullanabilen insanların özgür ve bağımsız yaşamasının yollarını açan, tarım toplumunun kültüründen, orta çağ değerlerinden sıyrılıp insanlığın hümanist evrensel değerleriyle buluşmanın adıydı. Kadının özgürleşmesinin, bilim ve sanata yolculuğun, Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası yaratılan büyük bir aydınlanma imecesiydi. Büyük bir eğitim hamlesi, halk çocuklarını okulla, eğitimle, sanatla buluşturmanın, Anadolu topraklarında kendini var etmiş tüm kültürlerin üzerinden yeni bir ulus yaratmanın heyecanıydı, bir kültür devrimiydi.

            Ülkemizde 29 Ekim 1923, devrimci bir Cumhuriyet dönüşümünün, ortaçağdan, yeni çağa  geçişin tarihidir. 600-700 yıllık bir imparatorluk, tarım toplumunun üzerine kurulmuştu. Tarım toplumu değerleri ile Cumhuriyet değerlerinin örtüşemezdi.  Zira tarım toplumu değerleri  biat eden, sorgulamayan, akıl ve bilimden uzak, hayır ve şerrin gökten geldiği inancıyla şükreden insan davranışları üretir. Günümüzde Cumhuriyetin özgür insanı hedefleyen “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşaklar yetiştirme hedefi    yerine “kindar ve dindar”  kuşaklar yetiştirme düşüncesi ikame edilmek istenmektedir. Bugün   günlük yaşamda  cami ile okul gibi misyonları farklı iki kurum adeta iç içe girerek işlevleri farklılaşmıştır. Pedagoji ve bilime aykırı bu durum yaşadığımız yılların en büyük ironisidir…Son günlerde Kütahya Dumlupınar ve Urfa-Harran Üniversitelerinde düzenlenen Cumhuriyet karşıtı,   akıl ve bilim karşıtı sempozyumlar, Cumhurbaşkanın eğitim ve kültür üzerine yaptığı ilginç (!) açıklamalar   da bu sürecin yeni  tartışma başlıkları olmuştur.

            1923-1946 Devrimci Cumhuriyet dönemi. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan-Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Rüştü Uzel ve pek çok adsız kahramanın işle, emekle ve de tutkuyla  siyasal yaşamda, eğitim ve kültür alanında Cumhuriyet aydınlanmasının çatısını kurdukları dönemin adıdır. Tabii ki her dönem anti-tezini üretiyor. Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Reşat Şemsettin Sirer, Adnan Menderes, Celal Bayar, Emin Soysal ve pek çok kişi Cumhuriyetin bu aydınlık yolculuğunda anti-tez olarak tarihte yerlerini alıyorlar. İkinci grupta yer alanlar, bireyin özgürlüğü, akıl ve bilimin egemen olduğu demokratik hukuk devleti öngörüsünden çok uzaktılar. Soyut, içi boş sandıksal bir demokrasi kültürü ve araçsallaştırılmış dini söylemlerle yarattıkları Cumhuriyet karşıtlığı bu dönem tartışmalarının en önemli ayrışmasıydı.

 

            Köy Enstitüleri, bir Cumhuriyet projesidir. Yoksul köy çocuklarının  işle, emekle, sanatla, demokratik eğitimle insanlaşma toplumsallaşma ve eğitim hakkı  süreçlerini gerçekleştirdiği  eğitim kurumlarıdır. Köy Enstitülüler enstitülerde edindikleri bu kazanımlarla Anadolu’da devrimlerin ve Cumhuriyet değerlerinin onurlu   taşıyıcısı olmuşlardır.           İçinde yaşadığımız  dönemde  okullarımızda, sosyal-kültürel yaşamda  akıl ve bilim; göreceli, geçici bir gerileme ve yenilgi yaşamaktadır. Ama toplumsal diyalektik gelişim; hayatın hep iyiden, güzelden, doğrudan yana aktığını ifade eder. Bu nedenle bu gerileme, mutlaka aşılacaktır. Akıl ve bilimin egemenliğini inanmış, demokrasiden, hukuk devletinden yana olan bu ülkenin demokratik güçleri Cumhuriyetin 97. Yılı kutlamalarına bu bilinçle bakmalıdırlar. Tıpkı enstitülü Başaran’ın “Çamlıbel’de bir gül açsa /Uykuları kaçar/Bolu Beyi’nin/Çünkü kırmızıdır gül/Halkın ve toprağın/Uyanışına benzer” dizelerinde olduğu gibi.

 

           

            Sosyalizm bir aydınlanma düşüncesidir. Sosyalistler de akıl ve bilimi, laik-seküler yaşamı temel alırlar. Tüm bu süreçlerde ülkenin sol siyasi kadroları, yazarlar, şairlerin büyük acılar yaşadığı da açıktır. 1930’lara girerken Nail Çakırhan, Nazım Hikmet ve sonraları Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Muzaffer Şerif, Behice Boran ve pek çok aydın derin acılar yaşamıştır. Cumhuriyet kuruluş sürecinde oluşan bazı derin ordu yapılarının sol karşıtlığı, ülkenin 2020 muhafazakar fotoğrafının oluşmasında önemli parametrelerdir. Buralarda bir özeleştiriye ihtiyaç vardır. 1947 Yücel’in ve Tonguç’un tasfiyesi, Tan gazetesi yakılması, Sabahattin Ali’nin öldürülmesi, Nato yolculuğu ve Köy Enstitülerinin kapatılışı Cumhuriyetin yaşadığı önemli travmalardır. 1950’den sonra iktidara gelen tüm sağ siyasal iktidarlar hiçbir zaman özgürlükçü olmamışlar ve varlıklarını sol-Cumhuriyet karşıtlığı üzerinden yaratmışlardır. 1950 sonrası oluşan tüm anti-demokratik süreçler üzerinde Cumhuriyet eleştirisi yapmak o nedenle doğru değildir. Yine ordunun 1960, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinin ülkedeki aydınlanmacı sol kültürün üzerinden buldozerle geçmesinin bu fotoğrafın oluşmasına katkısını inkar etmek mümkün değildir. Solu ezen bir Cumhuriyetçilik anlayışı günümüzü yaratmıştır. Bugün bu düşünsel tartışmayı yaparak yeniden Cumhuriyet demenin yollarını aramak tarihsel bir görevdir. Bugün ülkeyi yönetenlerin bu anlamda mazlum olduklarını ifade eden söylemleri gerçeği yansıtmamaktadır.

 

            29 Ekim 2020, özgürlüğünü ve özerkliğini kaybetmiş suskun, toplumsal vicdan olamayan üniversiteler, eğitim hakkını, laik, demokratik, bilimsel eğitimi dışlayan, dinselleştirilmiş-piyasalaştırılmış bir eğitim, nitelikli öğretmen yetiştirme heyecanını kaybeden eğitim sisteminin yaşamımıza egemen olduğu bir tarihsel döneme işaret ediyor. Demokratik hukuk devletinin, basın özgürlüğünün, yargı bağımsızlığının kaybedildiği böyle bir dönemde Cumhuriyet Bayramını, Cumhuriyetin 97. Yılını kutluyoruz. Cumhuriyet kavramını düşün dünyalarında taşımayan, varlıklarını Cumhuriyet karşıtlığı ile yaratan siyasal iktidarla Cumhuriyet Bayramını kutluyoruz. Tüm bu süreçlerde yeniden demokrasi ile taçlandırılmış bir Cumhuriyeti yaratmak için çalışkan, tabanın nabzını tutan, parti içi demokrasiyi, katılımı ve dayanışmayı yücelten bir muhalefet gereksinimi ile 97. yılı kutluyoruz.

 

            Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Birgün’deki köşesinde Eşitlik-yurttaşlık-özgürlük, hukuk-demokrasi-hukuk devleti vb. Cumhuriyet ile özdeşleşen kavramlar yerine, “fütüvvet ehli bir nesil”, bilim yerine, “mutlak hakikat” konuyor. Bu nedenle, demokratik hukuk devleti anayasası için mücadele verenler için, “toplum mühendisliği” projesine karşı da mücadelede, “akıl ve bilim yolu” rehber olmalı.” ifadeleri  Cumhuriyetin 97 yılında tüm ilericilerin ortak iradesi olmalıdır. Ülkenin demokratik güçleri işle, emekle, tutkuyla üretilen Cumhuriyeti demokrasiyle, insan haklarıyla, emek hareketiyle buluşturarak geleceğe taşıyacaklardır. Cumhuriyetin 97. yılını bu bilinçle bakarak ortak Cumhuriyet yürüyüşü, imecesi  yaratılmalıdır. Cumhuriyetin 97. yaşı kutlu olsun…