“17 Nisan 1940 tarihi, Türkiye’de çağımızın dünya şartlarına uygun bir eğitim anlayışının kanun hükümleriyle saptandığı gündür. Geçmiş 17 Nisan’lar, bu yeni anlayışın zaferlerini hatırlatan: gelecekleri de yeni zaferlerle bezenecek bayram günlerini müjdeleyen tarihlerdir” İsmail Hakkı TONGUÇ
17 Nisan 2021 Köy Enstitülerinin 81. kuruluş yıl dönümü. Köy Enstitüleri, özgünlüğü ile evrensel pedagoji literatürüne ülkemiz eğitimcilerinin çok değerli bir armağanıdır. Enstitü eğitimi, ülke gereksinmelerini temel alan işlevsel, öğrencilerin doğuştan getirdikleri yetileri ortaya çıkaran, uygulamalı, pozitif ayrımcı, eşitlikçi, laik-demokratik-bilimsel, özgürlükçü bir eğitimin adıdır. Nisan ayı boyunca Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED), diğer demokratik kitle örgütleri ve yerel yönetimler Enstitülerin 81. yıl kutlamalarını bir “eğitim bayramı” anlayışı içerisinde gerçekleştirerek eğitimin, dününü, bugününü ve geleceğini tartışacaktır.
KÖY ENSTİTÜLERİNİN KISA TARİHİ
3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası 17 Nisan 1940 tarihinde TBMM’de yasalaştı. Maarif Vekili Mustafa Necati döneminde açılan Köy Öğretmen Okulları ve sonraki yıllarda açılan Eğitmen Kursları, Tonguç’un Köy Öğretmen Okulları deneyimi, “Canlandırılacak Köy” ütopyası, Yücel ile Tonguç’un demokrat ve aydınlık Türkiye tutkusu deneysel pedagojiye taşınarak 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri olarak hayata geçmişti. 1940 yılında yaklaşık 35 bin köy öğretmensiz-okulsuz ve Orta Çağ koşullarındaydı. Cumhuriyet bu sorunu özgün bir projeyle köyün kendi çocuklarıyla aşmayı planlamıştı. Yasanın Meclisten geçiş sürecinde toprak ağaları ve mütegallibenin itirazlarıyla yoğun tartışmalar yaşanır. Yücel, enstitülerde uygulamalı eğitimin amaçlandığı ve bu nedenle “enstitü” adının verildiğini belirterek: “Köy Enstitüleri ilkesi, bu pratik ilke tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur. Benzersizdir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez” ifadeleriyle yasayı Mecliste tanıtır. Yasanın kabulü sonrası Milli Eğitim Bakanı Hasan-Ali Yücel, “Büyük bir bahtiyarlık duyuyorum ve şahsım uzun yıllar kalbimde sakladığım bir idealin tahakkukuna şahit oluyorum. Bütün yüreğimle bu tarihi anda en derin teşekkürlerimi arz ederim…” ifadeleriyle meclise teşekkür eder. Ülke nüfusunun çoğunluğu olan yoksul köy çocukları için “eğitim hakkı” anlamına gelen “hümanist, ilerici” eğitim sistemi, eğitim tarihimizde onurla, iş emek ve imece ile kendini yaratmıştı. Yazınımızın çınarı Yaşar Kemal Köy Enstitülerini“17 Nisan, Köy Enstitülerinin kuruluş bayramıydı. Esaretten, yokluktan, tembellikten, birçok şeylerden kurtuluş bayramıydı. Bozkır, bozkır olalı sevincin bayramını böylesine görmemişti. Koca bozkır neredeyse sevincinden çat deyip çatlayacaktı. Bu sevincin en güzeli, en yenisi, en tazesiydi. Hiçbir sevince benzemiyordu” ifadeleriyle selamlar. 1946 sonrası enstitülerin içi boşaltılır, kurucuları görevden ayrılır, 1950 yılında enstitülerdeki karma eğitim sonlandırılır ve Demokrat Parti 1954 yılında enstitüleri kapatarak ilköğretmen okullarına dönüştürür.
İŞLEVSEL EĞİTİM
İşlevsel eğitim, ülke sorunlarına, gereksinmelerine yönelik çözümler üreten, hayatta, toplumda karşılığı olan eğitimdir. Köy Enstitülerinde kooperatifçilik, balıkçılık, ipek böcekçiliği, arıcılık ve halk oyunları dersleri bu işlevselliğin kanıtlarıdır. Yine erkek öğrencilerin demircilik, yapıcılık, marangozluk kollarından birinde; kız öğrencilerin ev, el sanatları, dokuma ve biçki dikişte, ziraat sanatlarında uzmanlaşması ve bu kazanımları Anadolu köylerine taşımaları bunun somut kanıtlarıdır. Ayrıca demokratik eğitim kurumu olan Enstitülerde kendilerini yeniden üreten enstitü mezunlarının daha sonraki yıllarda demokratik öğretmen hareketinin öncüleri olması bu işlevselliğin bir başka kanıtıdır. Enstitülerdeki kitap okuma ve tartışma saatlerinin sonraki yıllarda karşılığı tüm enstitülülerin roman, öykü, şiir, anı yazmaları, kendilerini yazın alanında var etmeleri gerçeği de kanıtlardan bir diğeridir.
ENSTİTÜLERİN GÜNÜMÜZDEKİ KARŞILIĞINI ARAMAK
Köy Enstitülerinin güncel karşılığını ararken, temel referanslarımızı bilmek, altını çizmek önemlidir. Günümüzde bazı yazarlar enstitülerin 1940’lerda kurulduğunu ve 1954’te kapatıldığını, köy nüfusunun yüzde onların altına düştüğünü işaret ederek Köy Enstitülerini gündeme getirmenin doğru olmadığını dile getiriyorlar. Bu görüşe katılmak tabii ki mümkün değil… Her şeyden önce Köy Enstitüleri, “Eğitim hakkıdır, nitelikli, işlevsel, üretici eğitimin adıdır. Laik demokratik, bilimsel, karma eğitimin özgün kurumudur. Yoksul halk çocukları ve kızlar için pozitif ayrımcı bir eğitim sisteminin adıdır. Öğrencilerin çok boyutlu duyuşsal, bilişsel gelişimini hedefleyen bütüncül, üretici bir eğitim sistemidir.” Daha da çoğaltabileceğimiz bu kazanımlar Köy Enstitülerinin güncel karşılığını ararken temel çıkış noktalarımız olarak güncelliğini koruyor. Köy Enstitüleri, aydınlanmanın eğitim kurumlarıdır ve o nedenle özgür bireyi ve bireyin yaratıcığını ortaya çıkararak çağdaş, iyi yetişmiş, özgüveni yüksek yurttaşlar yetiştirmeyi hedeflemişti ve bunda da başarılı olmuştu. Bu anlamda Köy Enstitülerinin amaç ve hedeflerine yönelik “geride kaldı” şeklindeki değerlendirmeler gerçekçi değildir. Enstitü modeli ve felsefesi bu anlamda günümüzde özellikle küresel salgın döneminde eğitimin tümüyle iflas ettiği koşullarda dimdik ayaktadır ve esin kaynağı olmaya devam etmektedir.
YENİ OKUL ARAYIŞLARI
Köy Enstitüleri kazanımlarından yola çıkarak pek çok yerel yönetimde, özellikle İzmir ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinde ülke gereksinmelerinden hareketle işlevselliği hayata geçiren yeni okul tartışmaları yapılıyor. Köy Enstitülerini geleceğe aktarmak adına çok değerli bu çalışmalara düşünsel katkı yapmak güncel bir görev olarak karşımızda duruyor. “Tarım Lisesi, Tarım Enstitüsü veya Meslek Enstitüsü” adıyla yapılan bu arayışlarda neler yapılabileceğini tartışmakta yarar var. Tüm ülkede, özellikle büyük kentlerin dezavantajlı bölgelerinde ve Anadolu’da “Meslek Enstitüleri” önerimizi gelecek yazılarımızda tartışacağız. Meslek Enstitüleri Anadolu’da daha çok tarımsal üretim, hayvancılık ve zanaat ağırlıklı olarak yapılandırılması önerilerimizi ortaya koyacağız.
Ülkede iç göç nedeniyle kırsal kesimde yaşayan nüfusun hızla azaldığı, geniş tarım alanlarının atıl durumda olduğu ve tarımsal üretimin, hayvancılığın desteklenmediği için çok gerilediğini yapılan araştırmalar ve hazırlanan raporlar göstermektedir. Bunun sonucunda Türkiye, tarımsal üretimle ihracat yapan bir ülke konumundan hızla bu kalemlerde ithalat yapan bir ülkeye dönüşmüştür. Bu durum ülkenin geleceği adına sürdürülebilir bir durum değildir. Özellikle üniversitelerimizin ziraat fakültelerinin ülke gereksinmelerine uygun işlevsel bir eğitim yapamadığı, bu konuda nitelikli, donanımlı mühendisler yetiştiremediği de çok açıktır. Bu nedenle ülkenin özgün kazanımlarından yararlanarak yeni bir “kırsal bölge geliştirme eğitim projesini” yerel yönetimler aracılığıyla hayata geçirmek zorunluluk haline gelmiştir.
“Tarım Enstitüsü” veya başka bir adla tanımlanacak yeni okul arayışları 1940’lı yıllarda Köy Enstitülerinde olduğu gibi köyün kendi çocuklarıyla kırsal kesimdeki tarımsal üretim sorununu özgün bir okul deneyimiyle ve öğrenci merkezli bir anlayışla aşmayı amaçlamalıdır. Köylerden alınacak öğrencilerin bütünsel gelişimini (duyuşsal, bilişsel) temel alarak bu eğitim kurumlarında uygulamalı eğitim öne çıkarılarak demokratik sanat eğitimi aracılığıyla öğrencilerin insanlaşma, toplumsallaşma süreçlerini gerçekleştirmeleri sağlanmalıdır. Hayatın gerçek problemleri üzerinden öğrenme gerçekleştirilerek öğrencilere “üretim bilinci” kazandırılmalıdır. Köy Enstitülerindeki gibi bütünsel olarak yetişmiş, üretim bilinci gelişmiş mezunlar aracılığıyla kırsal bölgelerde modern tarım ve hayvancılık uygulamalarıyla üretim, doğa, çevre duyarlılığını hayata geçirmek amaçlanmalıdır. Bu okullarda teknik beceriler edinmiş, özgün bir tarımsal üretim bilinci kazanmış genç insanlar, terk edilen, ekilmeyen köy arazilerinde yerel yönetimin de katkılarıyla yeni bir dinamizm yaratabilme potansiyelindedir. Bu yeni eğitim kurumlarında uygulama alanı olarak okul yerleşkesindeki üretim alanları kullanabileceği gibi çevredeki yakın köylerde yerel yönetimin gerçekleştireceği örnek çiftlikler de devreye girmelidir. Öğrenciler belli aralıklarla bu köylerdeki çiftliklere uygulama için gittiklerinde köye sunabilecekleri başka toplumsal katkıları da hayata geçmelidir.
Bu yeni eğitim kurumlarına öğrenciler, ikinci dördü tamamlamış taşımalı eğitimle okuyan köy çocuklarından alınmalı ve eğitim ücretsiz olmalıdır. Belediyeler belli bir süre mezun ettiği öğrencileri kiraladığı tarım alanlarında kurduğu üretim kooperatiflerinde-çiftliklerde veya belediyenin gereksinim duyduğu alanlarda istihdam etmelidir. Uygulamalı eğitim yapacak olan bu eğitim kurumlarında “laik, demokratik, bilimsel ve karma eğitim” temel alınarak okuldaki günlük yaşam ve süreçlerde demokratik katılımın esas alındığı eğitimde, öğrencilerin temel özne olma durumu hayata geçirilmelidir. Gündelik işlerinin yapılmasında imece ve dayanışmanın esas alındığı okul yaşamındaki paylaşımlarla öğrencilerin kişilik gelişimlerine çok önemli katkısı sağlanmalıdır. Enstitüde her tür bilişim alt yapısı, müzik, resim, heykel vb. çalışmalar için olanaklar sunulmalı, ayrıca öğrencilere teknik beceriler sağlayacak işlikler de okul yerleşkesinde yer almalıdır. Öğrencilere Milli Eğitim Bakanlığının öngördüğü temel beceriler dışında öğrencilere “Doğa ve çevre duyarlılığı, insan hakları, hayvan hakları, yerli tohum, demokratik katılım, toplumsal cinsiyet, toplumsal yarar vb.” kazanımları içselleştirmeleri hedef alınmalıdır. Bazı dönemlerde öğrencilerin köylerinde öğrencilerle beraber uygulamalı geziler düzenlenip örnek uygulamalar hayata geçirilmelidir. 1940’lı yıllarda Köy Enstitüleri yerleşkeleri mimari yarışmalar sonucu inşa edilmiştir. Saptanacak okul arazisinde oluşturulacak yerleşkede bölgenin coğrafi koşullarını önceleyen doğa ve çevre duyarlılığını öne çıkaran tek katlı doğa ile uyumlu sürdürülebilir yapılar oluşturulmalıdır. Bu yapılaşma sürecinde derslikler, kütüphane, işlikler, laboratuvarlar, resim, müzik, güzel sanatlar atölyesi ve amfi tiyatro gibi birimler yer almalıdır. Bu yeni eğitim kurumlarında derslerin yüzde 50’si kültür derslerini, yüzde 25’i işliklerde verilen teknik derslere, yüzde 25’i uygulamalı tarım-hayvancılık derslerine ayrılmalıdır. Sınıf ortamında yapılacak kültür derslerinin verilmesinde farklı eğitim araçları, görseller ve öğrencinin araştırmaları öne çıkarılmalıdır.
Köy Enstitülerinin 81. kuruluş-kutlama etkinliklerinden yeni arayışlarla ve önerilerle çoğalarak, umutla ve dayanışmayla çıkmalıyız. Enstitü düşüncesinin toplumun büyük kesiminde karşılık bulması, yerel yönetimlerde projelere dönüşmesi ülkemizin aydınlık ve demokrat bir Türkiye yolculuğunda çok önemli ve değerli adımlardır. Yücel’i, Tonguç’u ve köylerden gelerek trenlerle enstitü aydınlığına kavuşan, ilk kez bir yatağı, kaşığı-çatalı, potini ve giysisi olan yoksul halk çocuklarının yarattığı enstitü kültür devrimini selamlıyorum…