Yüz kızarması ve yiğitlik

Gülçin Erşen 06/01/2017 - 16:24:54

Aynı zamanda birden çok kitap okuduğum bir dönem. 31 Aralık Cumartesi akşamüzeri, oğlum ve babasıyla yemeğe gitmeden önce, evde kafa dinlerken kitap okuyayım dedim. Okumakta olduğum iki kitab vardı; yine de kitaplığıma bakınırken, babamın 10 yıl önce bana yaşgünümde armağan ettiği Ataol Behramoğlu'nun beş şiir kitabını içeren "Kızıma Mektuplar" gözüme takıldı. Raftan çekip aldım, rastgele sayfalarını karıştırıp ilk bölümden bazı dörtlükleri okudum. Sonra ortalara doğru, Mustafa Suphi Destanı'nı baştan okumaya karar verdim. Şu dörtlükler dikkatimi çekti:
" Sonra Şam'da
Selahaddin'in türbesi önünde
Bir söylev veren imparator
cümle İslam âlemine
dostluk elini uzattı...
Ve hemen arkasından
bu söylevin
Deutsch Bank Berlin
başkanlığında
ve birkaç Fransız şirketinin de katılmasıyla -
kuruldu
Bağdat Demiryolu Kumpanyası...
Ve Alman kapitalizminin yüz yıllık rüyası
başlıyordu gerçekleşmeye;
Berlin – Byzantium – Bağdat demiryolu...
Yani sınırsız petrol yataklarıyla Mezopotamya
ve sonsuz yeraltı
ve yerüstü kaynaklarıyla Anadolu
uysal bir cariye gibi sunuluyordu
genç bir emperyalizmin heveslerine...
....
İngiliz parlamentosunda bir lord
- Zamanın dışişleri sekreteri -
dedi ki: "Eğer
İngiliz kapitali de
alınırsa ortaklığa
karşı koymayacaktır, bu işe
Majestenin Hükümeti..."
"Tarih tekerrürden ibarettir", "Ders alınsaydı, tarih tekerrür etmezdi" sözleri geldi aklıma... Kurtuluş Savaşı öncesi oynanmaya başlanan oyuna yine kanıp katıldığımızı düşündüm. Kızardım!
Gelen gideni aratmasın
Yeni yıla girerken, çoğu kişinin 2017'nin 2016'yı aratmaması yönündeki dilekleri ilk kez bu denli anlamlıydı hepimiz için. Ama, yılın son saatlerinde Aslı Erdoğan tahliye olurken, Ahmet Şık'ın tutuklanması gidişhatın süreceğinin işareti olarak yorumlanırken; yılın ilk saatinde gerçekleşen terör saldırısı, umutları boşa çıkartmayı hedefler gibiydi.
Daha birkaç gün önce Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika'ya veryansın ederken kullandığı "Teröristle yatağa girenler, terör örgütleriyle iş tutanlar, bunun bedelini ödeyeceklerdir" şeklindeki söylemi aklıma geldi. Kızardım!...
Yılbaşı gecesi ünlü, pahalı ve lüks bir yerde eğlenen zenginleri ya da laik müslümanları hedef almış gibi gösterilen saldırıda, bunların görünen bahaneler; asıl amacın daha geniş ve katmanlı olduğunu anlamak zor değil bizler için.
(Bundan 30 yıl önce "Günah" ve "Sevap" kavramlarını kendi içimde tanımlamıştım, benim açımdan hâlâ geçerli olan bu tanımlamaya göre; kişi kendisine ve başkasına bilerek isteyerek zarar veriyorsa, günah işliyor demektir. Gerisi ayrıntı ve "Şeytan ayrıntıda gizlidir". Şimdi yılbaşı gecesini içki içip eğlenerek kutlayanlar mı günahkâr, yoksa onlarca cana gözünü kırpmadan kıyan sözde müslaman bir terörist mi?)
Mutluluğu çok görmeyin
Gerçekten; mutlu görünmekten, hatta mutlu olmaktan ürker ve utanır olduk. Yazık... Oysa, mutluluk ve sevgi, insanın en fazla hak ettiği, sahip olması, koruması, sürdürmesi gereken kavramlar... Evet, utançtan, öfkeden, şiddetli acıdan yüzümüz kızarır. Bu da insanın doğal tepkisidir. Beni asıl ve hâlâ şaşırtan; yüzü kızarması gerekenlerin renk vermemesi... ("Yüz kızartıcı suç"lar işleyenlerin bile yüzü kızarmıyor, hatta bunlar hakkında herhangi cezai işlem yapılmıyor!?)
Polis'in televizyon kanallarına servis ettiği görüntülerde, kendi özçekim videosunda soğuk kanlı halini seyrettiğimiz saldırının failin, işini çok iyi bilen, profesyonel bir taşeron olduğunu kuvvetle tahmin ediyorum. Onu tutanlar, eğitenler ve onun gibi başka terörist ve katiller de vardır kuşkusuz. Ve sözün bittiği yerde umutsuzluk değil yine şairin dizeleri yetişiyor imdadıma:
"Şair biran
durdurdu kalemini
uğuldayan başını
çevirdi geçmişe
ve geleceğe...
Halk
çok acılar çekti
ve çekmede...
Fakat ölüm
hayatı yıldıramaz...
 
"Hiçbir şey
ne kan
ne zindan
ne ateş
halkın bağımsızlık
ve demokrasi
mücadelesini durduramaz..."
 
 
Toplumsal uzlaşı ve barış
Bu yazıyı yazarken Haber Türk'te tekrar yayımlanmakta olan Türkiye'nin nabzı programında Ayhan Ogan'ı seyrederken (Sivil Dayanışma Platformu Başkanı) İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nün verdiği eğitime ve yeterliliğine duyduğun kuşku daha da arttı ve buna endişe de eklendi. Bu fakülteye devam ettiği özgeçmişinde yer alan bir siyasetçi "Beyaz Türk" dediği, ama bir türlü tanımlayamadığı kesime, altında öfke ve kin yattığı izlenimi veren kabadayı ağzı gibi tarzda olumsuz eleştirilerini sıraladı! AKP'ye üye olmasına karşın milletvekili adayı olamayan, fakültesine devam ettiği halde sosyoloji bilmeyen ve kendi kafasında ve söyleminde toplumu ayrıştırdığı halde, toplumsal dayanışmadan söz edebilen bu kişinin programa, başkanı olduğu platform nedeniyle çağrıldığını tahmin ediyorum. Neyse ki, Gazeteci Can Ataklı ve Av. Hüseyin Ersöz karşılıklı tartışmada bu kişiye ağzının payını verdiler... Ama, hangi siyasi partiden olursa olsun, böyle siyasetçilerin, devlet adamlarının bakış açısı ile birlik beraberlik sağlanamaz, sorunlarımız çözülemez.
Yılbaşında bana gönderilen iletiler arasında İstanbul'daki kiliselerden birinde düzenlenen bir konser etkinliğini video kaydı dikkatimi çekti. Gayri müslim olduklarını tahmin ettiğim gençlerin Türkiye'nin dört bir yanından derlenmiş türküleri, zaman zaman halk oyunları eşliğinde seslendirdiği konser, kilisedekiler tarafından ayakta alkışlandı. Ben de beğenerek ve duygulanarak izledim. Şimdi fanatik bir hristiyanın, "Kilisede müslüman ve Türk öğeleri içeren bir gösterinin yapılması caiz değildir, günahtır, kilisede bunları alkışlayanlar da bu günaha ortaktır" diyerek, bu gençleri ve kilisedekileri tüfekle taradığını, kiliseyi bombayla uçurduğunu düşünebiliyor musunuz?
"Irk", "Milliyet" kavramlarının insanların biyolojik ve kültürel çeşitliğinin bir yansıması olduğunun, dünyamızı daha renkli ve güzel hale getirdiğinin bilincine varılmadan toplumsal uzlaşı sağlanamaz. Başka kültürleri (dil, yaşam ve giyim tarzı, yemekler, danslar, şarkılar, gelenek ve görenekler, inanışlar...) tanımadan, anlamadan, bilmeden ön yargıyla reddetmek ve düşman olmak bağnazlıktır. Saygı ve sevgi, devamında uzlaşma ve barış, başkalarını anlamaya, tanımaya çalışmakla, kendimizi doğru anlatabilmekle mümkündür. Bunun da baş şartı dürüstlük, açıklık ve sağlıklı iletişimdir.
"Yiğitlik
gerçeği aramak
ve onu haykırmaktır!...
Katlanamaz yiğit olan
yalanın
geçici yasasına..."