Tekrarlamaktan ve devamlı söylemekten yorulmuyorum, devletimiz çok kötü yönetiliyor. Nereye baksak, hangi konuyu ele alsak, kötü yönetimin izleri hemen görülüyor.
Yeteneği, ihtisası, tecrübeyi, donanımı sıfırladık çünkü. Yılların iyi yetişmiş, deneyimli bürokratlarını kapının önüne koyduk. Yerlerine diplomalı ama işten güçten anlamayan, hele devleti hiç tanımayan iktidar yandaşlarını yerleştirdik. Bir doktor kolay mı yetişiyor, bir subay, bir hakim, bir diplomat, bir öğretmen, bir mühendis yıllarca uğraşıyor mesleğinde tırmanmak için. Bilgilerine bilgi katıyor hepsi, dünyadaki tüm gelişmeleri izliyor, öğreniyor, onları hayata geçirmekle kalmıyor, alttan gelenleri de yetiştiriyor. Kademe kademe yükseliyor sıfatlar, hepsinde emek var, alınteri var, öyle hop diye yetişmiyor idareciler.
Biz ne yaptık, benden olmayan kafir diyerek, yüzbinlerce personeli emekli ettik, görevlerinden aldık, boşalan kadrolara bizden dediğimiz ehliyetsiz, liyakatsiz kişileri, rüyasında bile görse inanamayacağı makamlara oturttuk. O yüzdendir ki, iç politikamızı da perişan ettik, dış politikamızı da… Tarımımızı da göçerttik, milli eğitimimizi de, haydi diğerlerini saymayayım hepiniz biliyorsunuz.. Her şey gözümüzün önünde oluyor çünkü.
Kötü yönetimin son örneğini, orman yangınlarında yaşadık. Türk Hava Kurumu’nun elindeki yangın uçaklarını beğenmeyenler, cılız helikopterlerle çok büyük yangınları söndürmeye kalkınca, telafisi çok zor zarar ve kayıplara uğramamıza sebep oldular. Düşünün bir, elimizde yangın söndürecek uçaklarımız var ama kullanmıyor ve yabancı şirketlerin helikopterlerini tercih ediyoruz. Bu kısır yönetim hatası, en değerli ormanlarımızı yok etti. Böyle bir hata,ihmal ve zarar başka bir ülkede olsa, orada kıyametler kopar, bakanlar ve üst düzey yöneticiler istifa eder, hepsi topluca mahkemelere sevkedilir ve gerekli cezaları görürlerdi.
Bizde ne oluyor, herkes birbirini suçluyor, sorumlular hesap vermiyor, çok kısa sürede (eski hamam eski tas)a dönüşüyor her şey. Yok efendim uçaklar eskiymiş, motorları yokmuş, personel binemezmiş. Koskoca Bakan söylüyor bunları. THK da başka bir alem, o da ayrı telden çalıyor, (kimse bizden uçak talep etmedi) diyor. Zaten burası da karışık, bu kurumda da ihtilaf ve kötü yönetim var. Yanlış hatırlamıyorsam, önceki yönetimlere de işten el çektirildi, mahkemeleri hala sürüyor…
Kurumlar arasında işbirliği yok, yangınlara karşı A-B-C planları yok. Bunları soruşturacak olanlar sessiz ve seyirci durumdalar şimdi. Parlamento zaten tatilde, olmasa da bir şey yapamıyor ki.. Bu durumda yazık oluyor milli değerlerimize, yazık oluyor Türkiye’mize. Yangınlar devam ederken ordumuz nerede, askerlerimiz niye koşmuyorlar ki? O bölgelerde çok ciddi askeri gücümüz var. Niye böyle afetlerde kullanmıyoruz bunları? Niçin yangınlara, sellere, depremlere göre eğitim vermiyoruz askerimize?
Diyeceksiniz ki, asker nereye yetişsin..? Şu anda kaç cephede birden dövüşüyor Mehmet’imiz? Doğru ama, yedekteki büyük güçten de yararlanmalıyız. Kaldı ki, sadece yangınlar perişan etmiyor ormanlarımızı. Son yıllarda verilen maden ruhsatlarıyla da delik deşik ettik güzelim yeşil örtümüzü. Son maden haritasına ve verilen izinlerin yer ve ölçümlerine göz attığımda, içim cız etti. Kazmayacak,delmeyecek yer bırakmayacağız gibi…
Planımız yok, programımız yok, hedefimiz yok. Herşey bir kişinin ağzına bakıyor. Tepeden gelen emir yanlış da olsa, milli menfaatlere aykırı da olsa, bunu söyleyebilecek cesarette kimsecikler yok devlette. Evet ormanlarımızla ilgili ciddi bir politikamız yok. Gerçi nerede ciddi, akılcı bir politikaya rastlayabiliyoruz ki..? Ama konu ormanlarımız olduğuna göre, bari bundan sonra yapacaklarımızı iyi planlamalı, doğru kararlar almalıyız. Gideni geri getiremeyeceğimize, yangınlarla kaybettiklerimizi bir gecede telafi edemeyeceğimize göre, bundan sonra neler yapmalıyıza bakmak gerek.
Yangınlara dünya nasıl müdahele ediyorsa, bizde aynısını ve aynı araçlarla, aynı metodlarla yapalım. İkide birde mücadele şeklini değiştirmeyelim. Uçakla mı önleyelim yangını, helikopterle mi, yoksa havadan sıkılan köpüklerle mi engelleyelim alevleri, buna karar verene kadar yaka yaka ormanlarımızı bitireceğiz. Önce komşu ülkelerden destek almalı ve onlarda olan yangınlara da biz koşturmalıyız. Sonra yangın bölgeleri için sınırlı seferberlik oluşturmalıyız. Çok şahit oldum, ormanlar yanarken orman köylülerinin kahvede oturup, (biz ne yapabiliriz ki,devlet müdahele etsin) dediklerine. Eskiden kanunu vardı, yangın çıktı mı yatalak hastalar hariç herkes koşardı göreve. Gelmeyenlere ağır cezalar verilirdi. Şimdi herşeyi devletten bekliyoruz.
Devletimiz yangın çıkmadan da önlemler almalı, orman köylerinde tatbikatlar yapmalı, köylüleri eğitmelidir. Ayrıca su kaynakları nerededir, gelen arazözlerin tıkalı yollarda kalmamaları için nasıl tedbir alınmalıdır, ilk müdaheleler ve acil önlemler nasıl olmalıdır? Bütün bunları orman köylüleriyle yangından önce paylaşmak gerek. Yıllarca orman köylerinde yaşadım. Yıllarca şimdi yazdıklarımı defalarca tekrarlayıp, güçlü yayın organlarında yayınladım. Ama görüyorum ki, değişen hiçbirşey olmuyor. Eski tas eski hamam gidiyor işimiz. Çok tecrübeli, yangınlarda çok büyük başarılar göstermiş, iyi yetişmiş ve deneyimli orman müdürlerimiz erken emekli edilip, evlerinde oturmaya mahkümlar. Bari böyle günlerde, böyle feci afetlerde onlardan yararlansak ya…
Şimdi geliyorum yine yıllarca tekrarladığım yararlı önerilere. Bu mdemlekette herkesin bir dikili ağacı olsun. Onun için yeni doğan çocuklar adına, ilkokula başlayan, liseyi bitiren, yüksek okul ve Üniversitelere kaydolan çocuklarımız adına, askere giden ve terhis olanlar adına, de evlenenler adına birer ağaç dikme mecburiyeti koysak, kısa zamanda yanan alanlarımızı yeniden kazanabiliriz. Ayrıca bu yolla orman alanlarımızı daha da arttırabiliriz. Böyle bir programı Orman Bakanlığı’nın hazırlaması, bununla ilgili teklif ve tasarıyı ilgili makam ve kurumlara göndermesi gerekir. Eğer bu projeyi hedefine götürme başarısını sağlayabilirsek, belki bizler değil ama gelecek kuşak yemyeşil bir Türkiye’de yaşar.