YAZARLARIN TAKINTILARI

Erdil Ünsal 22/03/2021 - 08:30:38

Çoğu kez dergilerdeki biyografilerde karşılaştığımız küçük ayrıntılar yazarların garip halleri… Bu ayrıntılar, o yazar ve şairler ile kitap sayfalarında daha iyi iletişim kurabilmemize yardımcı olabiliyor.
 
CENGİZ AYTMATOV'UN kağıda karşı alerjisi vardır.
 
YAHYA KEMAL'İN hiç evi olmamıştır. Ölene kadar otelde yaşamıştır. Nazım Hikmet'in annesine aşık olmuştur.
 
ŞEMSETTİN SAMİ 20 yıl boyunca sakallarını kesmemiştir.
 
KARACAOĞLAN'IN en büyük korkusu: Çirkin bir kızla evlenmektir.
 
AHMET HAŞİM  hastalık derecesindeki takıntısı, Toprak yemesidir. Haşim'in şiirlerinde hep gün batımı, gece, ay ışığı, hüzün olmasının sebebi çirkin olmasındandır.
 
REŞAT NURİ DE, kendisinin çirkin olduğunu düşünerek içine kapanık bir yapıya bürünmüş. Böylelikle bir yalnızlık duygusu geliştirmiş ve bu duygu şiirlerine ve hayatına ölüm korkusu olarak yansımış. Karamsarlık ve hoşnutsuzluk bu yüzden şairin şiirlerinin karakteristiğidir.
 
CAHİT SITKI,  küçükken yaramazlık yaptığı için babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır. O günden sonra ölümden korkmuş ve eserlerinde hep "ölüm" temasını işlemiştir.
 
TEVFİK FİKRET dört mevsim buzlu su içer ve sokağa şemsiyesiz çıkmazmış. Şemsiyeyi, göz göze gelmek, karşılaşmak istemediği kişilerden kaçmak için kullanırmış. Tolstoy‘u çok sevdiğinden, onun gömleklerine benzer gömlekler giyermiş. Eşi, En büyük takıntısı, sol tarafında kimseyi yürütmemek. “Arkadaşlarından hep sağ tarafında yürümelerini isterdi, sebebi sorulduğunda, kalbinin üzerini gösterip, ‘orada Nazim’e (eşi) var’” dermiş. (Böyle sevmek görülmemiştir!) - Tevfik Fikret, aynı zamanda iyi bir ressamdır. Evinin planını da kendisi çizmiş ve evinde isim veren ilk şairimiz olmuştur.
 
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR ise eldivenleri olmadan çıkmazmış sokağa. 50 yıl, dört mevsim eldivenle dolaşmış. Bunun nedeni ise, Gürpınar’ın hastalık korkusuymuş. Hüseyin Rahmi mikroptan korktuğu için 100 çift eldivene sahip olmuş. Yazarın bir başka garip yönü de, tığ ile örgü örmekmiş. Avrupa‘dan örgü modelleri getiriyor ve ördüğü takkeleri evde giyiyormuş.
 
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR'IN en büyük takıntısına gelelim: Temizlik. Arkadaşları ondan: "Neredeyse suyu da yıkayarak içecek." diye yakınmışlardır.
 
MAHMUT EKREM'İN düğünü 40 gün sürmüştür.
 
3 büyük şairi ( Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever) kendisine tutsak eden kadın... Bahsi geçen güzel: Tomris Uyar.
 
CEMAL SÜREYA demişken... Sevgili Cemal soy ismindeki iki y'den birini bir iddia sonucu kaybetmiştir. Evet, soyismi tek "y" ile yazılıyor.
 
ORHAN VELİ'NİN ölümü, Belediye'nin açtırdığı bir çukur yüzündendir. Çukura düşmesi sonucu başından yara almış ve ölüm sebebi bu olmuştur.    
 
BALZAC! Kahveye olan merakını, yaşamı boyunca 50 bin fincan kahve içmiş olduğunun tahmin edildiğini aktara biliriz. Balzac‘ın bir başka alışkanlığı ise, her gün mutlaka belirli miktarda yazı yazması. Her gün için belli sayıda sayfa yazmaya karar veriyormuş ve o sayfaları bitirmeden kalkmıyormuş masadan.
 
On dokuzuncu yüzyıl İngiliz şairlerinden   okuma tutkusu eşine az rastlanır cinsten… Günde on altı saat, hem de ayakta durarak okuduğu olurmuş Shelley’in. Vay be!
 
SCHİLLER, masasında çürük elma bulundurmaktan hoşlanırmış. Bu elmayı aralıklarla koklamanın, onu çok daha farklı bir bağlama götürdüğünü, bir ormanda, yapraklar arasındaymış gibi hissettirdiğini düşünürmüş. Bazen banyoda su içinde yazmak gibi garip bir alışkanlığa da sahipmiş doğrusu.
 
BERNARD SHAW, evinin bahçesine yaptırdığı bir kulübede yazmış tüm eserlerini.
 
ALEXANDRE DUMAS, yeni elbiseler giyip, bir de yakasına bir çiçek taktıktan sonra  başlarmış yazmaya. Romanını bitirmeden evden çıkmamak için ayakkabılarını ve çalışma odasının anahtarını hizmetçisine verirmiş.
 
Görüldüğü gibi birçok yazarın, yazma eyleminde kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan bu tür ayrıntılar, okur için oldukça garip durabiliyor. Rahat ve verimli yazabilmek için eşlerinden boşanan ya da küçük bir kasabaya taşınan PAULO COELHO gibi yazarlarla bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Görüldüğü gibi, bazıları takıntı halini alan bu alışkanlıklar, yazarların eserlerini de oldukça etkilemiştir. Okumalarımızda, müelliflerin hayat hikâyeleri hakkında bilgi sahibi olarak masa başına oturmak, umarız daha iyi bir sonuç almamıza yardımcı olacak.
Alıntı: edebiyathaber.net