“Ümit; kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır”

Erdil Ünsal 20/07/2017 - 12:10:18

“Ümit; kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır”
 Demokrasi sözcüğü kullanılmaya başlamadan önce siyasi tarihe baktığınızda Hitler, Mussolini, Franco, Pinoche gibi diktatörler, yanında, demokrasiye bağlı parlementer sistemle yönetilen  İngiltere ve İsveç gibi krallıklar olmuştur. Faşist idarelerden sonra bir ara demokrasiye ve sosyalizme dönüş olur gibi olmuşsa da görünen odur ki gene otoriter idarelere doğru bir gidiş vardır. Gelişmekte olan genellikle İslam ülkelerinde Saddam ve Kaddafi gibi tek adam idareleri o ülkelerin dokusuna uygun bir otorite kurmuşlar, ülkelerini mezhep kavgalarına sürüklemeden idare etmişlerdi taki, bu ve buna benzer ülkelerin alışıla gelen idari dokuları ABD nin müdahalesi ile bozulana kadar.
Ömer Hayyam’dan tutun Neyzen Tevfik ve Can Yücel gibi ileri görüşlü şairler, hükümran idarelerin saplantılarını hiciv eden(taşlayan)şiirleri dile getirmişler. Bu şiirlerin içeriğine baktığınızda zamanımızda gelişen olaylarla aralarında bir fark bulunmadığını görüyoruz. Şikayet ediyoruz ama sistemi değiştirecek daha adil ve insancıl olan idarelerin kurulmadığına kurulamadığına şahit oluyoruz.
George Orwell, 1984 adlı eserinde, her şeyi gören ve bilen bir devlet toplumun tüm denetimine hakimdir. Ülke, Büyük Birader olarak anılan bir lider ve Ingsos (İngiliz Sosyalizmi) Partisi tarafından yönetilmektedir. Parti, iktidarını sürekli gözetim ve muhbirlikle sağlamlaştırmaktadır. Okyanusya (Oceania), Avrasya (Eurasia), Doğu Asya (Eastasia) adlarındaki kıtalar farklı yönetim tarzlarına sahip üç süper gücün kontrolü altındadır. Romanda bu süper güçlerin ne kadar farklı gözükseler de ideolojilerinin aynı olduğu, fakat halkların bunun farkına varamayacak şekilde bastırıldıkları ve bunun da bu üç iktidarın devamı için bir zorunluluk olduğu söylenir. Bu üç süper güç birbirleriyle sürekli bir savaş hali içindedir ve bu süreçte müttefikler sürekli değişmektedir. Savaşların amacı, eskisi gibi bağımsızlıkların korunması değil, ekonomi dengeleri ve iktidar yapılarının korunmasıdır. Roman Okyanusya, Doğu Asya ile müttefiktir. Avrasya’ya karşı savaşırlar. İkinci yarıda ise Avrasya ile Okyanusya müttefik olup, Hindistan’da Doğu Asya’ya karşı savaşırlar. Savaşların bir kurmaca olduğudur. Kimse kazanamayacak, ya da bitiremeyecektir.
Devletlerin geçerliliği bu kurmaca savaşlara bağlıdır. Gerçekten öyle oluyor. Bakın KKTC-Güney Kıbrıs anlaşacak olsa ABD istese Rusya bozuyor veya tersi oluyor. Suriye ve Irak’ta da aynı senaryolar hakimdir.
Halk iletişim araçları medya ile gerçekten farklı durumlara inandırılır. Devletin yenilgileri bile propaganda yayınlarıyla birer destan gibi gösterilmektedir. Parti her türlü bilginin kontrolünü elinde tutarak her bilgiyi değiştirebilir. Anlık olaylar için geçmişteki yayınlar ortadan kaldırılarak tarih yazımı da söz konusudur. Bu yolda dil bile değiştirilmiş, kelimelerin anlamları partinin isteğine göre belirlenmiştir. “Yeni konuş” adında kurgusal bir dil oluşturulmuştur. Bilinci daraltmak, herhangi bir başka düşüncenin ve konuşmanın ortaya çıkmasını engellemek için özgürlük, karşı çıkış, isyan gibi kavramlar dilden silinmiştir.
“Çifte düşün” yaklaşımıyla karşıtlık içeren sözcüklerin anlamları birleştirilerek karışıklık oluşturulmuştur. Böylelikle iktidarın aksine düşünceler oluşamayacaktır. “Düşünce Polisi” otoritenin aleyhinde düşüncelere sahip olanları yakalar, etkisiz hale getirir. Zaten her yerde bulunan “Büyük Birader Seni izliyor” mesajları ve kameralar ile insanın sakıncalı bir eyleme kalkışması engellenmektedir.  Zevk ve eğlence çoğu zaman sakıncalıdır. Cinsellik, çocuk yapmak hariç, yasaktır. Tepki, eleştiri ve isyan ancak parti söylerse olabilir. Bu da  İki dakikalık nefret seanslarıyla devlet düşmanlarının dev ekranlarla kitleler halinde kınanması halinde gerçekleşir.
Romanda, Avusturalya’yı esir almış totaliter diktatör rejimin kanatları altında yaşamını sürdürmeye çalışan Winston Smith’in hikayesini anlatılıyor. Totaliter merkezli tek partinin yönetiminde korku, propaganda ve beyin yıkama ile “Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik Kuvvettir.” imajı verilmektedir. Düşünce ve sorgulama her zaman tehlikelidir, içlerinde ruhlarını ucuza satan alçaklar barındırır.
Faşizmin iktidarını sürdürebilmesi için işçi sınıfının yalnızca gözünü korkutmaya değil, onu uzun bir süre boyunca belini doğrultamayacak şekilde ezmeye, onun örgütlü güçlerini atomize etmeye, devrimci ruhunu zedelemeye ihtiyacı vardır. Faşizm işçi sınıfının bütün örgütlerini (uzlaşmacı ve reformist olanları da dahil) parçalamak, onu örgütsüz ve tamamen pasif bir yığın haline getirebilmek, işçileri toplu sözleşme hakkından bile yoksun bırakıp şekilsizleştirmek amacıyla hareket eder. Güçlenen iletişim ağının bizim kontrolümüzde olmayan yanlarının olduğunu bilmek bile bizim “büyük birader” algımızı güçlendiriyor. Dinlenen cep telefonları, gittikçe büyüyen “trost” haline gelen firmalar, televizyonla kitlelerin birer koyun sürüsü haline getirilmesi, aslında buyuk birader’in her seyi kontrol etmesinden çok kapitalizmin tıkır..tıkır işlediğini gösteriyor. Dünya ben düşündükçe var, ben yoksam o da yok... Ümit; kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır bir hale dönüştürülmüştür.