Türkiye yakın tarihi içerisinde dış politika anlamında kuşkusuz en zor zamanlarından geçiyor. Mülteci meselesi, SDG/YPG öncülüğünde oluşturulmaya çalışılan Kürt bölgesi gibi birçok farklı alanı etkileyen Suriye Krizi, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Adası etrafında keşfedilen enerji kaynakları merkezli kriz ve Türkiye’nin karşısında İsrail, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Mısır’dan oluşan ABD, Avrupa Birliği ve kimi körfez ülkeleri tarafından desteklenen ittifak. Bu sorunlarla bağlantılı olarak da Avrupa Birliği ile yaşadığımız gerilim. Muhtemelen önümüzdeki günlerde Avrupa Birliği tarafından bir dizi yaptırım ile karşılaşmamız ihtimali giderek artıyor. Önümüzdeki günlerde yukarıda bahsettiğim konulardaki son durumları naçizane sizlere aktarmaya çalışacağım. Ancak tüm bu kendi içerisinde çok büyük konuların içinde bir mesele var ki günlerdir gündemi meşgul etmektedir. Bahsettiğim mesele tabi ki meşhur S-400’ler meselesi.
S-400 Meselesi sadece bir ülkenin elde etmeye çalıştığı hava savunma sistemi meselesi değil. Şu an konunun geldiği nokta Türkiye’nin 8-9 yıl önceki meşhur tartışma konusu olan “eksen kayması” tartışmaları içerisinde Türkiye-Batı, Türkiye-NATO, Türkiye-ABD, Türkiye-Rusya, Rusya-Batı, Rusya-NATO, Rusya-ABD ilişikleri gibi birçok farklı alanı ilgilendiren, üstüne çok kafa yormanın elzem olduğu bir mesele haline geldi. Ancak bu analizlere geçmeden önce bu yazıda yakın dönemde Türkiye’yi neler bekliyor sorusunun yanıtı bulmaya çalışacağım.
Konu S-400 hava sistemi olunca konunun en önemli sıkıştığı yer aslında Türkiye’nin NATO içerisindeki rolü ve Türkiye-ABD ilişkileri oluyor. S-400 Hava Savunma Sistemi’nin Türkiye’nin 1952 yılından beri üyesi olduğu NATO sistemlerine entegre olabilmesi konunun tıkandığı ve NATO ile ABD’nin kırmızıçizgisi oluşturan konu. Aslında NATO unsurlarına karşı inşa edilmiş bir sistem olan S-400’leri alıp, NATO sistemine entegre etmek gibi hayatın normal akışında imkansız olan bir durumla karşı karşıyayız. Bu noktada Türkiye’nin ABD’den talep ettiği ancak defalarca ABD Kongresi’ne takılan ABD menşeli hava savunma sistemi Patriotlar meselesini akılda tutmak lazım. Ben bu yazıda sadece S-400’lerin teslim edilmesiyle oluşabilecek siyasi ve iktisadi krizler üzerinde duruyorum. Yoksa S-400’lerin alınma süreci de Suriye’de Rus askeri uçağını düşürmemize kadar giden 15 Temmuz’u da içine alan bir analizi gerektiriyor. Tabi konunun F-35 savaş uçaklarıyla olan ilişkisi de Euronews’de yayınlanan analizde şu şekilde özetleniyor; “Türkiye'nin F-35'lere sahip olması halinde bu uçaklar dünyanın başka hiçbir bölgesinde mümkün olmayacak şekilde S-400'lerin radarına sürekli girip çıkacak. S-400'ler tarafından 'hayalet uçak' teknolojisine sahip bu son nesil uçakların orta-uzun vadede radar karakteristiğine ilişkin kolektif veriler toplanmış olacak. Öğrenebilen yapay zekâ yazılımları sayesinde Rusya'nın bu uçakları tespit etme kabiliyeti oluşturması mümkün.” O kadar fazla teknik-askeri konu var ki hepsini birden yazmak ne yazık ki imkânsız. Gelelim yazının konusu olan S 400’teslim edilmesiyle birlikte yakın dönemde Türkiye’yi neler bekliyor olabilir sorusuna.
Söz konusu S-400’lerin teslim edilmeye başlamasıyla birlikte gözler ABD’ye çevrilmiş durumda. Geçtiğimiz günlerde Japonya’daki G-20 zirvesinde Trump ile Erdoğan’ın yapıcı bir görüşme gerçekleştirdiği ve bizzat Erdoğan tarafından yaptırımların söz konusu olmadığı minvalinde bir açıklama yapıldı. Ancak konu sadece Trump’a indirgenemeyecek kadar geniş. Hadi indirgedik ve olumlu sonuçlar aldık ancak Trump 2020’de yeniden başkan seçilemezse, o vakit ne yapacağız? Gelelim detaylara; S-400’lerim alımı ve F-35 teslim edilmemesiyle ilgili ABD’de 2 farklı yaptırım tipi söz konusu. Şu an için 4’ü bütçeyle ilgili 5 tasarı bu konuları ele alıyor ve Başkan Trump’ın müdahale hakkı bulunmuyor. 2. Grup yaptırımlar CAATSA yaptırımları olarak bilinen “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’ndan güç alan yaptırımlar. Burada çok muğlak konu mevcut ve her türlü yoruma açık hale gelebiliyor. Özü itibariyle eğer Türkiye S-400’leri teslim alırsa “Başkan tarafından 12 yaptırımdan 5’i seçilir” diyor. Prof. Dr. Mustafa Aydın konuyu şu şekilde özetliyor; “Yaptırım uygulanacak kişilere YUK (tüzel kişilerde olabilir) ABD’den yapacakları ithalatlar için gereken sigorta, garanti, kredi vb. konularda Eximbank desteklerinin durdurulması; mal ve teknoloji ithalatları için gerekecek lisans ve yetki belgelerinin verilmemesi; bunlarla ilgili olarak ABD finans kurumlarından kredi/borç verilmemesi; Uluslararası finans kuruluşlarında çalışan ABD’li üst düzey yöneticilere YUK’a kaynak aktarılmaması için çalışmaları talimatı verilmesi; YUK finans kurumuysa, ABD piyasasında işlem yapmasının kısıtlanarak, ABD devlet tahvillerine erişiminin engellenmesi; YUK’tan mal-hizmet alınmaması; döviz alım-satım işlemleri ile finans kuruluşları aracılığıyla işlem yapmasının engellenmesi; ABD’de mülk edinmesi veya bir mülkle ilgili işlem yapmasının engellenmesi; ABD vatandaşlarının YUK’a yatırım yapması veya YUK’den her türlü tahvil ürünü almasının engellenmesi. Türkiye’nin S400’leri teslim almasını takiben ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye’nin Rusya Federasyonu istihbarat veya savunma birimleri ile kayda değer alış-veriş içine girip girmediğini tespit etmek üzere toplanacak. Burada kayda değer alışverişin ne olduğu kesin belli değil”. Gördüğünüz gibi konu fazla çetrefilli. Taraflar şu an resmi olarak birbirlerinin tepkilerini test ediyor. Gelen S-400 ekipmanları sadece genel tarayıcı radarları. Hedefleme radarları ve füzeler ise iki ay içerisinde gelecek. Aslında sürecin henüz çok başındayız. Ancak kesin olan bir şey var Türkiye önümüzdeki günlerde dış politika anlamında çok sert rüzgârların esebileceği bir döneme giriyor.