Referandumun Sonucu: Kutuplara Ayrılmış Bir Türkiye Manzarası

Erhan Ayaz 17/04/2017 - 13:59:28

16 Nisan referandumunu ülkece gerçekleştirdik ve % 51.4 evet oyuna karışık  %48.6 hayır oyu neticesinde Türkiye’de sonuçları bilinmez ve öngörülemez bir geleceğe doğru ilk adımı attı. Aslında son yıllarda dünya siyasetinde gerçekleşmiş referandumlara ve seçimlere bakınca sonucun “evet” çıkması pek sürpriz değil. Aksine “evet” kampanyasının aldığı %51’lik tercih referandumun adil olmayan ortamında çok düşük seviyede olduğunu söylemek mümkün. Hemen yazımın başında söylemek isterim ki Anayasa gibi toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren konularda geniş mutabakat olması ana esas olmalıdır. %49’ya yakın bir oranda vatandaş bu değişikliğe onay vermemiştir ki bu oran önümüzdeki sürecin sosyolojik anlamda çok zorlu bir süreç olacağını bize göstermektedir.

Referandumun adil olmamasının iki nedeni var. Bunlardan ilki referanduma nasıl bir siyasi atmosferde girdiğimizi hatırlatmak isterim. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerin gölgesi altında 16 Nisan referandumunu gerçekleştirdik. Tüm propaganda adaletsizlikleri söz konusu oldu. TRT’den tutun da referandumun gerçekleştiği gün kolluk kuvvetlerinin göz yumarak “Evet” kampanyasının devasa posterlerinin kaldırılamamasına kadar süreç tamamen dengesi aşırı şaşmış bir terazi gibiydi. Tüm bunlara ek olarak “Evet” kampanyası Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım, MHP lideri Bahçeli ve onlarca yandaş TV kanalı ve yazılı basın mecralarıyla yürütüldü. Buna karşılık medyada sadece CHP lideri Kıllıçdaroğlu’nun diğer liderlere oranla çok çok az bir oranda yer aldığı ve “Hayır” kampanyasının sesinin hiç duyulmadığı bir atmosferde girildi. Tüm bunlar aslında propaganda sürecinin ne kadar adil olmadığını bize anlatıyor. Tüm bunlara ek olarak referandum gecesi YSK’nın mühürsüz oyları da geçerli sayması %49’luk kesimin referanduma kuşkuyla bakmasına neden olmaktadır. Devlet demek mühür demektir, mühürsüz oyların kabul edilmiş olması önümüzdeki günlerde konunun sıkça “adil olmayan bir referandum gerçekleşti” gündemiyle tartışılacak olmasına neden olacaktır. Bunun giderilmesi için YSK, kaç oy mühürsüz zarf ve pusulayla kullanılmıştır,  içlerindeki Evet/Hayır oranı nedir? vb. sorulara yanıt vermelidir.

Gelelim konunun sosyolojik ve siyasi boyutuna. Referandum sonucunda açıkça görülmektedir ki ülke fikri, kültürel ve etnik anlamda üçe bölünmüş durumdadır. Ülkenin endüstrileşmiş, üretim çarkının içinde yer alan, turizmle batıyla bütünleşmiş, görece kentleşmiş ya da kentleşme sürecini tamamen tamamlamış, eğitim seviyesi yüksek bölgelerle birlikte etnik aidiyetini farklı konumlandırmış bölgeler yüksek oranda “Hayır” yönünde oy kullandılar. Bu durumda daha çok içe kapalı, siyaseti popülist argümanlar üzerinden yorumlayan, kırsalda yaşayan ve üretim-eğitim sisteminin görece dışında kalan kesimler “evet” yönünde oy kullandılar. Türkiye siyasi haritasında 8 en büyük şehirden 7 tanesi, Trakya, Ege, Akdeniz tümden “Hayır” oyu yönünde oy kullandılar. Bu AKP siyaset yapıcılarının dikkatle değerlendirmesi gereken çok önemli bir husustur. Eğer bu en önemli verinin ortaya koyduğu sosyal, kültürel ve fikri ayrışma dikkatlice değerlendirilmez ise Türkiye’nin içinde bulunduğu ayrışma ve kutuplaşmanın boyutu hiç arzu edilmez ve geri dönülmez bir yola girebilir.

Referandum sürecinin kaybedeni çok ancak kuşkusuz en büyük kaybedeni MHP lideri Devlet Bahçeli’dir. Devlet Bahçeli’nin siyasi liderliği kadük bir durum almıştır. MHP tabanı neredeyse %80 oranında siyasi partinin liderliğinin dışında oy kullanmıştır. Türkiye’de siyaset 16 Nisan’dan sonra müesses nizamını yeniden dizayn edecektir. Bu nizam Türkiye’nin geleceğinin belli olacağı bir dönem olacaktır.