Okluk hikayesinin devamı

Can Pulak 07/10/2019 - 08:23:29

İnanılmaz ve akıl almaz işler yapıldığı için şu Okluk meselesinin üzerinde durmaktan sıkıldım. Nihayetinde Cumhurbaşkanına bir yazlık dinlenme alanı yaratılacaktı. İş öylesine büyüdü ki, doğa katledildi, on binlerce ağaç kesildi, devletin çok büyük bir parası israf edilerek, ortaya ancak Arap şeyhlerine yakışan bir tablo çıkarıldı.
 
Cumhurbaşkanlığının o mütevazi evi yıkılarak, yerine köşkler yapıldı. 100 odalı büyük ofis binasına, güzelim sahili mahvedip yapay plaja, yazlığı çevreleyen o kalın duvarlara, hele hele küçücük bir turizm köyünde müthiş güvenlik önlemlerine ne gerek vardı? Harp gemisi, sahil güvenlik botları, o da yetmedi polis botları, karadan denizden onca güvenlik elemanları, ormana yerleştirilen ve köy sakinlerini sürekli sorgularla rahatsız eden istihbaratçılar, yazık değil mi onca masrafa, yazık değil mi gereksiz gayretlere?
 
Ülkemizin Cumhurbaşkanı elbette iyi korunmalıdır. Ona yapılacak bir saygısızlık, gösterilecek bir tepki elbette önlenmeli, şeytanın bile aklına gelmeyecek ihtimaller mutlaka hesaba katılmalıdır. Buraya kadar kimsenin söyleyeceği bir şey olamaz.
 
 Ama çok abartılan güvenlik önlemlerine, gösterişli ve doğaya uyumsuz binalara, halen devam eden inşaatlara ne demeli? İki yıldır beton mikserleri hiç durmadı. Son gittiğimde gördüm ki, mikserler hala çalışıyor. Gökova'nın bu güzelim köyünün huzuru iyice kaçtı. Böyle bir köyde bombalı, silahlı tatbikatlar yapılır mı? Yeri mi burası, karar makamları hiç düşünmüyorlar mı bunları?
 
Cumhurbaşkanı köye geldiğinde bir terör havası estiriliyor. Camiye giderken alınan önlemleri görseniz şaşarsınız. Toma'ların, panzerlerin, komandoların ne işi var yollarda? Köy sokakları kesiliyor, geçenler durduruluyor, evine gidenler engelleniyor.
 
Geçenlerde yaşlı ve yürüyemeyen bir komşumuz aracından indirilerek, camiye yürüyerek gitmesi isteniyor. Köy halkının gözleri önünde oluyor bunlar. Cumhurbaşkanının bunlardan haberi bile olmaz. Ama kraldan fazla kralcıların durdurulamayan işgüzarlıkları sürüp gidiyor işte...
 
Bir başka sorun da, görevlilerin kaba saba hareketleri, nezaketten ve halka saygıdan uzak davranışları… Bunları bir eğiten yok mu, milletin emrinde olduklarını hatırlatan bir idareciye sahip değiller mi? 
 
Bu köyde 40 yıldan fazla yaşayan bir vatandaş olarak başımdan geçen bir olayı anlatayım. Ankara'dan gelen ve hepsi de iyi ve saygın birer yurttaş olan 4 misafirimle, Ayın koyu tarafına gezmeye gidiyorduk. Yolumuz Cumhurbaşkanlığına 3 kilometre kala sivil ve resmi ve ikisi üniformalı görevlilerce kaba bir biçimde kesildi. Nereye ve hangi amaçla gittiğimiz soruldu. Efendice anlattık, hüviyet tespiti yapacaklarını söyleyip kimliklerimizi istediler ve aracımızdan inmememizi de tembih ettiler. O sıcakta araçta tam yarım saat merakla bekledik. Sonuçta kimliklerimizi verdiler ve geri dönmemizi istediler. Bize niye eziyet ettiklerini sorduğumda, (görevimizi yapıyoruz, kimsiniz necisiniz araştırıyoruz) dediler. Hepimiz 75 yaşın üstünde, babaları hatta dedeleri yaşında insanlardık. Bizden kimseye zarar gelmeyeceğini anlatmaya çalışsak da, dinlemediler bile, çekip gittiler.
 
Koruma alanlarını öylesine büyütmüşler ki, anlatılanlar eğer doğruysa, artık tekneyle bile Karacasöğüt koylarını dolaşmak imkansız hale geliyor. 
 
Ekim'in sonuna kadar mühlet vermişler, o tarihten sonra çevrede kimseler kalmayacak. Tüm restoranlar boşaltılacak, köylüler yerlerini terk edecekler. 
 
Çoğunun istimlak paralarını bile ödemişler. Koylardaki tekneleri gönderme şekilleri de denizciliğin tüm adet ve kurallarına aykırı. Cumhurbaşkanı gelmeden çok önce çevredeki tüm tekneler bölgeden uzaklaşmaları için zorlanıyorlar. 
 
Hava müsaitmiş, değilmiş, dışarıda sert fırtına varmış, geceymiş, karanlıkmış filan umurlarında bile değil. Yeter ki gitsinler. Karayolu değil ki basıp gitsin denizciler, her şeyin bir yolu yordamı var ama dedim ya kimin umurunda?
 
Karacasöğüt köyünde yaşayanları, tatile gelenleri ve çevreyi gezmek isteyenleri huzursuz eden gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor. Köyün iskelesini boşaltıyorlar, paralarını peşin ödemiş yatları gönderiyorlar, bunu niçin yaptıklarını da sır gibi saklıyorlar. 
 
Ben söyleyeyim bari iskeleyi iyice büyütecekler, kapalı ve iç deniz olan koyu daha da mahvedecekler. Böylece orayı da denize girilemeyecek hale getirecekler. Bu kadarla kalsa iyi, koyları ve sahilleri yandaşların kurduğu bir vakfa devrediyorlar.  
 
Vakıfta kimler var kimler, olamaz diyeceksiniz ama Türkiye'de olmayacak iş kalmadı artık. Yoksa haberiniz yok mu? Bir başka önemli gelişme de, Karacasöğüt dahil üç köyün Cumhuriyet tapularının iptali tehlikesi ve sahip oldukları arazi ve evlerin Osmanlı ahfadına devredilmesi... 
 
İşte bu olmaz demeyin, turpun iyisi heybede. Bir sonraki yazımda da size bunu anlatacağım. İnanılacak gibi değil ama mahkeme kararlarını görünce sizler de ister istemez inanacaksınız işte...