“Kızağı Unuttum Baba”

Erdil Ünsal 08/03/2025 - 09:06:31

 Schwartz ailesi New York'ta, bir apartman dairesinde birlikte yaşamaktadır. Yaşlanmayı durduran bir tonik olan anti-gerason, aşırı nüfusa yol açan yaşlılıktan kaynaklanan ölümü durdurmuştur. Ailenin reisi Gramps 172 yaşındadır. Kendi odası olan tek kişidir ve en iyi yemeği ve sandalyeyi alır. Kendisini rahatsız eden herkesi mirasından mahrum etmekle tehdit ederek kontrolü elinde tutar. Gençlere yer açmak için anti-gerason almayı bırakacağını söyleyip durur ama bunu hep erteler. Yaşlılar  yaşamlarının uzamasıını istemelerinden normal bir şey olmadığı gibi ölmeden evlatlarının mirasını paylaşma pazarlığından da hoşlanmazlar.

 

Sanatçı Ferdi Tayfur, Metin Akpınar ve Koç Holding yöneticisi İnan Kıraç vasi, baba, kız, oğlan miras paylaşım sorunları ile ilgili haberleri sık sık yazılı ve görsel  medyada izliyoruz. Akıllı telefonlar kanalıyla SMS mesaj göndererek veya arayarak yaşlı kişilerin dolandırılması yanında  aile ortamında miras paylaşım sorunu ilk değil.

Özellikle, nüfus yoğunluğu yüksek kişi başı geliri yoksulluk derecesinde olan gelişmekte olan ülkelerde bir yaştan sonra yaşlı ebeveynleri emekli maaşları da yoksa aynı evde tutarak bakmak zor olmaktadır.

Çok eski zamanların birinde Letonya’da kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırmış. İhtiyarları belli bir yaştan sonra evde tutmak yasak olduğundan kimse yaşlı anne babasını evde gizleyemez, komşusu görüp ihbar edecek diye korkarmış. Oğlu babasını ormana götürüp bırakmak istemiş. Kış mevsimiymiş. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitmişler. İhtiyarı bırakmış dönüyorlarmış ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına dönüp almalarını söylemiş. Babası umursamayınca da :

“Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım.”

Istanbul Şişhane'de, "Sarı Madam" adında bir kahve varmış. İnsanlar oraya gelir, oyun oynar çay içer, simit yer, sohbet edermiş. Bir gün kahvenin  müdavimlerinden bir bey gelmiş. Adamın sıkıntılı olduğu her halinden belli oluyormuş.  İçlerinden biri bu durumu fark etmiş , "Hayrola bey bir derdin mi var?"

"Sormayın..."

Adam anlatmaya başlar.

"Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni artık evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar."

Olayı dinleyen kahveci, "Bu mudur senin bütün derdin?" der. "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim."

Bu iki amca, ertesi gün buluşur. Kahveci cebinden bir anahtar çıkarır. Bu bir banka kasası anahtarıdır. Üstünde "OB" harfleriyle bir de numara vardır. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıdır. Bankanın itibarı da çok büyüktür.

"Bak,! Bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana 'Bu ne anahtarı?' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu' diyeceksin."

Adam kahvecinin bütün dediklerini yapmış ve küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, "Ne böyle bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş. Baba bir de yazı bırakmış ardından : "Sizi ancak böyle adam edebilirdim!"

Bu hüzünlü iki hikâye hayatta her şeyin mümkün  ve her şeyin insanların şefkat ve vefa duygusuna bağlı olduğunu öğretmekte. Derleyen : Tülay Gürler, Doğan Kitap, 2008)