HEP İYİLER Mİ ÖLÜR BE KARDEŞİM?

Kemal Özcan 09/11/2022 - 08:24:22

Genç yaşta hayatını kaybeden ve ülkemiz üzerinde derin izler bırakan,
iki cesur yüreği anlatmak istiyorum.
İşçi lideri Necmettin Giritlioğlu ve gençlik lideri Harun Karadeniz.
Necmettin Giritlioğlu yiğit, gözü kara bir sendikacıdır.
Onun kısacık ömründen almamız gereken çok ciddi dersler var.
Yaşamıyla işçi sınıfı ve sınıf sendikacılığına büyük miras bırakmıştır.
1944 yılında doğdu 1970 yılında 26 yaşında iken öldürüldü.
21 Ağustos 1970 tarihinde Aliağa'ya gelir.
O gece ertesi gün başlayacakları grevin pankartını hazırladılar. 
Gece sendika faaliyeti için kullandıkları dernekte sandalyelerin üzerinde uyudular. 
Sabah olduğunda grev yerine yürüyerek gittiler.
Ceplerinde 30-35 lira para vardı. 
Bütün paraları oydu. 
Kapıya boydan boya kendi elleriyle yazdıkları ‘bu işyerinde grev vardır’ pankartını astılar. 
Sendikanın arabası yoktu, binası yoktu, Genel Başkanın şoförü ve koruması yoktu. 
İnandıkları bir dava, yani emeğin davası vardı… 
Meselesi, ideali olan bir sendikacıydı..
Yapı İşçileri Sendikası Genel Başkanı olan Necmettin Giritlioğlu, 
22 Ağustos 1970 günü Aliağa rafinesi inşaatı grevinde, 
patron tetikçisi bir kiralık katil tarafından alçakça katledildi.
‘İşçilerin evrakları cebimde, alın onları, kan bulaşmasın, greve devam edin!’ demiştir.
İnşaat işini yürüten taşeron ise Kozanoğlu-Çavuşoğlu şirketleriydi.
Kozanoğlu-Çavuşoğlu grubu daha sonra Türkiye’nin büyük sermaye gruplarından biri oldu.
52 yıl önce Aliağa Rafinerisi inşaatında 280 işçinin başlattığı,
‘Aliağa Grevi’ nin sınıf mücadelesi tarihimizdeki yeri çok önemlidir.
O’nun için ‘yükselen hareketin temposunu aşan devrimci sendikacı’ diye ifade ediliyordu.
Genel başkan olmasına rağmen işçilerle birlikte direnişlerde, grevlerde omuz omuzaydı.
Sömürü düzeninin en çok korktuğu şey nedir biliyor musunuz?
Sol siyasetle işçi sınıfını buluşturan insanlardır.
Bu sistem O’ndan da korkmuştu.
ODTÜ inşaatlarının örgütlenmesinde çalışmış, 
sonra Yapı-İş Genel Başkanı seçilmiş ve Aliağa’ya gitmişti. 
Sendikal harekette en genç genel başkanlardan biriydi ve öldürüldüğünde yirmi altı yaşındaydı. 
Sendikacılık tecrübesi ise sadece üç yıldı. 
Çok fazla şey sığdırmıştı bu üç yıla.
Necmettin Giritlioğlu, makam, mevki, ayrıcalık peşinde koşmadan, 
fikir ve idealleri için sendikacılık yapan bir gençti. 
Politik bilincini, gençlik heyecanı, coşkusu ve emeğiyle harmanlamıştı.
Ayrıca paşa torunuydu.
Cumhuriyet’in aydın, idealist kesimini temsil eden orta sınıf bir aileden geliyordu. 
Sanatla çok ilgiliydi, resim yapmış, tiyatro ve diksiyon dersleri almış. 
Daha çocukluğundan başlayarak şiirler yazmış.
Öyle boş insan değildi.
Yirmi üç yaşında işçi olarak gittiği Ereğli Demir Çelik fabrikası onun yaşamında çok önemlidir.
Zonguldak’ta maden ocaklarında bildiri dağıtırken tutuklanır ve bir daha işe dönemez.  
Ankara’dan özel olarak gelen polisler sorguladı onu, ağır işkenceler gördü.. 
Daha o zamandan sermayenin dikkatini çekmişti Necmettin.
Egemen sınıflar için çok ciddi bir tehditti ve bu yüzden hedef seçilmişti. 
Öldürülmesi anlık, spontane gelişen bir olay değildi.
Necmettin’in öldürüldüğü 1970 yılı işçi hareketinin ve solun yükseldiği yıllardı. 
Öğrenci gençlik ayaktaydı, boykotlar ve 15-16 Haziran yaşanmıştı. 
Bugün her şey çok farklı işçi sınıfının çok büyük bir kesimi örgütsüz.
Her dönemin koşulları, sosyal sınıflara ve siyasi eğilimlere, damgasını vuruyor ister istemez. 
Mücadeleyi ekonomik ve siyasi koşullar şekillendiriyor.
Necmettin yaşasaydı bugünkü işçi sınıfına ne derdi? 
Bugün emek hareketi bu haldeyse biraz da Necmettin’lerin yokluğundandır diye düşünüyorum.
O’nun hayatının ele alındığı Can Şafak’ın yazdığı,
‘Bir devrimcinin hatırası’ kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
'Hatırla Sevgili' dizisinde onunla ilgili ‘hep mi iyiler ölür be kardeşim!’sözü yüreğimi burkmuştu.
Saygıyla Anıyorum. 
Harun Karadeniz, 68 kuşağının öğrenci gençlik liderlerindendir.. 
Necmettin Giritlioğlu gibi 1960-1970 döneminin en önde gelen ismidir.
1942'de Giresun'un Alucra köyünde dünyaya geldi.
1962 yılında İTÜ inşaat fakültesine girdi.
33 yıl gibi kısacık ömründe önemli ve büyük bir miras bırakamadı belki. 
Ancak bıraktığı şey belki de bu kısacık ömrün tamamına bedeldi.
33 yıllık ömrünü insanlığın kurtuluşuna adadı.
Talebe birliği başkanı oldu.
1968 de ‘özel okulların devletleştirilmesi yürüyüşü’ ne öncülük etti.
Binlerce genç, İstanbul’dan Ankara’ya yaya olarak bir hafta yürümüşlerdi.
Birçok anti-emperyalist eylemin en ön saflarında, köylü ve işçi direnişlerinin içinde yer aldı.
Döneminde öğrenci gençlik hareketi ile işçi sınıfı bağlantısını en sağlam kurandır.
Türkiye solunun diğer hiçbir dönemde başaramadığı üç unsuru, 
işçi-gençlik-aydın, kendi çatısı altında birleştirmesi ile hızla kendi çapını aşmış,
ve ülke siyasetinde önemli bir dinamik haline gelmişti.
‘Gençliği ülke sorunları ile ilgilenmeyen bir ulusun sonu gelmiş demektir.’ söylemiyle gençliğin önemini vurgulamıştır.
Yaşlı kuşağın bize devredeceği Türkiye'yi, Amerikan üslerini, bizi Amerika'ya bağlayan ikili anlaşmaları, 
yıldan yıla artan dış borçları ve Türk halkının nasıl sömürüldüğünü görüp de,
ülke sorunlarıyla ilgilenmemek en yumuşak söyleyişle ihanettir.’ demiştir.
Altıncı filoyu protesto olaylarında etkin rol oynadı.
‘Amerika'nın sınırları Kars 'tan başlar"
diyen ABD başkanının askerlerine alkış mı tutmalıydık?’ demişti.
Diğer öğrenci hareketi liderlerinden farklı olarak, 
gençlik hareketlerinin sınıf hareketinden bağımsız olamayacağını söylüyor,
ve öğrenci eylemlerini emekçilerle buluşturmak için yoğun çaba sarf ediyordu.
Hal böyle olunca söylemleri, eylemleri egemen sınıfı tedirgin etmeye başlar.
Egemen sınıf gençlik siyaset yapmasın, ülke sorunlarına kafa yormasın istiyordu.
Birinde İTÜ’de yemekhane ücretlerine yapılan zam, 
Harun Karadeniz’in liderliğindeki öğrenciler tarafından yapılan protestolar sonucu geri alınır. 
 
Fakat, üniversitede çalışan teknisyenler, memurlar ve diğer isçiler içinse zam aynen devam eder. 
Bunun üzerine Harun Karadeniz tüm öğrencileri toplayarak yeni bir protesto gösterisi düzenler. 
‘Ya, bu sefer niye protesto yapıyorsunuz?’ diye soranlara,
‘Biz sadece kendimizi değil, herkesi düşünüyoruz. 
Biz yemeğimizi afiyetle yerken, isçi ve memurların aç kalmasına gönlümüz razı gelmez’ diye bir cevap verir.
Öğrenci hareketi içerisinde, kimseyle karıştırılmayacak kadar müstesna bir yere sahiptir.
Olaylı Yıllar ve Gençlik, Eğitim Üretim İçindir, Devrimcinin Sözlüğü, Yaşamımdan Acı Dilimler,
ve Kapitalsiz Kapitalistler gibi yaşadığı dönemi anlatan teorik kitapları vardır.
Şimdinin klişe solcularıyla kıyaslanmayacak birikime ve görüşe sahip, 
en temiz, en saygın isimlerinden biridir.
Uğur Mumcu bir makalesinde O’ndan şöyle bahsetmişti.
‘Kanserdik, ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. 
Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.
Hastaydık, yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. 
Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. 
Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. 
Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.’
12 Mart mahkemelerinde yargılanırken yaptığı savunmalar,
mahkeme heyetince de hayranlıkla dinlenirdi ki,. 
bir keresinde hakim, Harun Karadeniz konuşurken kapıyı açıp kapayan görevliye, 
‘kapıyı niye açıp kapatıyorsun, beyefendi konuşuyor görmüyor musun?’ şeklinde bağırıp azarlar.
Yazdığı kitaplar hangi ideolojiden olduğu önemli olmaksızın, 
Türkiye’nin yakın siyasi tarihi ile ilgili olan herkes tarafından mutlaka okunması gerektiğine inanıyorum.
68 kuşağı arasında, muhafazakar kesime en sıcak yaklaşan isimdir. 
Olaylı yıllar ve gençlik kitabında, okulda kendisini çok etkileyen din dersi hocasından uzun uzun bahseder. 
Türkiye solu, Harun Karadeniz’in zorladığı o kapıyı açmayı başarsa,
ve Anadolu’nun mütedeyyin insanıyla kucaklaşabilseydi, belki de Türkiye’nin bugünü çok daha farklı olurdu.
12 Mart Darbesi sonrası tutukluyken hapishanede kanser hastalığına yakalandı, tedavisine izin verilmedi.
Egemen güçler genel af çıkarıp herkesi salarken kanser hastası olan bu yiğit adamı salmamıştır, 
kendisinin Türk solu için ne kadar önemli bir şahıs olduğu dışarıya salınmaması ile bile açıklanabilir.
Gençlik hareketlerinin sınıf hareketinden bağımsız olamayacağını söyleyen,
ve öğrenci eylemlerini emekçilerle buluşturmak için yoğun çaba sarf eden birini sistem tehlikeli görüyordu..
İstanbul sıkıyönetim adli müşaviri Turgut Akan,
‘kocamı niye salmıyorsunuz?’ diye soran eşine ‘ölsün istiyoruz' demiştir.  
'O eline silah almadı eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı. 
O bizim için eline silah alanlardan daha tehlikeli ve onun için de ölsün istiyoruz.' demekten geri kalmamıştır.
Kolu giderek kötüleşiyordu ve artık tedavisi o günkü Türkiye koşullarında zordu. 
Doktorların raporuna rağmen kendisine pasaport verilmiyordu. 
Aylar sonra Londra’ya gittiğinde sağ kolu kesildi ama artık çok geçti.
 
Bu vatanin bütünlüğü için, tam bağımsız Türkiye için, anti-emperyalizm için mücadele etti.
Bu sabırsız topraklarda öylesine gerekli, öylesine bereketli gülümseyişini bir daha göremeyecektik.
Onurlu yaşamıyla 68 Kuşağı’nın ipi erken göğüsleyenlerden biri oldu.
Ve pırıl pırıl bir beyne sahip 33 yaşındaki bu çatal yürek bir genç,  
dostluklarını, arkadaşlıklarını, büyük sevgilerini, direncini, inancını, yüreği kanayan eşini, 
ve avukatı Gülçin Çaylıgil’in adını taşıyan bir buçuk yaşındaki kızını geride bırakıp gitti.
Ve 15 Ağustos 1975’te işçi ve köylü için çarpan, insanlığın kurtuluşu için atan yürek durdu.
Genç yaşta öldürülen işçi lideri Necmettin Giritlioğlu’nun ve gençlik lideri Harun Karadeniz’in anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
 
Ruhları Şad Olsun!
Hoş kalın, İnançla ve Dirençle kalın!